
Şakir Keçeli Baba
Eskiden Robert Koleji yakınında Şehitlik Bektaşî Tekkesi vardı. Bu tekkenin bir adı da Nafi Baba Bektaşî Dergâhı idi. Bu tekke BoğaziçiÜniversite’nin Güney Kampüsü sınırları içindedir.
Şehitlik Bektaşî Tekkesi’nin geçmişi İstanbul’un fethine kadar uzanır. 2. Mahmut’un Bektaşî Kıyımında bu tekkenin aydınlatıcısı [mürşidi] Mahmut Baba idi. O Bektaşî kıyımında, yedi yol evladı ile birlikte Kayseri’ye sürüldü ve tekke kapatıldı.[1]
Yobazlığın dehşeti ve şiddeti geçince Mahmut Baba merhumun torunlarından Mahmut Nâfî [ Mahmud abd-ün-Nâfî] baba bu tekkeyi uyarmıştır. Evet canlandırmamış uyarmıştır Çünkü Tanrı’nın nûru hiçbir zaman ölmez. O, bazen bâtın [görünmez], bazen da zâhir[görünür] olur. Şehitlik Dergâhı da, zulüm karşısında görünmez olmuştu. Mahmut Nâfi Baba merhum onun görünür hale dönüşmesine hizmet etti.
Bu Tekkeye Şehitlik Dergâhı Denmesinin Nedeni
Nâfî Baba veya Şehitlik Bektaşî Dergâhı’nın mezarlığı, şu anda Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü içerisinde bir tepenin düzlüğündedir.
Bu mezarlıkta İstanbul’un fethi sırasında şehit olanlar sırlıdır [medfundur-gömülüdür]. Yahya Kemal Beyatlı Erenler [Hakk’a yürüyen ruhu sevinçli ve mutlu olsun], Aziz İstanbul adlı kitabında bu mezarlar hakkında şunları yazmaktadır:” .(…) Konuşa konuşa Şehitlik’e doğru gittik. İstanbul için ilk ölen Türklerin mezarlığında ancak onların büyük ruhlarının havası esiyor, taşları hâk [toprak] ile yeksân olmuş [toprakla karışmış]. Yalnız Bektaşî Dergâhı’nın tâ önündeburma kavuklu küçük bir mezar var kitâbesini okudum:
Şehîd-ül-feth [Fetih Şehidi] Çelebî rûhuna Fâtiha
Nevverallâhü Kabrehû
Taşa elimle dokundum sallanıyordu. Şarkta [Doğuda] her şeyin fâniliğini adeta kavradım gibi. Bu taş ta ötekiler gibi birkaç sene sonra kaybolacak. (…) Şehit düşenMahmut Çelebi ve onun gibi şehitlerin taşlarını kaldırsalar ve onun yerine bizim gibi fâniler fenâyâb olsalar [yok olsalar] daha iyi olurdu. Çünkü o taşlar Türk nesillerine bizlerden daha fazla hayat verebilirdi.(…)”. [2]
Mezar taşlarının eskimesine bile üzülen Erenler, nereden bilecek o şehitlerin üzerine köpek barınağı kurulacağını.
Evet gerçeği aktarıyorum. O şehitlerin mezarları üzerine köpek barınağı inşa edilmiştir.
Yahya Kemal Aşağıda bir kıtası yazılı şiirini Şehitlik Dergâhı sırtlarında ve İstanbul’u fetheden şehitlerin huzurunda yazdığını söylemektedir:
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Bektaşî Tekkesi’nin Mezarlığında Nafi Baba da Yatmaktadır
Şehitler Tekkesi’nin mezarlığında [haziresinde] başında Hüseynî Tâcı ve boynunda Teslim Taşı olan bir baş taşı vardır. Bu baş taşı Nâfî Baba merhuma aittir. Taşın üzerine şunlar yazılmıştır:
“Yüzü ak alnı açık gitti Cenâb-ı Nâfî/ Emel-i nâfî [amacı insanlara faydalı iş yapmak olan] Hazret-i Haydâr [Alî] yanına/ Sinni [yaşı] seksen bir idi zinde olup nutk-u velî/ Gönderirdi vatanın hayr-ı dua [hayırlı dualar] her yanına/ .(…)/ Dem çekip hâtif-i gaybî [görünmeyen çağırıcı- Yüce Tanrı] dedi kâmi tarih/ Aldı Nâfî Baba’yı Saki-i Kevser [Hz. Alî] yanına”.[3]
Başbakan Davutoğlu bir konuşmasında şöyle demektedir:”Boğaziçi Üniversitesi’ndeki tahsil yıllarımızda Nafi Baba’nın kabrini ziyaret etmeden ders yılına başlamazdık, arkadaşlarımızla birlikte oradaki ruhu, fetih ruhunu teneffüs ederdik. Şunu her zaman hatırımızda tutardık: Önemli olan Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretilen dünyevi bilgi değildir, önemli olan bilgi; dünyevi bilgi ile birlikte Nafi Baba’nın İstanbul’u fetheden ruhudur, maneviyatıdır.”
