
Ali BADEMCİ
Eh adı “Devlet” ya, Bahçeli partisini “Ulu Devlet” için feda etmiş! Yani satmış! Hem de bedavaya ve karşılık beklemeden! Bizim akıllılardan sonra bu işler “İlim”e dökülmüş! Efendim Sayın Erdoğan’ın temsil ettiği devletin durumu çok kötü imiş de MHP ona peşkeş çekilmiş! Önce ve zor zamanlarda AKP’nin can kurtaran simidi, payanda filanmış da şimdi düpedüz “Devlet” için ülkücüleri “Allah Rızası” için bu partiye yönlendirmiş! Böylece MHP iflâs etmiş “devlet” kurtulmuş! Yakında da Osmanlı ihya olacakmış! Bunu eski bir cemaat bozuntusu soyadı ile müsemma sözüm ona bir ilim adamı söylüyor! Tamam şimdi, bizim aklı evvellerden sonra bu iş ilme de girmiş oldu!
“Gazetesiz” adlı bir spiker ve tiyatrocunun yayımladığı, “Devlet, Devlet Bey ve Ersagun Bey!” başlıklı bir yazı. (http://www.gazetesiz.com/makaleler/ metin-bosnak/devlet-devlet-bey-ve-ersagun-bey-124098.html). Sayın Bahçeli’yi Malazgirt öncesi Bizans ordusunda Türk casusları Küpeli Hafız, Ersagun ve Balçar Beyler’e benzetmiş! Adamdaki tarih bilgisine bakın! Tam bir geri zekâlı, akılsız, kendini beğenmiş, maksatlı bir manyak! Cemaatın mağdur ve mazlumu adamı eski ülkücü Ekrem Dumanlı, Metin Boşnak adlı bu adamı 2008’de bir mesajı ile “Senin soyadın Boşnak ama sütün bozuk. Boşnak olamazsın mutlaka sende Sırp kanı olmalı. Çunku gazeteyı ve benı baska gazetecılere jurnalleyen adam olsa olsa o….. cocugu olur. Senınle görüsecegız kahpeleık yaparak yalan yanlıs bılgı servisi yaparak profosörlük yapılmaz. Sen namuslu bır adam olsan hiç tanımadiğın bır insan hakkında ve bilmediğin bır konuda jurnal calısması yapmazsın. Yüreksiz ve serefsiz bır adama mesaj atma gibi bır mecburiyette bıraktın.” tanımlıyor.(http:// www. uludagsozluk.com /k/ekrem-dumanl%C4%B1-dan-profes%C3%B6re-a%C4%9F%C4%B1r-hakaret/) İşte Metin Boşnak’ın geleceğinin aynası olan cemaziyelevveli! Hakikatten hayret etmemek ve Ekrem Dumanlı gibi hakaret etmemek mümkün değil!
