Ali BADEMCİ
Cumhuriyet devrinde cüz’i de olsa Antakya-Yayladağı-Altınözü-Samandağı-Belen idarî taksimatı ile pek de iyi olmayan oynamalar yapılmıştır. Bir tehlike sanılarak Arapça konuşan Alevî köyler ile tamamen Sünnî-Türk köyler harmanlanmış ve parçalı bir yapı oluşturulmuştur. Maalesef Alevîlerle ilgili komplo teorileri eskimiştir, onlar Türklüğün ayrılmaz parçasıdır. Eski görüşlerden hareketle iskanlarımız yanlıştır. Sırf bu sebeble tamamen Türk olan Bucak bölgesinin devamı olan Amanoslar Yörük-Aydınlı oluşum ve iskanını adam gibi îzah edemiyoruz. Samandağı Batıayaz beldesi ve mücavir sahasında bulunan dağlı Türkmenler elbette Aydınlı ve Yörük değildir. Bunlar bugünkü Bayır’ın muharip Türkmen unsurlarıdır. Fakat Amanoslar üzerinde kuzeye doğru haraket edersek Alahan-Şenbük-Kanlıdere gibi Cumhuriyet yıllarında ovaya iskan edilen Türkler Aydınlı veya Yörük olarak adlandırılır. Belen’in birçok köyünde ise daha evvelki yerleşiklerden olan Türkmenler ile Yörükler elbette birlikte yaşamakta ve kâmilen ayrılıksız bir Türkçe konuşmaktadırlar. Bu görüşleri bir saha çalışması ile detaylandıralım.
Belen’in Bakras yerleşim bölgesinin yeni adı Ötençay’dır. Sultan Selim menzilnâmesine göre padişah burada bir süre konaklamış ve çok dar olan Antakya Asi köprüsünü ordunun geçmesini beklemiştir. O zaman Amik Gölü Bakras hudutlarına doludur ve kilometrelerce sazlıklarla kaplıdır. Bu sebeble zamanın Osmanlı kayıtlarında özellikle yılan balığı olmak üzere çok büyük balıklardan bahsedilmektedir. Yavuz Selim, bugün ancak kalıntılarını görebildiğimiz, Roma ve Bizans devrine ait Bakras Kalesi’nde kalmıştır. Bugün bu koca beldede üç sosyolojik gurup vardır: Kendine Türk diyen eskiler; sonradan gelen ve Yörük deyimini bırakmayan Aydınlılar ile yine yeni iskan Fellahlar (Arapça konuşan Aleviler). Günlük münasebetlerde hiç kimse bu deyimleri kullanmaktan imtina etmez ve Aleviler de “Fellah” deyiminden alınganlık göstermez. İçinden bir çay geçen bölgenin bir kilometre kuzeydoğusunda Amanos Kanlıdere’den getirilerek iskan edilen Aydınlı Şenbük Köyü bulunmaktadır. Belen’in Gedik diye adlandırılan Aydınlı iskanı da böyledir. Bakras Köyü yoluna döndüğünüzde ilk mahalle Aydınlı Mahallesidir. Kale dibinde Türk diye tabir edilenler, ortada ise tamamen ticarî bir merkez olan “Fellahlık” bulunmaktadır. Gerek yukarıda gerekse aşağıdaki marketlerde satılmayan herşey burada bulunur, iki taraftan da buraya alışveriş için gidenler “Fellahlığa gidiyoruz” derler. Bugün Bakras’da o kadar güzel bir Cumhuriyet yapısı vardır ki hayran olmamak elde değildir.
Bakras örneğinde olduğu gibi Kuseyr’in alevî köylerini de bu şekilde inceleyip sağlam çalışmalar yapmalıyız. Bu bögenin eski ve tarihi adları bizlere yol gösterebilir. Yeni adı “Akamber” ve “Akdarı” olan iki alevî köyün eski adları “Zev” ve “Bera-Bayra”dır. Kamus-i Osmani’de “Zev” “Ölüm-Keder-Sıkıntı” gibi tasavvuf çağrıştıran bir kelimedir. Osmanlı devrinde Antakya içinde kaybolan ve galip ihtimale göre “Sünnilik” içinde eriyen 30’a yakın Bektaşi tekkesi bulunmaktadır. Sanıyoruz Alevî köylerin eski adlarını inceleyerek sonuç alabiliriz; kaldı ki ikinci köyün eski adı Türkçe yapıyı çağrıştırmaktadır. Antakya-Kolcular karayolu etrafında bulunan ve Türkçe konuşan eski adları ile Alakend-Meyres-Büyükburç-Salkıye-Karsu-Beberte-Koz kalesi(Kale-i Kuseyr)-Safarlı veya Seferli-Ermence-Marsı-Karbeyaz-Kuyubaşı-Kolcular’a hiçbir itirazımız olamaz.
