Son yıllarda sıklıkla görmeye başladığımız restorasyon rezaletlerine bir yenisi daha eklendi. Cezayir’in başkentinde tarihi Keçava (Keçiova) camii iki ülkenin karşılıklı protokolü ile restorasyona tabii tutuldu. Restorasyon projesinin gerçekleştirilmesi de bir çok uluslararası restorasyon projesini başarı ile yürüten TİKA’ya verildi. 2014 yılından itibaren yürütülen proje tamamlandı ve Amerika’yı haraca bağlayan Hasan Paşa’nın yaptırdığı Keçava Camii cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından ibadete yeniden açılmak üzere gün sayılıyor.
Ancak medyaya yansıdığı kadarıyla restorasyonda çok önemli tarihi ve bilimsel hatalar yapıldı. Hollanda’da yaşayan ve Cezayir’de Türk İzleri eseri ile alanında otorite olan araştırmacı yazar Dr. Mehmet Tütüncü de bu konuda bir makale kaleme aldı.
Konu ile ilgili makalenin önemli başlıklarını yayınlıyoruz:
AMERİKA’YI HARACA BAĞLAYAN CEZAYİRLİ HASAN PAŞA’NIN CAMİSİNİN BAŞINA GELENLER
Cezayir şehrinde bulunan Kecava Camisi şehrin en işlek ve en kalabalık merkezi bir yerinde liman ile Kasbah arasında bir geçit yerinde bulunmaktadır. Şehrin bu sembolik camisi 1830 yılında Cezayir’i ele geçiren Fransız sömürgeciler tarafından hızlı bir şekilde ele alınmış ve işgalden hemen sonar sonra kilise olarak kullanılmaya başlanmış ve 1840 yılında Cami yıkılarak yerine katedral yapılmıştır. 120 yıl kilise olarak kullanılan cami 1962 yılında Cezayir bağımsız olur olmaz tekrar Katedral’den camiye çevrilmiştir. Uzun yıllar cami olarak kullanılan cami 2013 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsi girişimleri neticesinde Tika tarafında tamirata ve restorasyona alınmıştır. Geçtiğimiz günlerde Tika Cezayir tarafından caminin son hali ile ilgili bazı fotoğraflar sosyal medyada yayınlandı, bu fotoğraflar üzerinde yapılan çalışmaların kapsamı ve mahiyeti hakkında bilgi edinmek mümkün olmuştur.
Caminin tarihçesi
Başkent Cezayir’de bulunan Keçava Camisi Osmanlıları Cezayir’deki son döneminde 1794 yılında yaptırılmıştır. Cezayir Dayısı Hasan Paşa tarafından yaptırılan Cami Osmanlı döneminin son mimari eseri olması bakımından sembolik bir anlamda taşımaktadır. Camiyi yaptıran Hasan Paşa Dağıstanlı olup 1791–1798 yıllarında Cezayir dayısı olarak görev yapmıştır. 1509’da İspanyollar tarafından işgal edilen Vahran kalesini almak ona nasip olmuştur. Onun 1795 yılında Amerika’yı haraca bağlayan Osmanlı Paşası olduğunu da burada kaydedelim.
Amerika’yı yılda 12.000 altın haraca bağlayan Cezayir Dayısı Hasan Paşa’nın 1794 yılında Cezayir’de Yaptırdığı Cami olan Keçava Camisi Osmanlı döneminin son mimari eseri olması bakımından sembolik bir anlamda taşımaktadır. Fransız işgalinden sonra Cezayir’in bu merkezî camii 1840’de kiliseye (St. Philippe Katedrali adıyla) çevrilmiş ve içindeki İslami eserler kaldırılıp mimari formu da bozularak katedral yapılmıştır. Bu esnada burada bulunan ve Hasan paşanın adını taşıyan kitabelerin hepsi kaldırılarak yok edilmiş, geriye kalan iki kitabe ise müzeye getirilmiştir. Keçava Camii’nin kapısı da yine aynı şekilde müzeye kaldırılmıştır.
Keçava Cami’si başına gelenler gerçekten sömürge idaresinin ibret verici icraatlarındandır. 1962 yılında Cezayir bağımsız olduktan hemen sonra Katedral tekrar eski halin döndürülmüş ve cami olarak kullanılmaya başlanılmıştır.
