Ali BADEMCİ
Yeri gelmişken Oğuz gelenekleri hususunda bir şeyler daha söylemek isteriz: Oğuzlar’da dilencilik, hırsızlık, ırz düşmanlığı ve pezevenklik gibi dört şeyin tezahürlerini göremezsiniz! Hele homoseksüellik çok katı yasa tedbirleri ile en büyük suç olduğundan “yasa-yasak” ile çok kötü olarak değerlendirilmiştir. Kadın kılığına girerek musiki eşliğinde dans etmek Oğuz kültüründe vardır, buna “Köçek” derler! “Köçekler” hiçbir zaman kötü huylara özenmezler.
Oğuzlar’da düğün başlıbaşına bir “Toy”un bütün özelliklerine sâhiptir. Tarafların zenginliği ve şöhretine göre bu düğünler bazen “Toy” hudûtlarını aşar ve birlikte yaşadıkları bütün kavim ve kabilelerin eğlence mekânı olur. Eski devirlerde başka bir eğlence şekli olmadığından “Horoz” döğüşünden, “At” yarışı ve çapan oyunu, Osmanlı dönemlerde geceleri Hacivat-Karagöz, mevsim müsait ise “Güreş” müsabakaları olur ve ilk üç kişiye genellikle para armağanı verilir. Mümkün mertebe düğünler Yaz sonu Güz başıdır ki açık havanın “Güreş” ve “Halk” oyunlarına müsait olması gerekiyor.
Oğuz düğünlerinin başlangıcı kız istemeye dayanır; bu gelenek yüzyıllardan beri değişmemiştir ki, genellikle görücü usulûdür. Bunun yanında efsanelerimizde tabiî olarak uğrunda ölürcesine aşklar da vardır. Hükümdar veya çok zengin kızı ile fakîr oğlanın aşkı gibi. Gelin adayları önce ebeveyn tarafından görülmekle beraber serbest hayata alışan Oğuz kızları da çeşmeden su alırken veya akarsuda çamaşır yıkarken de gençler tarafından görülebilir. İşte bu ilk ateş önce kız âilesine îmalı olarak iletilir; eğer kabul görürse kız istemeye gidilir. Kız isteme akşam yemeğinden sonra âilelerin kız evinde buluşmasıdır. Erkek evi genel olarak elinde tatlı bir yiyecek veya içecek ile gelir. Kalkmaya yakın meram beyan edilir ve bu istemde “Tanrı” adı mutlaka geçer. İslâmiyet’den önce “Gök Tengri” emri ile söze başlanırken İslâmî devirde “Allah’ın Emri Peygamber’in Kavli” diye hitab edilir. Eğer âileler kendi aralarında evvelce anlaşmışlarsa “Hayırlı olsun” diye iş bitirilir. Böyle bir şey yoksa ileriki bir tarihe anlaşılır ve o zaman sonuç alınır. Eğer isteme müsbet sonuçlanmışsa buna “Bitirilme” denir; kısa zaman için “Nişan Töreni” yapılır. Nişanda gelin ve damat adayına birer yüzük takılır, bu artık nişanlı olduğunun işaretidir. Bazen “Söz Kesimi” ile “Nişan” arasında bir zaman olur ki bu aralıkta kız ve oğlana “Sözlü” derler. Şimdilerde bu devre için de bir yüzük takılıyor.
“Nişan” ile “Düğün” merasimi arasında genellikle bir hasat mevsimi olur; çitçilik yapanlarda hasat tahıl ve tütün gibi mamüller iken, sadece hayvancılık yapanlarda “Kırkım” denilen keçi ve koyunların kırkıldığı, yani yün ve kıldan ayrıldığı mevsimdir, ki bu da Güz mevsimidir. Eski Oğuz geleneklerinde kız tarafının ağırlıkları olmaz; ancak havlu, dantel, örgü işleri, yatak ve yorgan yüzü, çarşaf, bol miktarda hediyelik “Yazma”, yün çorap ve atkılar. Çoğu zaman yatak, yorgan ve yastıklar için gerekli olan yünü bile erkek tarafı verir. Evlerde bunların dışında çok fazla şey zaten bulunmuyordu; çünkü gelin evleri sadece ayrı ve büyük bir odadan ibaretti. Hemen hemen bütün ihtiyaçları karşılayacak şey bu odada bulunurdu; sadece yiyecek bulunmazdı ki bu iş büyük sofrada müşterek yapılır, yemek ya yerde veya bir yuvarlak tahta üzerinde yapılırdı. Gelin oğlanın anası, babası ve kardeşlerine çok hürmet etmek zorundaydı. Yeni ve köklü âile ancak böyle teşekkül ediyordu.
