Ortadoğuda son yıllarda Irak’ta, Suriye’de, Katar’da ve Kıbrıs’ta meydana gelen olaylar sona yaklaşmış bulunuyor. Süper güçlerin de aktif oldukları bu süreçte sırada Türkiye’nin bulunduğu anlaşılıyor.
Bu aşamaya gelinceye kadar Türk milletini diri tutacak milliyetçi damarın etkisiz hale getirilmesi gerekir. Bu damarı diri tutacak kurumların başında bulunan ordunun son yılda yaşadıkları hepimizin malumu.
Bu konudaki siyasi örgütlerin başında gelen Milliyetçi Hareketin 12 Eylül 1980’den bu yana yaşadıklarını gözden geçirelim.
Bugünü değerlendirmek için geçmişe bakmak gerekir.
Rahmetli Arvasi hoca hapisten çıktıktan sonra evinde yaptığımız görüşmede dedi ki: “Mamak’ta ilk karşılaştığımızda Türkeş bana dedi ki: “Hocam 12 Eylül bize karşı yapıldı”. Bir yıl önce Ankarada kendisini ziyaret ettiğimde rahmetli Başbuğ bana “Kenan Evren bizi hiç sevmez” demişti. Gerçekten 12 Eylül’den en büyük darbeyi Milliyetçi Hareket yedi. Hareketin partisi kapatıldı, lideri, yönetici kadrosu ve dinamik unsurları hapse atıldı. Dışarıda kalanlardan başsızlıktan sağa sola (ANAP, DYP) savruldu.
O tarihte hapiste olan merhum Başbuğ, Evren’e yazdığı iki mektupta, “Siz ülkücüleri hapse atarak ileride Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı tehlikeler karşısında ihtiyaç duyacağı barajı yıkıyorsunuz. O gün vatanı savunacak kimseyi bulamayacaksınız” diye uyarmıştır.
Rahmetli Başbuğ 5,5 yıl sonra tahliye edildikten sonra Milliyetçi Hareket yeniden toparlanma sürecine girildi. Bu defa da BBP bölünmesiyle ikinci bir darbe daha vuruldu.
Sayın Bahçeli’nin genel başkan olmasından sonra ilk olarak Milliyetçi Hareketin dinamik unsurları olan Ülkücü gençlik pasifize edildi. Şimdi de bu hareketin ana gövdesi olan 60’lı, 70’li, 80’li ve 90’lı yılların yetişkin ülkücüleri bölünme sürecinde.
Türkiye üzerinde hesabı olan dış güdümlü toplum mühendisleri bir altın vuruşla final noktasını koymak istiyorlar. Bütün bu sürecin mimarı üst akılın tek amacı, Türkiye üzerindeki hesaplarını bozacak tek güç olan Milliyetçi Hareketi tamamen bitirmektir.
Kırk yıllık bu operasyonlardan sonra hala ayakta kalan Türk milliyetçilerine düşen görev, oyuna gelmeden bu gelişmeleri soğukkanlı bir şekilde karşılamak, birlik ve beraberligimizi bozacak her türlü davranıştan ve söylemden sakınmaktır.
Oyuna gelmeyelim.