Adamcağız açık ve seçik, Sayın Bahçeli’nin hiçbir zaman partisini, arkasında bulunan ve 1999 seçimlerinde aldığı 17,98 oya devlet için ihanet ettiğini iddia ediyor. Demek ki ülkede şimdi bir partinin yan kuruluşu gibi çalışan “İstihbarat Örgütü”, ne kadar muazzam çalışırmış da partileri ele geçirmiş ve karar mekanizması olmuş! 1 Kasım’a kadar MHP’de Bahçeli’ye karşı “Çıt” çıkmıyordu; bütün bu komplo teorileri de yenilgiden sonra mı çıktı Belki bize de öfkelenenler, “Durumu görmüyor musun?” diyenler olacaktır! Lâkin o zaman çalışmaya, yazmaya, konuşmaya ve hatta “MHP’liyim Ülkücüyüm” demeye gerek var mı? Hadi bizim arkadaşlar gaza geliyor sağlıklı düşünemiyor şu parti dışında “Kırk kendirden boşanmışların” görüşlerine ne dersiniz? Linkleri verdim, lâkin bu yazıya fazla devam etmek istemiyorum, başım ağrımasın, ne de olsa böyle herzeler yüzünden dünya kadar hapis yattım. İşte yazının Bahçeli’ye yönelik değerlendirmeleri:
“Benim nazarımda Devlet Bey, şahsi siyasi, ekonomik ikbalini hiçe sayabilen, o anlamda bir beklentisi olmayan, hatta MHP’nin de ikbalini Devletin ve milletin selamet ve bekası söz konusu olduğunda, bizzat kendi ifadesiyle “Devletim”in yanında olduğunun gösterebilme meziyetine sahip bir liderdir. Devlet bilinci, siyasi ikbalin ötesinde yer alır. Bazıları onun bu beklentisiz davranışını da yanlış yorumlamakta, onun hayırsızlığına yormaktadır. Aslında olan ise, Devlet Bey’in partinin içerden harekete geçen tokmaklarla, ülkenin dışından atılan mancınıklar arasında bile kendi ikbalini düşünmeden pozisyon almasıdır. Hainle kahraman arasındaki temel fark görmek istediğimiz ve aşkla körelen ya da hırsın körelttiği bakıştır. Düşmana doğrultulan silahı, düşmana silahını teslim etmek tarzında algılamak böyle bir şeydir.
Devlet Bey’in meziyeti, Devlet Bey’in partisinin aldığı oyla ölçülemez. Kastımız kusursuzluk iddiası değildir, o maksadını aşan bir ifade olur. Devlet Bey tam tersine, kusurlarını nazara vererek devlet adamlığını öne çıkardı. MHP’nin barajı aşamadığı günlerde de Devlet Bey’in durduğu yer aynıydı, bugün de. Ve Devlet Bey istese, aslında durum öyle olmazdı. MHP’nin yüzde 20 ve fazla oy alması işten değildi. Ama acaba parti için iyi olan, belki çok da özlenen, ülke için, devlet için iyi olacak mıydı? Asıl mesele budur. Bu durum 1 Kasım seçimlerinde de aynı olmuştur. Muhayyel bir tek başına MHP iktidarı bekleyenler, bu nedenle MHP’nin özündeki misyonu anlamakta sıkıntıları olanlardır. Devlet Bey liderliğindeki MHP’nin, DSP ile koalisyonu dâhil olmak üzere, iktidar olmak gibi bir kaygısı olmamıştır. Hatta bir adım ötede, iktidarı elinin tersiyle ittiği de vakidir. MHP’nin tek başına iktidar olmayacağını, olamayacağını, aslında böyle bir amacının olmadığını, hatta bu mümkün olsa bile MHP’nin bundan kaçınacağını anlamak, MHP’nin dayandığı ülkücülük temelidir. Bu temel de Devlet fikriyle şekillenir, partinin varlığı araçsaldır. Siyaset ergenleri ile devletçi kemal arasında fark burada yatmaktadır.
Doğru, 1 Kasımdaki seçim sonuçları MHP de, 7 Haziran seçimlerinin AKP’ye yaptığı etkiyi yaptı. AKP’nin yüzde 41 oyda kalması neticesinde, Arınç, Gül ve adını ortaya sürmeyen kimilerinin nasıl hesaplara girdiği açıktır. MHP’de de durum bir anlamda böyle olmuştur. Seçim öncesine kadar Devlet Bey’e toz kondurmayanlar, seçim sonrasındaki oy kayıpları nedeniyle, onu beceriksizlikle, vagonlukla, koltuk değneği olmakla hatta daha nahoş ifadelerle beraber andılar. Hatta “hayırda hayır vardır!” ifadesinden, Karamürsel esintili kasketli, tespihli fotoğrafına kadar tesadüfi değil, çok ince siyasi mühendislik sonucu Devletin selametini esas almak sonucu olmuştur. MHP üzerindenşahsi ikbal güden mantık bu durumu takdir edemez. O siyaseti, kişiler ve partiler arası bir güç savaşı olarak görür; Devlet Bey ise, devletlerarası siyasette nerede konumlanması gerektiği üzerinde durur.