Oğuzlarda “Düğün” merasimleri iki gün önce, yani Cumaa’dan başlardı. Gelin alınmadan önce sabahtan akşama kadar eğlenceler tertib edilir ve gece de bu iş devam ederdi. Kızın cehizi de bu eğlenceler arasında evinden alınır ve oğlan evine götürülerek maharetli kadınlar tarafından yeni mekâna serilirdi. Bu işe “Cehiz” merasimi denirdi. Artık son gün “Gelin Çıkarma” günüdür ve bu iş dâima öğle namazından sonra ya bayrak yahut da kabileye emanet edilen sancak eşliğinde yapılır. Eski zamanlardan beri gelin iyice süslenmiş bir ata bindirilir ve baba evinden çıkarken gelin ile beraber, baba ve anne ile kardeşler daima ağlardı; mükemmel bir helâlleşme yapılır, fakat gelinin erkek kardeşi atın başını tutarak oğlan evine kadar gelirdi. Bazı Oğuz boylarında gelin baba evinden çıkarken “Kuşak” merasimi yapılır ve kesilen kuşak gelinin arızasız olduğuna delâlet ederdi. Gelin evinden çıkıp ata bineceği sırada sundunmada “Damat” yanında bulunan “Sağdıç”ı ile beraber gelin başına bozukluk paralar ve şeker saçardı. “Sağdıç” mutlaka “Sağkol” anlamına gelir; o akraba değilse bile artık kendisi akraba gözü ile görülür. Bu gelenek de Türkler’de pek eskidir.
Merasime katılanlar eşliğinde gelin oğlan evi önüne geldiğinde saatlerce halay çekilir ve çok yanık uzun ovalar söylenir. Düğünlerde tek çalgı âleti davul ve zurnadır. Alevî Oğuzlar’da bunun yerini “Saz” alır. Kına gecelerinde Oğuz kadınlar eski bir tarihe sahip, “Şaman” davulunun pek küçültülmüş şekli “Dümbelek” kullanırlar; bunun dışı kilden, yani çanak çömlek toprağından, derisi ise halis “Kuzu” derisidir. Çok güzel ses çıkarır ve daima Oğuzlar’ın gönlüne hitab eder. Araplar ve Tacikler bunun yerine “Def” kullanırlar. O da pek sevimsiz bir âlettir ve “Şangur-Şungur” sesinden başka ses vermez.
Oğlan evi mekânında mükellef bir öğle ziyâfeti vardır. Bu yemekte mutlaka biri sulu diğeri pilâv şeklinde iki, azami üç yemek vardır. En güzel düğün aşı “Firik” pilâvıdır, ki bunun bulguru tütsülenmiş ilk buğday başaklarıdır ve mutlaka sert buğday, “Karakılçık”tır. Pirinç bize Çinliler’den gelmiş, bugün Türkistan çok kullanıyor ama bu kadar beyaz pirinç değil, tamamen özel bir pirinç. Dolayısıyla orta devirde pirinç pilâvı veya hakiki “Döğme” pilâvı da düğün yemeklerindendir. Sulu yemek ya kuru fasulye yahut da sulu patatestir. Birçok zamanlarda ekşi bir sulu yemek de sofralarda bulunur. Bundan sonrasını bir önceki yazıda özetlemiştik.
Oğuzlar’ın bir de oturma gelenekleri vardır. Aleviler’de bu iş mutlaka içkilidir, fakat Sünnilerde katiyen içkinin yanına yaklaşılmaz. Şaman devri de içkilidir. Aleviler’in bu oturmalarda “Saz”ına karşılık Oğuzlar “Dümbelek” ve “Kaval” kullanırlar. “Kaval” Oğuz ruhuna daha yatkındır; çünkü bir çoban geleneğidir. Bu konuda 70 sene evvel zaptedilmiş çok güzel oturma âlemlerini ihtiva eden eserler elimizde bulunmaktadır. Yanık havalı Türkü sözlerini iyice incelerseniz kesin olarak Oğuzlar’ın bugün, “Anayurt”dan çıktığına hükmedersiniz. Bu işi sakın “Urfa Geceleri” ile karıştırmayın, çok farklıdır. Elimizde bulunan bu eserlerin zaptedilişi çok sağlam değil; şu teyb âletinin ilk çıktığı yıllar! Bilemiyorum ama belki Halep’de taş plâklar bulunabilir.
Yeri gelmişken Oğuz gelenekleri hususunda bir şeyler daha söylemek isteriz: Oğuzlar’da dilencilik, hırsızlık, ırz düşmanlığı ve pezevenklik gibi dört şeyin tezahürlerini göremezsiniz! Hele homoseksüellik çok katı yasa tedbirleri ile en büyük suç olduğundan “yasa-yasak” ile çok kötü olarak değerlendirilmiştir. Kadın kılığına girerek musiki eşliğinde dans etmek Oğuz kültüründe vardır, buna “Köçek” derler! “Köçekler” hiçbir zaman kötü huylara özenmezler. (Kısmetse iki yazı ile devam edip bu konuyu bitireceğiz.)
Muhabbetle.