
Ergun KAFTANCI
TASMALI basın yani AKP yandaşı medya, Suudi Arabistan’da kadınların seçme ve seçilme hakkı kazandığını duyurarak bu şeriat ülkesine demokrasinin geldiğini göstermeye kalkıştı.
Haber doğru…
Ancak, kara çarşaflı Suudi kadını bu hakkını sadece belediye seçiminde kullanabilecek. Bunu da, onlarca formaliteden geçtikten sonra elde edebilecek…
…………………………
Anlatalım….
Seçilmek için 980 Suudi kadın resmen başvurmuş. Bunlardan kaçının adaylığının onaylandığı bilinmiyor. Aynı seçimde oy kullanmak için de başvuran kadın sayısı yüz binin üzerinde.
İlgililer hem aday olanların, hem de oy kullanmak isteyenlerin geçmişlerini araştırdıktan sonra karar verecek ve sakıncalı olmayanlara seçme ve seçilme hakkı tanıyacak…
Yabancı basın bu durumu “Göstermelik demokrasi” diye yorumluyor.
Yanlış değil; bireyin adaylığına ya da seçmen olup olmayacağına devletin onay vermesi ya da vermemesi herhalde demokratik bir tavır değildir ve demokrasi kalıbının da hiçbir yerine sığdırılamaz!
Tabii ki sapkın bir anlayış…
Vehhabi ülkesindeki bu demokratik anlayışın, dalga geçtiğimiz herhangi bir muz cumhuriyetinde dahi olmadığını kaydedelim.
* * *
GELİŞEN olaylar, cemaatle AKP arasında başlayan nizanın bitmeyeceğini gösteriyor…
Peş peşe tutuklamalar var…
Eski AKP milletvekili İlhan İşbilen de cemaatçi çıkınca sorguya alındı…
Haklarında tutuklama kararı verilenler arasında üst düzey emniyet görevlileri bulunuyor. Aranan bazı isimlerin ise yurt dışında olduğu saptandı.
Öyle anlaşılıyor ki FETÖ yani Fethullah Terör Örgütü dedikleri harekete
geçmişte destek verdikleri iddia edilenlerin çilesi bitmeyecek…
……………………..
Dün İzmir’de Şifa Üniversitesi‘nin kurucusu Şifa Vakfı yönetimine, vakfın sağlık merkezlerinin kapatılmasına ilişkin Valilik kararı tebliğ edildi.
Onlarca sağlık merkezi çalışamaz, hizmet veremez duruma getirildi…
Çok garipseyeceksiniz biliyorum; kapatma gerekçesi “Bu merkezlerde eğitim ve öğretim hizmeti verilmemektedir” şeklinde…
Valiliğin bu kararı almasının arkasında hem Sağlık Bakanlığı‘nın, hem YÖK‘ün olduğu iddia ediliyor. Anlaşılan iki kurum kafa kafaya vermiş ve iktidar tarafından cemaatçi yığılma merkezi sayılan üçüncü kurumun yani Şifa Üniversitesinin canına ot tıkamaya kalkışmış…
“Tıp merkezinde eğitim ve öğretim verilmiyor” ne demek, bu nasıl bir suçlama?
Sağlık Bakanlığı tarafından açılan Sağlık Ocakları‘nda eğitim ve öğretim yapılıyor mu; yapılmadığına göre onları da mı kapatacağız?
Bir Tıp Fakültesi’ne ait sağlık merkezlerinin -klinik ya da polikliniğinin- eğitim ve öğretim vermek gibi çok kapsamlı bir görevi olabilir mi?
Bu tür merkezler ancak halk sağlığıyla ilgili hizmet verirler. Eğitim ve öğretimin merkezi ise Tıp fakülteleridir!
Eğitim ve öğretim oralarda verilir…
Devlet hastanelerinin başına “Eğitim – Araştırma Hastanesi” ibaresini
koymamıza rağmen hangi hastanede eğitim ve araştırma yapılmaktadır…
Kim, mesela Van’da, Hakkari’de, Doğu ve Güneydoğu Bölgemizde, hatta İstanbul’da hangi devlet hastanesinde çağdaş ve bilimsel eğitim ve araştırma yapıldığını söyleyebilir…
İktidarın, dışladığı cemaatle didişmeyi, hangi düzeye indirdiğini görünüz…
…………………………
Yıllardır seçim yemi olarak tekrarlayıp durdukları “Şehir Hastaneleri”ni hangi illerde hayata geçirdiklerini açıklasınlar…
Açıklayamazlar…
Çünkü şehir hastanesi açacağız iddiası havada kaldı; proje henüz uygulanmış değil. Zaten öyle bir proje de yok, olsaydı uygulanırdı!
Sağlık hizmetleri kör topal gidiyor. Sorunlar katlanarak sürüyor. Hastalar hastane kapılarında perişan, günlerce muayene olamayan hastalar var. İlaç sorunu ise berdevam; her alanda olduğu gibi bu alanda da karmaşa, biteceğine artıyor…
Sağlık Bakanlığı, bekleyen yığınla çözüme yönelmiyor ve işini gücünü bırakıyor, “Vay sen cemaatçisin” diyerek koca bir üniversitenin yakasına , hem de hiçbir geçerliliği olmayan gerekçeyle yapışıyor…
YÖK gibi bir kurum da -Darbenin meyvelerinden biri- bakanlığa âlet olmaktan perva etmiyor!
…………………………
Yok, yok, daha fazla söyleyecek lâfım yok!
* * *
BİR polis memurunun nikâhsız yaşadığı bir kadından dünyaya gelen çocuğu için devletten ekonomik yardım istemesi üzerine konu yargıya taşındı.
İdare, memurun maaşından ceza olarak kesinti yaptı…
Sonucu söyleyim; Kamu Denetçiliği Kurumu, başvuran polisin kesintinin iptali talebine “Evlilik dışı ilişki memurun özel hayatına girer” diyerek karşılık verdi ve kararını hem valiliğe, hem içişleri Bakanlığı’na bildirdi…
Böylece polisin cezalandırılması da söz konusu olmaktan çıktı…
Demek ki resmi sıfatı olanların -ki vekiller dahil- başına böyle bir şey geldiğinde kimse onlara dokunamayacak…
Gayrımeşru birliktelikmiş, çocukmuş, kime ne…
Demokrasilerde kişinin özel hayatı ne kadar kutsal (!) görün!