Seçim sonuçları, MHP’nin temel doktrinleri için hezimet değildir. MHP aslında ülkücülerin asıl amacına yönelik olarak kendince fedakârlık yapmıştır. Devlet Bey’in, onca eleştiriye rağmen yerine getirdiği misyonu her türlü takdir üzerindedir. İktidar olmadan devlet adamı olduğunu göstermiştir.
Panik havasına kapılmanın anlamı yoktur. Aslında ülkücü camia, esen rüzgâr önüne kendi tohumlarını serpmiştir. Ancak daha önceki iki ihmalin bu dönemde yapılmaması lazımdır. Bunlardan biri, ülkücü kadrolara her yerde sahip çıkmak, illa iktidarda olmak demek değildir. Asıl iktidar onların ve inandıklarının davasıdır. Yıllarca paralel yapının sistemden ayıkladığı, Ergenekon vs. operasyonlarıyla yok etmek istediği camianın anlamını bugün iktidarda olanlar da anlamıştır, anlayacaktır. Mesele partiler arası değil, devletlerarası bir mücadelenin varlığını görmektir. Diğeri de, ilerde sistem değişikliği olacağı zaman, aslında en büyük entelektüel kitleye sahip olan ülkücü camianın söyleyecek sözlerinin olması lazımdır. Bazı yayınların İngilizceye aktarılması da buna katkıda bulunacaktır. Ocakların, dil, felsefe, sinema okuma yerlerine dönüşmesi, Milli olanın aktarımında büyük katkı olacaktır.
Muhalefetin CHP tarzında olmaması, doğruların yanında olmaklığı ifade etmemiz, AKP ve kitlesini dönüştürmek açısından gereklidir. Bu dönüşüm oy olarak AKP lehine, ama siyaseten ülkücü camia lehine olacaktır.
Sloganların ötesinde, çevrim içi gerçeklerin değil, başka partilere değil, aynı zamanda başka ülkelere anlatırcasına düşüncelerimiz anlatmamız gerekir. Yani yeni bir dili kurgulayarak, entelektüel boyutlarıyla dava dediğimiz unsurlara yaklaşım ve AKP dâhil her partiye bu yaklaşımları aktarmamız gerekli. Zaten birimiz söyleyince, diğerimiz onaylayacak ise, dışarı aktarım olmazsa, içimizdeki mutluluk sadece öylece kalır.
Devlet Bey’in şuurlu tercihlerinde başardığı asıl konu, Devletin güçlenmesi ve ihanet odaklarıyla mücadele ve tasfiye gücünü arttırmak olmuştur. Artık, tamamen demini almasa da Kızıl Elmasını anlamaya başlamış bir Devlet vardır. Ve o Devlet, inşallah, Balkanlarda da, Orta Doğu’da da, Orta Asya’da da gözü, kulağı ve eli olan bir Devlettir. Ve O Devlet, Selçuklu-Osmanlı-TC “aynı Devletin devamıdır” diyen, Osmanlı ve TC arasındaki fay hatlarını kapatmaya çalışan ve bunu da bizzat Devletin başındaki halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ile yapmaktadır. Hatalar mı? Çok. Taşlamak için masum olanı aramakta yarar var. Müstakil bir Devletimiz olduğu zamanı geri kalan konuları müzakere etmek lazımdır. Çanakkale’nin geçilmezliğini konuştuğumuz kadar, Çanakkale’nin İstanbul’un ele geçmemesi için geçilmemesi gerektiğini hatırlamakta yarar var. Çanakkale geçilmedi, ama İstanbul beş sene işgal altında kalmıştı.”
İnşaallah Genel Merkez’de akıllı bir adam çıkar da, makul gazeteciler ile uğraşacağına bu herife cevap verir. Şeref ve haysiyetinin sorgulanmasında da Ekrem Dumanlı’yı kaynak göstereceğiz. Allah’a emanet olun sevgili dostlar, canımızın parçası ülkücüler.
Muhabbetle.