Ali BADEMCİ
Esasında Almanya’nın başını çektiği bir Avrupa yok, karşımızda ABD oyunları sergileniyor! Öyle görülüyor ki Cumhuriyeti Osmanlı’dan kalan İngiliz düşmanı Türkler kurdu, fakat yarınki Türkiye’yi ABD’yi iyi yanıyanlar inşaa edecektir. O sebeble Türkiye Suriye ve Irak’tadır; Güneydoğu’yu emperyalist emellerden ancak bu şekilde kurtarabileceğiz! Şartlar ne olursa olsun Ortadoğu’nun en büyük serveti Türkiye’nin su kaynaklarıdır! İşte Güneydoğu için bu sebeble bu kadar kan akmaktadır. Irak ve Suriye durulunca Güneydoğu’da çıt çıkmayacaktır.
TÜRKİYE-RUSYA-BATI
XVI. asır ortalarından itibaren İdil-Ural’dan (Kazan) Türkistan’a yönelen Rus yayılmasına aynı zamanda Osmanlı’nın da müdâhil olması Türk tarihini Rus, Rus tarihini de Türk tarihi hâline getirmiştir. Orta Asya, Kafkasya, Kırım Türkler’in XVIII-XIX. asır Türk-Rus savaşlarının arenası hâline gelmiştir. Böylece XX. yüzyıl başında Rus Çarlığı Ural Nehri ve Hazar Denizi’nden Çin’e kadar Türk dünyasını müstemleke hâline getirmiştir. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın doğu cephesi savaşın ana merkezi olmuş fakat Bolşevik İhtilâli Türkiye’yi daha beterden kurtarmıştır. Ne yazık ki millî mücadele yıllarındaki Türk-Rus dostluğu da Lenin’in ölümünden sonra tam bir düşmanlığa dönüşmüş, 1970-80 arasında yeniden Türkiye Rus emellerinin mihengini teşkil etmiştir.
Sovyetler’in “Perestroika” dönemiyle dağılması o güne kadar “Turan” diye aşağılanan sloganların haklılığını ortaya çıkarmış ve dünya Rusya’nın elinde müstemleke olan potansiyel Türk dünyası ile tanışmıştır. Bugün eski Rus topraklarında 5 Türk Cumhuriyeti bağımsız olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. İlginçtir ki Rusya Federasyonu içinde hâlâ özerk adı altında Türk asıllı idareler de bulunmaktadır. Bütün bu sebeplerle Türk adı geçmeden Rus tarihi ve milliyetini îzaha kavuşturmamız imkânı yoktur. Hatta Türk menşeyli bazı Rus devlet ve bilim adamları Emir Timur’dan sonra Türk tarihi’nin Rus tarihinde tecelli ettiğini yazmaktadır. Katılır veya katılmayız ama Sovyetler‘in oluşumunda Tatarlar’ı atlamamız mümkün değildir. Şimdi “Avrasyacılık” adı altında yeni bir düşünce Türk dünyası ile birlikte Türkiye’de de taraftar bulabilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan kalma bir gelenek olarak tercihini hep batı yönünde kullandı! Mustafa Kemal ile Lenin arasındaki dostluk Stalin zamanında tam düşmanlığa dönüştü ve Türkiye Rus tehlikesinden korunmak için 1952 yılında NATO ittifakına girdi! Bundan sonra başlayan soğuk savaş dönemini birçoğumuz yaşayarak gördük; yaşamayanlar da yakın tarih bilgilerinden hatırlayacaklardır! 40 yıl içinde özellikle sol çevreler tarafından, batı yüzümüze yapılan yeni makyaj ülkeyi ABD’nin eyâleti hâline getiren NATO oldukça tenkit edilmiştir. Bu görüşler bağımsız düşünceler olmadığı için çok fazla itibara alınmamış fakat böyle bir aydın kitlesi “Solcular” cephesi adı altında epeyce büyümüştür. 1970’e varan yıllarda öğrenci hareketlerini hatırlayarak NATO için idam sehpasına giden ve bugün günahsız oldukları anlaşılan günleri hatırlamak gerekiyor.
