Ergun KAFTANCI
ADAM, ağzına sokulan mikrofona, ortalık iyice karışsın diye Gar Meydanı‘ndaki iki patlamada 128 kişinin öldüğünü söylüyordu…
Oysa hayatını kaybeden yurttaş sayısı o anda 95 idi…
Yalan ve ağır tahrik bir arada…
Üstelik ölenlerin hepsini sahipleniyordu; can verenler sanki PKK ve HDP yandaşıydı…
İması bile kan dondurucuydu…
Aynı adam bir saat sonra ağzına sokulan bir başka mikrofona konuştu:
-Barış istiyoruz barış…
Duyan da bunları barış yanlısı sanacaktı…
…………………………
Bu cümle ağzından çıktığı saatlerde temsil ettiği PKK’nın eli kanlı militanları, üç askerimizi yaralıyor, bir polisimizi de şehit ediyordu…
PKK piçi KCK adlı terörist hareketin üst düzey yöneticilerinden biri ise aynı saatlerde eylemsizlik kararı aldıklarını açıklıyordu…
Asker saldırmazsa eylem yapmayacaklardı…
Ama bu açıklama yapılırken bile silahlı teröristler eylemdeydi, yol kesmiş, insanlara propaganda mahiyetinde konuşma yapmış, bir yurttaşı da yanlarına alıp gitmişlerdi.
…………………………
Barış…
İyi de, nasıl gelecek?
Ortalığı durup dururken mezbahaya çeviren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ni hedef alan, onu yıkmaya çalışan, askeri, polisi, öğretmeni, sağlıkçıyı, yurttaşı şehit eden, devletin ve halkın malına saldıran, yağmalayan, kentleri yaşanmaz hale getiren vahşiler silah bırakmadan ve canavarlıktan vazgeçmeden barış gelir mi!?
Kanı akıtan onlar; barışı isteyen onlar…
Bu istekleri ancak, terörden ve terörist olmaktan vazgeçmeleri halinde gerçekleşir. O zaman kim ne bekliyorsa, ne istiyorsa hepsi için siyasal zeminlerde mücadelesini yapar…
Dağdaki eli kanlı teröristin kentsel hayattaki temsilcisi parti, Türkiye partisi olamamıştır ama ülkenin meclisine de girmiştir ve milli irade kapsamında yer bulmuştur.
Dağdaki silahını gömsün ki, kentteki hempaları barışı sağlama peşine düşsün. Bundan başka yol ve yöntem var mı, olabilir mi?
Kanı akıtmayı durdur ki barış gelsin!
……………………..
Dün yine Siverek’te genç bir doktora ateş açtılar; doktor ağır yaralandı, meslektaşları müdahale etti ama başarılı olamadılar. Genç doktor ebedi yolculuğuna çıktı…
Bu olay meydana geldiği sırada PKK’nın şakşakçısı siyasetçi, ona buna gönderme yaparak hâlâ barıştan bahsediyordu…
Barışı anladık; onun gelmesi için canavarlıktan vazgeçilmesi gerektiğini de onlar anlasın…
…………………………
Yine dün, yani olaydan dört gün sonra yurttaşlar, Gar Meydanı’nda doku parçalarına rastladı. Oysa uzman polisler iki gün boyunca alanı taramıştı…
Parçaları bulan yurttaşlar durumu polise haber verdi; televizyonlarda gördük, gelen polisler olaya o kadar kayıtsız kaldılar ki durumu ekranda seyredenler bir kez daha kahroldu…
Polis, ne güvenliği sağlayabiliyor, ne doğru dürüst olay yeri incelemesi yapabiliyor…
Ben de olsam, Emniyet Müdürü’nü ve adam gibi iş yapmayan polisleri görevden alırdım, hatta Güneydoğu’daki görev yerlerine gönderirdim…
Orada pişsinler diye…
…………………………
Menfur saldırıda ölenleri anmak için yurdun muhtelif yerlerinde yapılmak istenen toplantıları polis yine orantısız güç kullanarak engelledi…
Biber gazı kullandı…
Tazyikli su sıktı…
Ahali coplandı; etrafa korku salmak amacıyla beş on yurttaş kelepçelenip götürüldü. Yaka paça edilen yurttaşlardan yaralananlar oldu…
Olay yeri incelemesinde başarısız olan polis, yurttaş kaldırmakta, coplamakta, gazlamakta ve sulamakta eşsiz olduğunu gösterdi…
…………………………
Şurası bir gerçek ki saldırgan PKK kudurukluğundan, siyasal irade de polisten elini çekmekten vazgeçmedikçe kentlerden başlayarak kırsala uzanan güzergâhta barış, lâf salatasının kekre bir lezzeti olarak kalır…
Hayata geçmez!
Terör örgütü vahşet oburluğundan, devlet orantısız güç kullanma obezliğinden kurtulmak zorundadır.
Barış önce kentlere gelmeli ki, taa dağa uzansın…
Barışın terörü yutacağı akıllardan hiç çıkarılmasın ve taraflar bu anlayış etrafında toplansın…
Yurttaşlar iki taraftan da bunu bekliyor…
Bu sağlanmazsa sorumluluk taraflara ait; PKK örgütüyle AKP iktidarına!
Ucunda Beştepe de gözüküyor, Çankaya da!