Ali BADEMCİ
SMS:0542.311.1564
Elbette İslam’ın yasakladığı Arab’ın ırkçılığıdır ki, hâlâ Haşimî – Kureyşî mücadelesi devam etmektedir. Kendimizi bu kötü huylardan korumalı ve siyasî İslâm’dan uzak durmalıyız. Elbette milletimizi de dinimizi de ölesiye seveceğiz. Din sevgimiz öyle “Saygı” deyimi ile ifâde edilemez, millet sevgimiz de böyle alel usül bir sevgi değil adamakıllı bir sevdadır. İşte Türk Milliyetçiliği budur! Gafletden ve siyasi yönlendirmelerden uzak durursak gerçek müslümanlığımızı ispat ederiz. Türk insanı bir gün değil ölünceye kadar oruç tutar, Allah’a lâyık olmak için yirmi dört saat ibadet bile yapar
Ne yazık ki tamamen siyasileşmiş yeni kuşak aydınlar yetiştirmeğe başladık; eline kalem alan döktürmeye, mikrofon alan da konuşmaya başlıyor! Yüz sayfalık tez ile güya kariyer yapmış kişilerin yanına bile yaklaşmak mümkün değil; maaşallah dut yemiş bülbül gibi! Kendini milliyetçi sanatlar “Ümmet” deyimine sıkıntılı yaklaşırken, İslâmcı sananlar da maalesef “Millet” deyimine aynı muameleyi yapıyorlar! Az çok eski kuşaklarda da böyle çarpışmalar olmuştu ama şimdiki kampların varlığından söz edemiyorduk! Osmanlı tefekküründe ise hiç öyle aydın göremezsiniz de, II.Meşrutiyet’den sonra İslâm adı altında böyle softalar oluşmaya başladı! Tamamen siyasetle donanmış bu kafalara işgâl yıllarında “Mütareke kafası” dendi! Cumhuriyet devrinde milliyetçilerden tamamen iyi niyetlerle bunlara karşı saldırılar oldu. Cumhuriyet tarihinde dinin istismara başlandığı DP yıllarında maalesef iş münakaşalara dönüştü; şimdi ise gazete ve dergi sayfaları ile internet medya böyle yanlış fikirlerle adeta işgâl altındadır.
Bire kere “Milliyetçiyim” diyen hiç kimse, “Ümmetçi değilim” demek gibi bir yanlışlığa girmemelidir; çünkü “Müslümanım” diyen her insan İslâm ümmetindendir. Böyle bir mensubiyeti kabul etmemek insanı İslâm çemberinin dışına çıkarır! Her Müslüman kendi ümmetini sevmek ve düşünmek durumundadır! Aksi takdirde siyasileşmiş ve ayağa düşmüş olursunuz! Biliyoruz ki milliyetçiler böyle bir duruma düşmez; çünkü kasdedilenin “Siyasi Ümmetçilik” olduğunu düşünmemek de bize hatâ yaptırır! Böyle bir düşünce elbette Arap Milliyetçiliği’nin ilk kademesidir; milliyetçileri böyle bir sakat düşünce ilgilendirmemelidir! Bu sakat düşünceye insan bulsanız vatan, vatan bulsanız insan bulamazsınız ve tarihin hiçbir devirde öyle bir birliktelik olmamıştır! Bu sebeble bu konularda yazarken ve konuşurken çok dikkatli olmalı ve siyasete kendimizi kullandırmamalıyız! Bu sakat düşünceyi ortaya koyan Siyonist zihniyettir ve bizi dinimizden ayırmak, parçalara bölmek amacını gütmektedir!
“Millet” deyiminden allerji duyanları ve kendini böylece sağlam Müslüman sananları anlamak mümkün değildir. “İslâm’da millet yoktur” tamamen siyasi ve istismara dayalı bir ifâde şeklidir. Peygamberimizin “Benim Ehl-i Beytim” dediği doğrudan doğruya “Benim Milletim” demektir. O sebeble millet sevgisi demek olan kişinin kendini milliyetini sevmesi, yani milliyetçilik de İslâm dışı değildir. Semavî olmayan dinlerde bile evrensellik olduğu halde İslâm’ın ortaya çıkışında böyle bir eğilim tesbit edilmiş değildir. Ancak dört halifeler devrinde İslâm kapısı diğere milletlere aralanmıştır. Bizanslılar karşısında zayıf düşmüş İran kolaylıkla elegeçirildiği için Araplar’ın Farslar’dan hazzetmediği söylenir. Bununla ilgili hadisler bile uydurulmuştuır; halbuki Hz.Peygamber’in Bizans İmparatoru’na yazdığı bilinen mektubu Farsça’dır.
İlginçtir ki İslâm’ın intişarı ile Türkler’ın Türkistan’da kökleşmesi, yekpare bir medeniyet ve kültür oluşturması aynı asırlara denk gelmektedir. Bu sebeble Türkler Çinliller’e karşı Talas’da Araplar’a yardım ederken, Araplar da Orta Asya Farslığı ve eski vatanlarının Hıtayları’na karşı onlardan yardım görmüşlerdir. Elbette Türkler’in Müslüman olması 250 yıl gibi uzun bir zamana yayılmıştır; kesinlikle İran gibi, kolay teslimiyet gerçekleşmemiştir. Herşeyden evvel bu uzun devreyi iyi tahlil etmek gerekiyor. Türkler’in en önemli etnik hususiyeti milletlerine ve törelerine bağlı oluşlarıdır. İlk Müslüman Türk hanedanı Karahanlılar kendilerinin “Ali nesliden” olduklarını ifâde edecek kadar “Ehl-i Beyt”e bağlı kalmışlardır. Karahanlılar’ın ne derece soylarına düşün olduklarını ve kültürümüzde asâlet timsali sayıldığını pek iyi biliyoruz. Dünyayı elegeçiren Selçuk sultanları düşman oldukları halde iş “Hatun” almaya gelince Karahanlılar’a koşmuşlardır. Ecdadımız millet sevgisine yer vermeyen dine girerler miydi, böyle bir şey düşünmek mümkün mü?
Elbette İslam’ın yasakladığı Arab’ın ırkçılığıdır ki, hâlâ Haşimî – Kureyşî mücadelesi devam etmektedir. Kendimizi bu kötü huylardan korumalı ve siyasî İslâm’dan uzak durmalıyız. Elbette milletimizi de dinimizi de ölesiye seveceğiz. Din sevgimiz öyle “Saygı” deyimi ile ifâde edilemez, millet sevgimiz de böyle alel usül bir sevgi değil adamakıllı bir sevdadır. İşte Türk Milliyetçiliği budur! Gafletden ve siyasi yönlendirmelerden uzak durursak gerçek müslümanlığımızı ispat ederiz. Türk insanı bir gün değil ölünceye kadar oruç tutar, Allah’a lâyık olmak için yirmi dört saat ibadet bile yapar.
Elbette Ramazanınızı candan kutluyoruz; nice yıllara, millet ve devlet olarak!
Muhabbetle!