Tika tarafından 2014 yılından bu yana restore edilen caminin sosyal medyada resimleri dolaşmaktadır. Bu resimlerden görebildiğimiz kadarıyla maalesef tamiratı yapan Hasan Paşa’nın Türkiye’deki torunları onun camisine ait eski halini andıran herhangi bir iz veya işaret kullanmamışlardır. Konuya hakim olmayan bilinçsiz danışmanlar, Camide Hasan paşanın mimari yapısını ve adını Fransızlar gibi yok farz etmişler ve kafalarına göre camide bir restorasyona girişmişlerdir. Fransızların yine bir kimlik verdikleri katedrali kimliksizleştirmişler ve tarihten ve çevresinden soyutlamışlardır. Yakında cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılması beklenen cami bu şekliyle açılırsa Hasan Paşa’ya büyük bir saygısızlık yapılacağı gibi ruhu da büyük bir izdırap duyacaktır.
Bu cami ile ilgili olarak Sayin Tika Başkanı Serdar Çam benden dokümentasyon istemişler ve benden yardim beklediklerini 22 Ekim2013 günü yaptığımız bir görüşmede dile getirmişti. Caminin tarihi ve çizimleri ile ilgili benden bilgi istemiştir. Ben 24 Ekim 2013 günü bende bulunan 23 sayfa Caminin tarihi geçmişi, katedarale çevrilişi ve tarihi resimlerini barındıran bir dosyayı Serdar Çam’a iletmiştim. Daha sonra Türkiye’den Yıldız Üniversitesi’nden Nuran Kara Pilehvarian ve Can Binan zannedersem Sayın Serdar Çam’ın istekleri doğrultusunda cami hakkında telefonda bilgi istemişler ve yapılması gerekenleri ifade etmiştim. 2014-17 yıllarında caminin restorasyonu yapılırken benimle hiç bir iletişim kurulmamış bir kaç defa dile getirdiğim görüşme istekleri ise cevapsız bırakılmıştır.
Restorasyonu yerinde görmek ve camiyi ziyaret etmek için bu sene içinde bir ziyaret gerçekleştirdik. Bu ziyarette caminin tamiratdan sonraki durumunu yakından inceleme fırsatı buldum ve görebildiğim kadarıyla caminin şu andaki durumuna bakılırsa verdiğimiz bu dosyanın caminin restorasyonu sırasında hiç dikkate alınmadığı görülmektedir. Cami tamamen tarihi kimliğinden soyutlanmış sıradan bir cami olarak tamir edilmiştir. Bu durumda artık bende vicdani bir sorumluluk gereği bildiklerimi kamuoyu ile paylaşmak gereği duydum.
Cami nasıldı
Daha önce yazdığımız gibi Hasan Paşa’nın camisi 1840 yılında kiliseye (St. Philippe Katedrali adıyla) çevrilmiş ve içindeki İslami eserler kaldırılıp mimari formu da bozularak katedral yapılmıştır. Fakat Fransızların çok iyi belgelendirme huyları bu anıtın cami olarak kullanıldığı yıllara ait elimizde bolca Fransız ilim adamları tarafından yapılan malzeme ve yayın bulunmaktadır.
Cami hakkında fikir veren bu resimler bize bir restorasyon içine girilirken katedrale ait görüntülerin kaldırılarak tekrar eski cami haline getirilmesi beklentisini oluşturmaktadır. Fakat yapılan çalışmaların sadece temizleme ve iç tezyinatla ilgili olduğunu tespit ettik. Yani katedral olduğu gibi bırakılmış sadece makyaj yapılmıştır.
Katedral aynı olduğu gibi muhafaza edilmiş sadece taşlar ve kırık dökük bazı duvarlar elden geçirilmiş binanın dışında ve içinde bazı kuvvetlendirme ve desteklemeler hariç mimari hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. Bu kadar devasa bir katedral için belki en ucuz ve en iyi çözümdür. Yani bir şekilde anlayışla karşılanabilir, fakat anlayışla karşılanmayacak bir durum vardır ki o da caminin iç tezyinatında camide bulunan ve belgelenen eski yazı ve süslemelerden hareket edilmesi ve bunların yerine konması ve tezyinatta Hasan Paşa’ya ve tarihi çerçeveye vurgu beklenir ki gördüğümüz bu da yapılmamıştır. İşte bu bizi Amerikayı dize getiren Hasan Paşa’ya karşı yapılan bir saygısızlığın ötesinde bir ihanet olarak değerlendirmeye itmiştir.
