Ergun KAFTANCI
NUMAN Kurtulmuş Bakanlar Kurulu toplantısından sonra bakın ne dedi:
-Terörle mücadele konusunda denebilir ki on yıllar boyunca en etkili terörle mücadele dönemlerinden birini yaşadık. Terör örgütlerinin önemli bir kısmının özellikle Türkiye’de faaliyet gösterebilen, eylem yapma kapasitesi yüksek olan 3 terör örgütünün eş zamanlı operasyonlarına karşı hükümet hiç taviz vermeden büyük bir kararlılıkla icraatlarını sürdürdü. Bu anlamda ciddi şekilde terörle mücadelede başarı kazanılmış oldu…
Bitmedi, devamı var…
Ancak bozuk Türkçesiyle yaptığı açıklamasının en can alıcı kısmı burası…
………………………… ……………
Bu ifadeden ne anlaşılıyor?
Şu anlaşılıyor; 13 yıldır iktidarda olan zihniyet ilk kez bugün, terörle mücadele edilmesi gerektiğini gördü…
O zihniyet günümüze gelene kadar ne yapıyordu, onu da söyleyelim; teröristle mücadele edeceğine masalara oturup pazarlık yapıyordu…
Buna da şükür diyoruz…
Pabucun pahalı olduğunu görmezden de gelebilirlerdi.
………………………… ………………
Şimdi de Kurtulmuş‘un bozuk Türkçesinden bir örnek vereyim…
Koskoca bir Başbakan Yardımcısı’na ana dilini kullanamamak hiç yakışmadı. Aşağıdaki cümlede görünen özne sıkıntısıyla cümle kurgusuna dikkat değerli okurlar!
-Türkiye IŞİD’e ve diğer bütün tehdit oluşturan bütün terör örgütlerine karşı kendi sınırlarımızda ve dışında mücadelede kararlıdır. Tehdit etmesine müsaade etmeyecektir. Bu Türkiye’nin varlık meselesidir…
Söylentilere bakılırsa Numan Bey, yeni Bakanlar Kurulu’nda da yer alacaktır…
Türkiye ma’kûs talihinden kurtulamayacak mı kuzum!
* * *
YENİ bir eve taşındınız diyelim..
YENİ bir eve taşındınız diyelim..
Mal sahibiyle de dört yıllık bir sözleşme yaptınız….
O evi saraya benzetmek için girişimleriniz olur mu?
Ya da o evin yerine yeni bir saray yaptırır mısınız?
“Dört yıl sonra nasıl olsa taşınacağım, sürekli oturmayacağım bir yeri neden saray haline getireyim” diye düşünmez misiniz!?
………………………… …………
Tayyip Bey ilânihaye saraylarda oturacağını sanıyor herhalde…
Beştepe‘ye saray yaptırdı, adını külliyeye çevirdi…
Vahdettin‘in sarayını çalışma ofisi yaptı, o sarayı da külliye sınıfına soktu…
Huber Köşkü külliye mi değil mi, bilemiyorum; sorarsanız ona da külliye diyebilirler…
Dolmabahçe Sarayı da çalışma ofisi grubuna dahil edilmiş bir mekân…
Yetinilmedi Yıldız Parkı içerisindeki Abdülhamit‘in mekânı olan saray da çalışma ofisine çevrildi.
Orasının da yeni adı külliye…
Saraylardan da artık külliye diye bahsediliyor…
Saray tutkusu külliye tutkusuyla yer değiştirdi…
Külliye, saray ihtişamını gizleyen ve halka sıcak gelecek bir sözcüktür, o nedenle tercih ediliyor.
Evet ne diyordum…
Abdülhamit, Yıldız’daki saraydan ülkeyi 33 yıl yönetmiş ya, şimdi biz de o sarayın bu özelliğine sığınıyoruz ve uzun yıllar orada çalışmayı ve yaşamayı hayal ediyoruz…
İnsan o sarayda oturursa 33 yıl iktidarda kalacağını sanabilir…
Ama…
Keşke zan ile yakin hâsıl olabilse…
* * *
EKRANA çıkardıkları hanımların kıyafetleriyle, makyajlarıyla ve aksesuarlarıyla dalga geçen, onları ağlatan ve kendilerini moda uzmanı gibi gösteren tiplerin, lüks ve pahalı giysi satan bir mağazaya çekirge sürüsü gibi daldıklarını gördük…
EKRANA çıkardıkları hanımların
Giysileri kapıştılar, beşer onar aldılar, mağazayı kuruttular…
Böylece rüküşlüklerine seviyesizliği de eklediler, görgüsüzlüğü de…
Muppet Show‘daki Miss Piggy ile köpeği Foo Foo‘nun benzerleriyle gevşekler, mağazanın reyonlarında ne elbise, ne etek, ne bluz, ne mont, ne abiye kıyafet, ne ayakkabı, ne çanta bıraktı…
Kaşla göz arasında mağaza adeta soyuldu…
………………………… …………….
Manken kızları karşılarına alıp giyim, kuşam, makyaj, hatta edep dersi verenlerin, yağmacı hali ibret vericiydi…
Edep dersi verenlere edep-sizlik hiç yakışmadı!