Altınözü ovasında Arapça konuşan ve sünnî köylere gelince bunların bazılarının eski adlarını bulamadık ama, mümkün mertebe eskiyi andıran isimlere ulaştık. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Keferabid-Babıturun veya Babatorun-Bitetin-Baksenüs-Feng-Fırfırı-Aynfavvar-Kınebir veya Kınabiriyye-Ansu veya Anso-Kişiknit veya Kişkinet-Sukutiyat-Kalanis-Mazraışimmad-Mağdele-Deyr-Beşirbe-Com veya Cume-Cüneydo-Fırıncar-Baverde-Mazraitürman-Ferzele-Yenihisar-Makamros veya Imkabros-Ziyara-Mıshane-Hacıpaşa-Fetkiye-Soriya. Bu isimleri iyi inceleyiniz; kesinlikle etimolojik sözlükler yardımı ile çözülmeyecek ve Türkistan’a bağlanmayacak isim yoktur. Bu kadar isim arasında Arapça konuşan “Mazrai Türkman” ve “Selkiye” yer adları ilk bakışta çözülebilir. İlk ad, diğer köy adları yanında neden uyumsuz durmaktadır? Cevabı bellidir ve bu köyün dışındakiler Oğuz değil, daha önceki dönemlere ait Karluk veya Kıpçak topluluklardır. Oğuz mezrasının neden Arapça konuştuğu da açıklanabilir; bu husus yüzyıllarca Suriye’yi idare eden Selçuklar öncesi Karluk veya Kıpçak hanedanlarla ilgilidir; dönemi çok ince teferruatına kadar biliyoruz. Yer adlarının açılımı için en evvel müracaat edeceğimiz kaynak A. Caferoğlu’nun, cumhuriyet Türkçesine çevirdiği Memluklulu Filolog-âlim Abû-Hayyân’ın Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk adlı harikulade sözlüğüdür. Bu konuda başka Arap dilcilerinin çalışmalarını ve sözlüklerine de bakmak gerektiği gibi “Tarama Sözlükleri”ni de bilhassa elden geçirmeliyiz. İsimleri Türkistan’a bağlamak için de Zamahşeri’nin Mukaddimetü’l Edep adlı sözlüğünü taramalıyız.
Şartlar ne olursa olsun Kuseyr’in Arapça konuşan köyleri doğularında bulunan İdlib ile benzer özellikler göstermektedir. Altınözü’’be bağlı Selkiye köyü tertemiz Türkçe konuşurken on kilometre doğuda İdlib Selkin köyü Arapça konuşmaktadır. Bugünkü İdlib’de yerleşim ve boy adları Kıpçak ve Karluk kökenlidir. Daha önce konu ettik “Dergüş”ün asıl adı “Der-kuş”dur, “Kuş” adı ise “Guş” olarak bütün Türk lehçeleri ile birlikte Kaşgarlı’da da bulunmaktadır. Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk ve Mukaddimetü’l-Edeb’de de aynı gerçeği görürsünüz. İdlip başlıbaşına çalışılşıcak bir Suriye ilidir; Halep Türkmenleri, o zaman uçak olmadığı için Bayır-Bucak ile Hama-Hums-Şam-Golan’a burayı geçmeden nasıl gitmişlerdir. Emir Timur-Karakoyunlu çakişmelerine de bakınız ki ana merkez burasıdır. Türkmenlik damarı ağır basanlar “Kara-Karaca-Karacalı-Karakoyun-Akkoyun-Kerakeçi-Sarıkeçi” adlarını alan Haleb Bayadları’dır, ki bu heyacanla Timur’u takmamışilardır. Dolayısiyle Savranlı örneğinde olduğu gibi Emir Timur ancak Türkistan’a döndükten sonra oradaki bakiyelerden hesap sormuştur.
Şu iki bölümlük yazıdan siyaset müessesesi mutlaka sonuç çıkarmalıdır. Şu akademisyen geçinenler de bu fakir alaylıdan gerçeği öğrenmelidir. Altına imza attığımız her yazıda iddialıyız; başka iddia sahipleri varsa meydana çıksın, her ortamda konuşalım ve varsa bilmediklerimizi öğrenelim, yanlışları düzeltelim. Bir kere âcilen tıpkı Antakya-Yayladağı yolu gibi Antakya-Karbeyaz-Kolcular yolunun da aynı duruma gelmesi gerekiyor. Böyle bir yol Arapça konuşan köylerdeki ufak tefek sıkıntıları giderir. Kullanılmayan bir kapı oluşturulabilir; lâkin Suriye Türk omurgasına Türkiye daha yakın olur. Elbette bu konuda yeni köklü çalışmalara, hatta bilgi güncellemesine ihtiyaç vardır. İşte bilgiler ancak o zaman siyaset müessesesi tarafından kullanılır hâle gelebilir. Kalp, şuursuz bir akademik zihniyetle tarihi problemleri çözemezsiniz. Hele hele bu işde Emevî İslâmcılığını tam bir imam kafası ile hareket noktası olarak ele alırsanız ilmi iflâsa götürürsünüz. Bu işleri iyi bilen akademik kafalar yapmalıdır. Köprülü bir alaylı idi; onun izinde gidenlere kimse laf edemez! Öyle klâsikleşmiş Avrupa sosyoloji kafası ile işe açıklık getiremezsiniz! Çünkü; güya hakemli olduğu varsayılan yayınların kapılarında maalesef çilingir kilidi bulunmaktadır. Bilgisi olan mahareti olan açığa yazar; muhayyel ve sakat bilgilerini anahtar diye kullanmaz!
Muhabbetle.