Hüseyin HATIL
Tarihi yüzeysel de olsa bilen her Türk evladı şu cümleyi çok rahat söyleyebilir: “Bugünlere kolay gelmedik.”
Söyleyebilir; çünkü her biri birer destan hükmünde olan Balkan Savaşları’nın, Çanakkale Destanı’nın ve Sarıkamış’ın 100. yılını geride bıraktık.
Ve 100.yılına yürüyoruz Milli Mücadele’nin.
Birkaç yıl sonra;
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışının,
Dumlupınar’ın, Sakarya’nın
Ve Cumhuriyetin ilanının 100.yılını idrak edeceğiz.
1.Dünya Savaşında, Yemen’den Balkanlar’a, Kafkaslardan Süveyş Kanalı’na kadar birçok cephede kanını döken Türk Milletinin asil evlatları, fakirliğe, perişanlığa, tükenmişliğe rağmen yeni bir dirilişe omuz vermekten geri durmamış, dünyanın hakim güçlerine başkaldırı olan Milli Mücadeleyi başlatmış ve düşmanı Anadolu’dan söküp atmıştır.
Milli Mücadelenin sonunda dünyaya haykırdığımız ve 2023 yılında 100.yılını idrak edeceğimiz Milli Türk Devleti, geçen 100 yıla rağmen dirilişini tam anlamıyla tamamlayamamış, çağın lider ülkesi konumuna gelememiştir.
Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Türk Milleti, cumhuriyetin 100.yılında yarım kalan bu dirilişi tamamlamalıdır. Bunun için 100 yıl önceki dirilişin öncüleri, yani Türk Milliyetçileri yüzünü gençliğe çevirmeli ve idealist bir neslin kavgasına başlamalıdır.
600 yıldan fazla süre dünyaya adaletle hükmeden, 100 yıl önce 7 düvele başkaldıran, yönetme kabiliyeti ve tecrübesiyle, mazlum milletlerin umudunu olan Türk Milletinin mirasçıları olan gençliğin ideali, Büyük Türkiye’yi inşa etmek olmalıdır.
Şimdi çektiğimiz sancılar, aslında 100 yıl önce, emperyalizmin kursağında kalan hesabın devamı niteliğindedir. Osmanlı’yı edilgen bir yapıya dönüştürüp çökerten kanlı emperyalizm, hür ve bağımsız Türk Devleti’nin kuruluşuna engel olamamışsa da etken bir yapı olmaması için her türlü oyunu oynamıştır ve oynamaya da devam etmektedir.
Bu oyunu bozacak olan, dün olduğu gibi bugün de, Türk Milletinin kara sevdalıları, Türk Milliyetçileridir.
Televizyon ekranlarıyla zehirlenen, sözde aydınların algı yönetimine yenilen, günlük siyasi tartışmalarla zamanını heba eden, emperyalizmin bütün yıkıcılığını kılcal damarlarına kadar hisseden, ezbercilik kıskacında idealizmi körelen günümüz gençliğinin; yarınların Büyük ve Müreffeh ülkesini kurması mümkün müdür?
100 yıl önce; dünyanın dört bir yanında Hakk’ın ve adaletin temsilcisi olmuş, milletin dirilişi için canından vazgeçenlerin torunları olan günümüz gençliği, paslı bir demiri andırmaktadır.
Eğitim sistemimiz bu paslı demiri çelikleştirmelidir. Bunun için gençliğe, çeliğe su verircesine;
Mete Han’ın teşkilatçılığını, Yesevi’nin gönüllere nakşettiği sevdasını, Osman Gazi’nin devlet anlayışını, İmam-ı Azam’ın imanlı yüreğini, Sultan Süleyman’ın adalet anlayışını, Hz. Mevlana’nın aşkını, Yavuz Selim Han’ın cesaretini, Yunus Emre’nin sevgisini, İbn-i Sina’nın ilime adanmışlığını, Mimar Sinan’ın ortaya koyduğu ahenki, Mustafa Kemal’in azmini vermeliyiz.
Zaman hızla akmakta, coğrafyamız kana bulanmaktadır. Bu coğrafyada başı dik ve onurumuzla kalabilmemiz ve yarınlara umut taşıyabilmemiz, nesillerimizi milletimizin özdeğerleri ile kuşandırmakla mümkündür. Eğitim sistemimizi de buna göre şekillendirmeli, kültür emperyalizmine yenilmeyecek bir gençlik inşa etmeliyiz.
Zaman kaybetmeden vatan ve millet sevdalısı kurumlar, vatanseverliği tartışılmayacak kanaat önderleri el ele vererek, Cumhuriyetin 100.yılında Büyük Türkiye idealini dünyaya haykıracak bir gençliğin yetişmesi için ülkemizin dört bir yanında seferber olmalıdır.
100 yıllık sancıyı dindirmenin, yarım kalan dirilişi tamamlamanın tek yolu bu’dur vesselam.