Yasin Ali Er
Son zamanlarda bazı hayıflanmaları dinliyor, ibret ve dehşet içinde tiksiniyorum.
“Aslında o, öyle değilmiş… Meğerse geçmişte bizi sürüler halinde kandırmışlar!” diye sızlanıyor, daha düne kadarki mensubiyetlerine ve gençlik dönemlerindeki icapların, mecburiyet ve şartların sonunda yaşadıklarına nedametlerini dile getiriyorlar.
Neymiş?
*Bizi gençlik yıllarımızda türlü çeşit ideolojik akımların içine çektiler.
*Öcülerle korkuttular.
*Vatan elden gidiyor dediler.
*Kimimize kuzeydeki komşu bizi de kızıllaştıracak, kimimize de faşist bir dikta kurmak isteyenler var diye mavra attılar.
*Bizi kamplara ayırdılar. Birbirimizi yedik. Bizi birbirimize kırdırttılar.
*********
Peki bunlar aslında neymiş?
Hepsi palavra, hepsi hikâye ve hepsi üstümüze basarak yükselme emeli olanlara hizmet etmemiz için uydurulmuş masallarmış meğer…
Peki, şimdi bunun aslında böyle olduğu nasıl anlaşılmış?
O bizi gaza getirmek için hamasi nutuklar atanlar var ya? Hah işte onlar şimdi köşe oldular, kehkeşanlara kondular. Biz ise sürünüyoruz!
Meğerse bizi ve bütün duygularımızı istismar etmemişler mi?
Devamla şöyle ağlıyor garibim…
Bakın falan oğlu falana! Aklı başına erken geldi ve var saydığı değerleri topyekün yok sayar saymaz kıymete bindi. Yeni ve aykırı şeyler söylemeye başlayınca, hemen elinden tuttular ve alınıp en mümtaz köşelere yerleştirildiler.
*********
Yani şimdi şöyle mi düşünmeliyiz?
Aslında bizim ülkemizin söylenildiği kadar stratejik önemi yok ve bu topraklarda başkalarının gözü olduğu bir yalandır.
ABD başkanlarının haçlı savaşından bahsettiklerine bakmayınız, aslında arada bir dilleri sürçer!
AB’den yükselen bilcümle Türkiye ve Türk düşmanı seslere karşı aslında hiçbir tedbir almamıza da, bu anlamda şuurlanmamıza da gerek yok.
Bir önceki dönemin Yunanistan başbakanı ülkemizi ziyaretinde; “patrikhaneye ekümeniklik verin” derken; aslında hiçbir art niyet ve hedef gözetmeksizin doğal bir talepte mi bulundu?
Varsın onlar çocuklarına bütün Anadolu’yu almadan, kutsal emellere ulaşılamayacağını öğretip, ilk mektep sıralarında yemin ettirsinler.
*********
Aslında her hayatın içinde hatalar, pişmanlıklar, aldanmalar ve aldatmalar vardır, olur, olabilir, olacaktır da…
Aslında her hayatın içinde, dönem dönem farklı arayışlara yönelişler ve değişimler olur, olabilir, olacaktır ve hatta tekamül kabilinden olmalıdır da…
Ama aslında bunların tamamında tüm mesuliyeti kişinin kendinde araması makbuldür. Sonucunda hüsran varsa yanıltıldık demek sığlıktır, fikri yetersizliktir. Buna mukabil başarı veya isabet varsa tek başına sahiplenmek kolaycılık değil midir?
**********
Hatta aslında durum şu mudur acaba?
Bu günah çıkarıcı taifesi şimdi arkasından koştuklarından; aradıkları “ikbali bulamayınca” alınlarındaki yaftalardan kurtulmak mı istiyorlar?
İl kavşakta farklı bir istikamete dönüş yapacaklarına dair sinyaller vermeye çalışıyor ve yeni hedeflerindeki onay makamlarının kendilerini kabul etmesi için yakarıp, debeleniyor olmasınlar!
Başkalarının meşru veya gayrimeşru, tasvip edilir veya edilmez surette elde ettiklerini kendilerinin elde edemeyişleri içlerine oturmuş olabilir mi? Fedakârlıklarının dünyalık bir karşılığı olması gerektiği zehabına mı kapılmışlardır?
Varmayı isteyip varamadıklarına, olmayı isteyip olamadıklarına, almayı isteyip alamadıklarına isyan etmekten başka hiçbir kıymeti olmayan serzenişlerine; kimin veya kimlerin kulak vermesini istedikleri de muamma değil!..
Sirkati anlaşılan kıpti, halâ şecaat arzediyor ya; ben de buna takıldım.
Anadolu’da bir tabir vardır: Aklı eksik köpek, baklavadan pay umar!
Evet evet! Aslında bu; tam da budur!