Ali BADEMCİ
Bu yazıya karşı hop oturup hop kalkmanın âlemi yok; istediğiniz kadar kızın, düşündüklerimi yazacağım! Varsın birkaç dostum daha küsmeye devam etsin; zaten liste de doldu, üstelik müfrit küskünler incidirler. Hiç birinin ithamların korkmuyorum! Benim bu tip çıkışlarımı yağcılık ve yalakalık için yaptığımı sanan, hayatı berber yaşadığımız, safdiller az değil; inanın bunlar siyaset dışında herşeyi unutmuş dostlar! Bütün bunlara karşılık çok doğru bir iş yaptığıma inanlar da az değil! Çok söyledim ülkücüler ve öte dünyalık dostlarımız kendini tasfiye etmemeli, çünkü daha bizim kuşağımız görevini yapmadı, kendi halimize de bırakmadılar. Bakın ilk sözlerime dikkat edin, bir türlü alışamadığınız Devlet Bahçeli hiç mi iyi bir iş yapmadı! Akıllı hareket etmediğini bizim kuşak yüksek sesle ifade ediyor. Peki tesadüfen de olsa Allah aşkına iyi şeyi yok mu? Kabul edin ki bugünkü MHP’de biz akranlarını Devlet Bahçeli’den başka ismen ve cismen tanıyan kalmamış! Kapının önünden geçseniz selâmınızı alacak var mı? Yeni kuşaklar mutlaka bazı şeyleri konuşmamızı bizlerden beklemektedir; şöyle bir eski günlere dönelim; neydik, ne düşünüyorduk, ne yaptık? “Ne yapacağız” diyemiyorum çünkü bizim kuşaktan böyle bir soruya cevap olacak kişi bulunmuyor! İşte seçim öncesi son siyasi yazı bir özeleştiri yazısı!
Daha başından beri şüphesiz ki kurucu lider fikriyata tam olarak hâkimdi ve uzun yılların tecrübesi ile çeşitli sebeplerle rey alınamamasının sebeblerini kuvvetle düşündü, çünkü tek vekil olarak devam ediyordu. 1969’da ortaya çıkan “Milli Görüş”, aynı yıllarda ülkücüler tarafından tercih edilen “Milliyetçi” anteti katlayarak siyasete girdi, fakat her ikisinin de tek vekili oldu. Türkeş Bey “Milli Görüş”ün yarattığı İslâmi heyacanın farkına vararak 8-9 Şubat 1969 Adana Kurultayı’nda “ Milliyetçi Görüş”ü yeni ve dini sloganlarla zenginleştirdi. Fakat ne yazık ki bu görüşlerin tezahürünü halk samimi bulmadı. Yine de, beraber yaşadığımız o günleri basın “Milliyetçi Görüş’de islâmcılar’ın zaferi olarak nitelendirdi. Türkeş Bey’in 27 Mayıs hatırası arkadaşları bu tarihten sonra kendisi ile yollarını ayırdılar. İşte “Türk İslâm Sentezi- İslâm Ahlâk ve Fazileti” gibi tam anlaşılamayan sloganlar o zaman çıktı ve Türkeş Bey’in haklılığını ispat için birçok bakımdan ileriye taşındı.25 Kasım 1976’da Türkeş Bey kalabalık bir partili heyeti ile Hicaz’a giderek MHP’nin İslâmcılığı’nı biraz daha görünür hale getirdi. Bu yöneliş bir zarutten kaynaklanıyordu; çünkü 1973 seçimlerinde MHP %3,37’de kalırken Milli Görüş(MSP) %11,80 oy oranı ile onu dörde katlamıştı. 1977’de MSP %3,24 oy kaybettiği ve aynı miktarda MHP oyları artınca parti politikasının doğru olabileceği düşünüldü, fakat yine de MSP 24, MHP 16 vekil çıkarmıştı. İşte Ülkücü hareketin fikren oturduğu zeminin son durağı bu idi ve 1980’lere öyle girildi.12 Eylül günü itibariyle MHP çok zayiat vermiş durumdaydı, fakat tutuklamalar gösterdi ki devlet yanında hareket eden MHP sanık sandalyesinin yegane suçlusuydu. 500 zanlının toplandığı bir operasyon bölgesinde sadece 50 olan ülkücülerin tamamı tutuklanırken, 450 karşıt görüşlüden 400’ü serbest bırakılmıştı. Dolayısıyla ihtilâlin “Ülkücüler” için yapıldığı ayan beyan ortaydı. Türkeş Bey uzun süren tutukluluk halinden rahmetli oluncaya kadar MHP fikriyatında değişiklik olmadı, çoğu zaman “Hacı Türkeş” adı “Alparslan Türkeş” adına tercih edildi.
