
Bülent Vedat AYDEMİR
Aristotales’i okuyanlar bilir.
Atina sitesi için söylediği “Atina sitesi kaleleri ayakta iken ahlakı harabe olmuştu” sözleri çok anlamlıdır.
Sokrates’leri ve Plato’ları yetiştiren, zamanında bir kültür ve erdemliler kenti olan Atina sitesi, halkın yönetimine “demoskratos”a gitmeye karar vermişti.
Bu sıralarda “sofistler” denilen bir gurup oluşmuştu. Bu “sofistler” para ile dersler veriyorlar, derslerinde her türlü “laf ebelikleri ile” doğruyu yalan, yalanı da doğruymuş gibi yutturmaya çalışıyorlardı.
Halk hatipleri olarak da tanınan bu sofistlerin en önemli özellikleri güzel konuşmaları, anlattıkları konuların içeriğine girmeden biçimlerine öne çıkarmalarıydı.
Para ile ders veren bu hatipler yetenekli ve bilgili olan önemli kişileri halka takdim edecekleri, tanıtacakları yerde yüklü miktarda para aldıkları kişileri savunuyorlar onları takdim ediyorlardı.
Atina sitesi sofistlerin denetiminde “yalanla yaşamak” durumunda kalmışlardı.
Aristotales “Atina sitesi kaleleri ile ayakta iken ahlaken harabe olmuştu” sözü böyle bir ortamı anlatıyordu.
***
Ünlü Rus Yazar solzhenitsyn’de ülkesini terk ederken “ Yalana yaşanmaz, bunun için doğduğum toprakları terk etmek zorunda kalıyorum” demişti.
***
“Meslek yaşamınızı değiştirebilecek konumdaki birinin sizi, evinde verdiği partiye davet ettiğini düşünün. Eve geldiğinizde sohbet konusu, iç dekorasyondaki son eğilimlere uygun olarak, soluk, nötr renklerle döşenmiş oturma odası olsun.
Odanın dekorasyonunu beğenmiyorsunuz, ama ev sahibinizi kırmamak için önce görüşünüzü dile getiriyor sonra kendinizi bir şey söylemek zorunda hissedip, ”ince zevkin “ övgüler yağdırıyorsunuz.”
Prof. Dr. Timur Kuran’ın “YALANLA YAŞAMAK Tercih çarpıtmasının toplumsal sonuçları” adlı kitabı bu sözlerle başlıyor
Devamında ise, sohbet esnasında konuşulan bazı konuların mantıksız olduğunu düşündüğünüz halde konuklar arasında saflaşma yaratabilecek bir tartışmaya yol açmamak için cevap vermiyorsunuz.
Gecenin ilerleyen saatlerinde iyice sıkılmaya başlıyorsunuz, gitmek istiyorsunuz ama ihtiyatsızlık olacağını düşünüyorsunuz.
Başka biri gitmek üzere ayağa kalkıyor, parti dağılmaya başlıyor. Giderken ev sahibine “ muhteşem akşam” diyerek teşekkür ediyorsunuz.
Hikâye özetle böyle bitiyor.
Kişi burada onaylanmama korkusuyla saklı düşünce ve isteklerine ters düşen bir izlenim bırakmıştır.
Yazar bu konuya, “Tercih Çarpıtması” adını vermiştir.
Tercih çarpıtmasının anlamını en iyi şekilde yansıtan ise “ Yalanla Yaşamak” deyimi” olduğunu, tercih çarpıtmasının yalan söylemenin bir biçimi olduğunu, içtensizlik ve ikiyüzlülüğün tercih çarpıtmasına yakın düşen iki ayrı terim olduğunu belirtir.
Tercih çarpıtmasının bazı sonuçları toplumsal açıdan zararlıdır. Tercih çarpıtması yetersiz politikalar doğurmakta, cahilliği ve kafa karışıklığını beslemektedir.
Bunun altında yatan mantık oldukça basittir.
Herkes ucuz kahramanlıklar yapabileceği gibi, herhangi bir yaşam biçimine ya da politik platforma karşı olduğunu da söyleyebilir.
Her konuyu kendi başımıza araştırmayı ne kadar istesek de, saklı tercihlerimizi belirleyen saklı bilgimiz büyük ölçüde kamusal söyleme, daha çok da bu söylemin yüzeysel öğelerine dayanır.”
“Tercih çarpıtması kamusal söylemi etkiler; çünkü saklı tercihlerimizi başarıyla gizleyebilmek için bunların dayandıkları bilgiyi de gizlememiz gerekir.
Yani, tercih çarpıtmamızı bilgi çarpıtması yoluyla güçlendirmek zorundayız. Bilgimizi çarpıtmakla, kamusal alandaki bilgiyi çarpıtır, yozlaştırır ve yoksullaştırırız.
Doğru bildiğimiz olguları başkalarından saklarken, başkalarını yanlış olduğunu bildiğimiz olgularla yüz yüze bırakırız.”
İçimden bizde mi “yalanla, yalanlarla mı yaşıyoruz” diye sormak geliyor…