Bugün Türkiye’nin NATO’ya girmesi ne kadar önemsenirse önemsensin o gençlerin darağacına sevkedecek kadar önemli olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda ABD ve Batı tarafından gördüğümüz nankörlüğün ambargo ile yıllarca sıkıntısını çektik! Ne yazık ki sadece cumhuriyet devrinde batı ile münasebetlerimizde elde ettiğimiz kazançların tamamı tek taraflı gayretlerimiz ile elde edilmiştir. Bunlara karşılıklı gayretlerin sonuçları olarak bakmak mümkün değildir;aksine batı Türkiye’yi her zaman sömürü toprakları olarak görmüştür. NATO’lu olmak serüveninde Türkiye’nin görünümü tam bir eyalet veya sömürge ülkesinden farklı değildir. Son yıllarda Avrupa Birliği de Türkiye’yi açık Pazar veya kendilerine benzeten ve Hıristiyan ülke olmamızı isteyen düşüncelerden arındırılmış değildir.
Türkiye toprakları dışında ecdadından miras aldığı servetlere malik değildir. Türkiye Cumhuriyet döneminde dişi ve tırnağı ile ülkenin muasır medeniyet seviyesine ulaşmasına çalışmakla kalınmamış, aynı zamanda dost sandığı ülkelere karşı topraklarını korumak düşüncesiyle kazandığı serveti savunmaya yatırmak mecburiyetinde kalmıştır. Elbette milletin hafızasında Kırım -93- Kafkas savaşları tazeliğini muhafaza etmektedir, ama ülkenin toprak bütünlüğü çeşitli ideolojiler batı tarafından tartışmaya açılmıştır. Dolayısiyle devlet hayatımızda “Batı” daha baştan beri iyi bir komşu olmak yerine kötü komşu imajından kendini kurtaramamıştır. Devlet hayatımıza şöyle baktığımız zaman her biri ülkeyi 50 yıl geriye götüren müdahale ve ihtilâller hep batı, ABD tarafından destek görmüştür. Darbeleri mecburiyet haline getiren demokrasi aralıklarında asker maaşlarının ödenmesinde bile Amerika’ya müracaat edilmiştir. Öyle ki normal zamanlarda bile iktisadi ve siyasi olarak bütün ABD talepleri milli menfaat olarak olarak kabul edilmiş ABD’nin altına yatılmıştır. Dolayısiyle ülkenin sömürge olduğunu söyleyenler devlet inançları karşısında haklı çıkmıştır.
Ne yazık ki devlet adamlarımız II. Dünya Savaşı sonrasında Uzak Doğulular kadar ABD’yi tanıyamamıştır. Vietnam bataklığından sonra Afganistan dramında ABD’nin çirkin yüzünü göremedik! Demokrasi vaadi ile Irak’ı işgal eden bu dost görünümlü düşmanın ancak Suriye işgali ve iç meselelerde dik duruşumuz yüzünden 15 Temmuz’da gerçek yüzlerini görebildik! Esasında Almanya’nın başını çektiği bir Avrupa yok, karşımızda ABD oyunları sergileniyor! Öyle görülüyor ki Cumhuriyeti Osmanlı’dan kalan İngiliz düşmanı Türkler kurdu, fakat yarınki Türkiye’yi ABD’yi iyi yanıyanlar inşaa edecektir. O sebeble Türkiye Suriye ve Irak’tadır; Güneydoğu’yu emperyalist emellerden ancak bu şekilde kurtarabileceğiz! Şartlar ne olursa olsun Ortadoğu’nun en büyük serveti Türkiye’nin su kaynaklarıdır! İşte Güneydoğu için bu sebeble bu kadar kan akmaktadır. Irak ve Suriye durulunca Güneydoğu’da çıt çıkmayacaktır.
İyi ve mutlu günlere Türkiye!