Ortalama 10 yıl ve korkunç işkenceler altında ülkücülerin zindan hayatında bu hareketin sosyal yapısı büyük ölçüde değiştirdi. Cezaevlerinde köktendini tarikatlara bile girenler oldu. MHP’nin İslâmi sloganlarını cezaevlerinde izah edenler hemen yoktu. Hiç unutmam o günleri bizzat yaşadım! Yeminli bir yiğit “Ben milliyetçilik anlamam Türkeş ve İslâm’ı bilirim.” demişti. Türk menşeyli TKP’li bir akademisyen ile uzun süren cezaevi dostluğum oldu, birgün “Sizinkileri seviyorum. Türk İslâm Sentezi” diyorlar ama doğru dürüst Gusül bilen yok.” demişti. Cezaevi hayatı ülkücüler için tam bir bunalım mektebiydi. Bu yüzden Türkeş Bey’e “Siyaset yapmaması” için karşı gelenler bile oldu ve bu durum ülkücüleri ANAP ve DYP’nin kanunsuz işlerinin içine çekti. İslâmi düşüncelerini içeride ve dışarıda geliştiren ülkücüler ilerideki Yazıcıoğlu hareketini ortaya çıkarırken tarikat ehli ülkücüler de “Milli Görüş” saflarına geçtiler.
Dolayısıyla Türkeş zamanı bunalımı daha sonra da devam etti, bugün de izleri var! Cezaevlerinde sloganlar kafalara girdi, “Taş Medrese – Yusufiye” gibi oluşumlar bu fikri yozlaşmanın belki de son ürünleridir. Yukarıda zikrettiğimiz sloganlar neyi ifâde ediyordu? Hiç de 1969 Adana Kongresi bu mesajları vermemişti. Çünkü “Milli” gibi muğlak bir ifâde yerine “Milliyetçi” adında karar kılınmıştı! MHP’de sonradan uydurulan “Bozkurtçular – Hilalciler” diye bir hizipleşme olması hayalden ibarettir. Çünkü her ülkücü Türkeş Bey ve onun fikriyatı etrafında ölüme gidecek derecede politize olmuştu. İslâmi görüş ve hayatın milliyetçiliğe hiç zararı olmadı; fakat rey almak veya siyaseten yönelişler hareketi dağıttı. Peki milliyetçilik neydi?
Milliyetçilik tabii ki 1944’de adı konan ve Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren siyasette bir literatür oluşturan Türkçülük’dü. 12 Eylül’e yakın siyasi revize döneminde ne yazık ki yeni kuşaklar bu heyecanı yaşayamadı. Şüphesiz ki Alparslan Türkeş şiddetli derecede Cumhuriyetçi, Laik ve Atatürkçü bir kişiliğe sahipti. Fakat siyasette MHP içinde bu tezahürler İslâmcılığa tersmiş gibi hiç yer almıyordu. Hatta ilk gün MHP’lilerden Yılmaz Yalçıner gibi bir yığın arkadaşımız gazete köşelerinde Atatürk düşmanlığı bile yapıyordu. Maalesef duruşu ile ülkücü kişiliği belli olan çok büyük ozan Abdurrahim Karakoç bile bu duruma düştü. Bütün bu olumsuzluklar 1980 sonrası ülkücülüğün idam sehpasına götürülmesine karşılık “Milli Görüş”e dokunulmadığı için İslâm’ın cazibe merkezi olmasının tabii sonuçlarıdır.
