
Yer beni,
Yer Beni,
Ben İşin Üstesinden gelemezsem,
Kara Toprak Sinesine Sığdırmaz,
Yer beni.
Ali BADEMCİ
Çok değişik mesajlar alıyorum; günlük yazılarla hızımı alamadığım zaman müracaat ettiğim müstear isimler de az çok anlaşılmış vaziyettedir. Meraka gerek yoktur bunların hepsine her zaman imzamı atarım. Eğer ülkücülüğe bir nebze katkı sağlayacaksa benzer her yazının altına ve hatta beyanlara da imza atarım. Çünkü aciz kulunuz olarak ben bir politikacı değil, mukallid siyasetçilerin dolandırdığı bir gariban, hatta eski deyimle hayalleri ile teselli olan bir dervişim. Amcalar çok konuşan adam diye kayda geçmiş; evet çok konuşur fakat çok da yazarım! Evet bunda ne var herkesin, sinsi, birbirini satan, konumunu bilmeyen istihbaratçı mukallidi olması mümkün mü? Demek bir takım insanlar da gönlü ve hayalleri işe yaşar! Zenginlik mi, soyumda yok; anam soğan babam sarımsak ve artık yaşlı bir Türkmen’im! Akıllık, ukalalık mı dediniz; Bayır’a sorun, geniş âilemde benden başka okuryazarımız yok! Boş ver böyle geçsin bu dünya, şekil değiştirme yerine hesaplaşmaya devam! “Ruh Adam” ne demiş:
Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim,
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Herkes bir özleyişle yaşar… Ben de öylece
Altay’ların ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu keşanesindeyim.
Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz, ölümün bahçesindeyim.
İşte bu kadar var mı ötesi! Hayalci mi, Irkçı mı, Turancı mı, Ümmetçi mi, Türkçü mü, İslâmcı mı, hatta hiç sevmediğim “Terörist” karşılığı eski kulağı kesik ülkücü eylemci mi? Hepsine “Evet”? Neye, kime ne, tuhaflık ve yanlışlık nerede? Böyle yaratmış Yaradan! Dönme mi, olmaz; değişme mi o da olmaz! Zengin olmak için zamana uyum mu sağlayalım, mukallid, çakal yalaka mı olalım?
Bu mevzua nereden geldik? Bahçeli konusunda dostlar der ki “Bir nalına bir mıhına vuruyorsun!” Vallâhi güzel bir lâf ama çok anlamları var! Kişiliği meczeden bir söyleyiş ise şahsen reddederim. Siyaset anlamında değerlendiriliyorsa bunun da makul açıklamaları vardır. Yıllarca kör inat uğruna iyi gitmeyen şeyleri onayladık.Şimdi bu şekilde davranmayıp da ne yapalım? Birbirimize mi düşelim? Veya tertemiz gönüldaşlarımızı biribirine mi kırdıralım? Şu anda belki farkında değiliz ama iş bu noktaya gelmiştir? Partinin ağır meseleleri var; bu şartlar altında yangına körükle gitmenin ne anlamı var? En başta Adana olmak üzere belediyelerimiz çökmüş durumda! Hangi meseleyi tutsanız elinizde kalıyor! İşte bu sebeble ortalı gitmek zorundayız; yoksa kimse aklını kaybetmiş değildir!
Şahsen Bahçeli’yi çok severim; fakat direnen ve inat eden görüşlerin kendisine ait olmadığına inanıyorum. Daha başından beri de bir kalem erbabı olarak yanında yer aldım. Hiçbir şekilde siyasi rant beklemedim; 2015 seçimlerinde iki kere aday oldum; listeye bile giremedim; siyasi yazılara da mahalli seçimlerden sonra başladım. Esasında girmek bile istemiyordum. Yakın arkadaşlarım, ona veda edeli yıllar oldu; hep onları tenkid ettim ve düşüncelerinin yanlış olduğunu söyledim. Fakat şu günlerde yalnız kaldım; hiçbir şekilde yakarışımıza cevap vermiyor ve meselelerin yanına bile yaklaşmıyor. Benim çocuklarıma şu belediyeniz garez ediyor, dedim ondan da bir ses çıkmadı! Dolayısıyla bu iş artık çekilir durumunu kaybediyor, bu hareket bizi taşıyamıyor!
Ne yapalım arkadaşlar? 12 Eylül’den sonra da böyle sığınacak liman bulamamıştık! Şükürler olsun ki o ülkücü gönül bize sinesinde yer verdi! Daima ileriye doğru itekledi! Hizmet ver, çalış ürün ortaya koy dedi! Ah bu sine var ya yapışmış da bedenimizden ayrılıp gitmiyor. Türkeş Bey’den sonraki manzaralardan nefret ediyordum. Yine aynı istikamete gidiyoruz diye kahroluyoruz! Evlerimize çekilip daha değişik çalışmalar mı yapalım, ne yapalım ne? Başbuğ ne demişti biliyor musunuz:
Yer beni,
Yer Beni,
Ben İşin Üstesinden gelemezsem,
Kara Toprak Sinesine Sığdırmaz,
Yer beni.
Muhabbetle efendim.