Evet Başbakan Davutoğlu’nun sık sık ziyaret ettiğini söylediği kabir, onun hüküm sahibi olduğu bu günlerde köpek barınagı olmuştur. Binalar da Bizans’a teslim edilmiştir.
Bu Mezarlıkta Önemli Osmanlı Bürokratları da Yatmaktadır.
Bedri Noyan Dedebaba, Şehitler Bektaşî Tekkesi’nin haziresinde [mezarlığı’nda] Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet etmiş Ali Şamil Paşa, Mabeyinci emin Bey, Ali Rıza Paşa, Esat Toptani Bey, Rüstem Paşa, Recep Tayyip Erdoğan’ın idolü Sultan Abdülhamit’in yaveri Fehim Paşa gibi insanların mezarlarının bulunduğunu yazmıştır.
Halkızın 93-94 Harbi dediği 1877-1878 Osmanlı Rus savaşında Balkanlar’da yaşayan Türkler İstanbul’a kaçmak zorunda kaldılar. Kaçanlar arasında Amucalar adı ile anılan ve Şeyh Bedreddin inancınınizleyicileri de vardı. Amucalar Kabilesi bu tekkede bir süre barındılar, Nafi Baba onlara maddi ve manevi yardımlarda bulundu. Bu yakın ilgiden etkilenen Amucaların önderi Tevfik Bey Baba merhum Bektaşîliğe girdi. Bunun üzerine Amucalar Kabilesi’nin büyük çoğunluğu da Bektaşî oldular. Başta Tekirdağ Kılavuzlu Köyü halkı olmak üzere, Trakya’da bulunan 26 köy halkının inanç merkezidir Şehitlik Bektaşi Dergâhı.
Şimdi o inanç merkezi Bizanslılaştırılmakta ve köpek barınağı olmaktadır.
Şehitlik Tekkesi İle Bizans arasında Bir İlişki Asla Yoktur
Kalkınma Bakanlığı milyonlarca lira harcayarak harabe haline gelmiş Şehitlik Bektaşî Tekkesi’ni restore etmiştir. Restore ettikten sonra burayı Boğaziçi Üniversitesi’nin kullanımına tahsis etmiştir.
Boğaziçi Üniversitesi kendisine verilen bu yeri Bizanz Araştırma Merkezi yapmıştır. Bu tekke Bizans’ı tarihe gömen ve İstanbul’un fethine katılan şehitler adına açılmış olan bir tekkedir. Bu nedenle de adıŞehitler Bektaşî Tekkesi olmuştur. Tekkeyi Bizans’ın hizmetine vermek orada yatan şehitlerin kemiklerini sızlatacaktır.
Kaldı ki, bu tekkenin restorasyonuna harcanan paranın içinde milyonlarca Bektaşî/Alevînin parası vardır. Bir Bektaşî/Alevî kuruluşunu Bizans’a, Hıristiyanlığı teslim etmek Alevi/Bektaşîleri üzecektir.
İstanbul’da bir Bizans Araştırma Merkezi kurulacaksa Bizans’tan kalan onlarca yapı vardır. Onlardan birinin onarımı olanaklıdır.
Alevî/Bektaşîleri bu haksızlığa ve de insafsızlığa karşı çıkmaya çağırıyorum. AKP yetkililerini de, hiç olmaz sa bir kez olsun ikiyüzlülükten vaz geçmeye davet ediyorum.
NOTLAR:
[1] Ahmet Rasim, Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi, Matba’a-i Ebû-z-Ziyâ, İstanbul 1328-1330, c.4, s. 1831’den Akt. Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, c.5, s. 179
[2] Akt: Vahit Lütfi Salcı, Türk Amacı Dergisi, Trakya’da Türk Kabilesi 1. Amuca Kabilesi Başlıklı Makale, İkinci Kanun 1943, yıl:1, sayı: 2, s. 311.
[3] Baştaşı yazısının tamamı için bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları, Ankara 2007, c. 5, s. 182. Köşeli ayraç içindeki sözler Ş. Keçeli’ye aittir.