İçine 12 Eylül’ü de alan son 50 yıllık Türkiye tarihi henüz yazılmadı; sağ ve solda kitaplar çıktı, romanlar ortaya kondu filmler yapıldı! Fakat ne yazık ki sosyal meselelere inilemedi ve böyle değerlendirmeler yapıldı. Birçok bilim kurgu veya komplo teorileri siyaseten ortalığı bulandırdı. Doğru veya yanlış ABD ve Batı müdahaleleri dillendirildi; elbette bunların doğru yanları vardır. Fakat son elli yılın sosyal tarihi yazılırsa gerçek durum ortaya çıkacaktır. Türkçülük’deki dönüşüm, Cumhuriyet idealleri, Laiklik, Atatürkçülük son 10 yıllara kadar milliyetçiliğin sloganı bile olamadı. “Milli Görüş” İslâmcı” ve “Fundamandalist” görüşlerle 13 yıldan beri iktidarda; 2000’li yıllara dayanan Türk düşüncesi kazanımları maalesef sıfırlandı. Şimdi ülke ve millet derin bir bunalımda!
Kusura bakmayın şimdi cevaplarını bulacağız! Bu şartlar altında MHP’nin başında bulunan ve sürekli itirazlarla karşılanan Devlet Bahçeli ne yaptı? 2007 seçimlerinde MHP Onuncu Yıl Marşı, Cumhuriyet ve Atatürkçülük düşüncesi ile ortaya çıktı. Şahsen Adana İstasyon Meydanı’nda yüksek sesle bu marşı dinleyince neredeyse kalpten gidiyordum Dün akşam da kapımız önünden birkaç kilo metre uzunlukta ay-yıldızlı, üç hilalli, bozkurtlu Cumhuriyet kutlaması gösterileri yapıldı. Ülkücüler ne diye haykırıyordu biliyor musunuz? Mustafa Kemal’in Askerleriyiz! İşte milliyetçilik buydu! Türkçülük de Ülkücülük de budur! Özentinin bezentinin ne önemi vardır? İslâm inancı Ahmed Yesevi – Hz. Mevlana – Hacı Bektaş misali gönüllerdedir; sahtecilik, mukallidlik, istismar yapmanın ne âlemi var?
Rey alabiliyorsunuz, alamıyorsunuz, başarılı ve başarısızsınız herşey bundan mı ibaret? Bakın rey alanların durumu ve ülkeyi getirdikleri uçurum gözler önünde değil mi? Demek ki rey almakta meseleyi çözmüyor! Bugünkü MHP ve Ülkücü düşüncede oynaklık var mı? İster ifâde edilebilsin ister edilemesin bugünkü MHP’nin fikriyatında karışıklık var mı? Siyasetten bahsetmiyorum; çünkü böyle olunca bir sürü laf kalabalığı oluşuyor. Zaten bu yüzden kaybediyoruz, fikriyattaki başarıyı siyasetle tamamlayamamanın tek bir şahısla ilgisi olamaz; her başarısızlığı bir kişiye yüklerseniz sosyoloji ilmini kapı dışarı etmeniz gerekiyor! Herkes ihtisası ve becerisi ile Türk Milliyetçiliğine ancak müktesebatı ile katkı sağlayabilir! Rey verenler, sosyolog ve tarihçiler, hatipler, teorisyen ve ekonomistler mutlaka bunların görevleri ayrı ayrıdır. Böyle düşünmezsek sınıfta kalırız.
Bu yönleri ile şahsen Devlet Bahçeli’yi çok önemseyenlerdenim. Bundan siyasi anlamlar çıkarmanın hiç gereği yoktur. Yani bir siyasi lider olarak Bahçeli görevini yapmamış da kim yapmış! Yeni kuşakların durumu ortada değil mi? Herkes siyasi söylem yarışı yapıyor, düşünen insan yok. Sloganları bile çözemiyoruz. Fakat en güzeli bugünkü MHP’nin bayraklaştırdığı “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz”, mukallidler ve istismarcılar gibi ona “Gazi” değil “Atatürk” diyeceğiz. İnşallah 1 Kasım’dan sonra yeni bir siyaset projesi ile ihtisaslaşma başlatılır. Hayırlı seçimler efendim, Allah Türk Milliyetçilerinin yüzünü güldürsün! Bilinmeli ki siyasetsiz fikriyat olmadığı gibi, elbette fikirsiz de olmaz.
Muhabbetle.