Meramımızı anlatmak için bir kaç örnek vereceğim.
Kitabeler
Camide yapılan en önemli yenilik ise içeride yazılan kitabelerden oluşmuştur. Hüseyin Kutlu tarafından yazılan kitabelerde kuşaklar halinde Esma-ül Hüsna ve Kuranı Kerim’den bazı ayetler celi sülüs hat ile yazılmıştır..
Kadınlar mahfilinde (eski kilisenin apsisinde) ise Hazreti Muhammed’in eşleri ve kızlarının isimleri tabular halinde yazılarak yerleştirilmiştir.
Camideki yazılar usta bir hattat tarafından yazılmış Osmanlı Celi sülüs yazısının örneklerinden oluşmaktadır. Hüseyin Kutlu’nun sanatkârlığına bizim bir sözümüz olamaz. O Celi sülüs sanatın en güzel örneklerini camiye yansıtmıştır.
Fakat bu yazılar ve camiyle ilgili bir gerçeği ortaya koymamız gerekmektedir.
Yazılar caminin hüviyetine bir müdahale sayılmalıdır. Bu kitabe kuşağı camiyi yapanların amaçlarına hilaf olmuştur. Camiyi eski hüviyetinden soyutlayarak ve tarihi çevre ile bağlarını kopartmaya hizmet etmektedir. Bu yazılar modern yepyeni bir caminin ortaya çıkmasına hizmet etmiştir. Nasıl ki Fransızlar Camiyi katedral yaparak eski kitabelerin söküp yeni bir hüviyet kazandırdılarsa bu yapılan yeni yazılar da caminin tarihi hüviyetini silip yok etmeye yaramaktadır.
Konuyu biraz açarak ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım.
Elimizde orijinal camiye kitabelerin metinleri bazı parçalar ve Fransızlar tarafından çizilmiş bazı resimler mevcuttur. Şimdi önce Keçava camisinin kitabelerini izleyelim.
Keçava Camii kitabeler bakımından oldukça zengindir. Bu kitabeler daha cami katedrale çevrilmeden 1840 yılında Abbe Barges tarafından yayınlanmıştır. (Journal Asiatique Paris 1841 s. 181-188) M. l’Abbe Barges Notice sur le Catedral d’Alger).
Daha sonra 1901 yılında Gabriel Colin Corpus des Inscriptions Arabes et Turques de L’Algérie, Paris 1901 ( s. 160-169) yıllarında yayınlanmış. En son olarak da Türkçe olarak Mehmet Tütüncü tarafından Cezayir’de Osmanlı İzleri kitabında, İstanbul 2013 s. 295-297 ve 304-305 kitabeler resimleriyle birlikte yayınlanmıştır. Yani orijinal kitabeler bakımından oldukça zengin bir kaynakçamız vardır.
Colin caminin içinde burada tespit ettiği on kitabeyi yayınlamıştır.
Keçava Camii’ndeki bu 10 kitabeden sadece 2 tanesi bugün müzede bulunmaktadır.
Kaybolan kitabeler ise Fransızlar tarafından resimleri çizilerek 1840-1842 yıllarında yayınlanmıştır. Kitabelerde camiyi yapan Hasan Paşa ve caminin ustaları çok zengin bir üslup kullanmışlardır.
Bunlardan bir kaç örnek vermek gerekirse:
Mihraptaki ayet
Mesela Orijinal Mihrap’ta Mihrap ayeti denilen Ali İmran suresi 32 ayeti kullanılmıştır.
Zekeriya Meryem’in bulunduğu mihrâba her girdiğinde onun yanında yiyecek, rızık buldu. ‘Bu, sana nereden geldi ey Meryem?’ dedi. Meryem; ‘O, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır.’ “ (Âl-i İmrân, 3/37)
Bu ayet Osmanlı devrinde gayet yaygın bir ayettir.
Şimdi yeni tamiratta ise bu ayet kullanılmamıştır. Yerine mihrapta ve mihrabın üst tarafına kelime-i tevhit yazılmıştır. Mihraba ise Bakara, 2/149, 150) âyeti yazılmıştır
و فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
“Ey Muhammed! Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir” anlamındaki, “Fevelli vecheke şatral-Mescidi’l-Haram” (bk. Bakara, 2/149, 150)
Eshabı Kehf’e ne oldu?
Orijinal Cami’de mihrabın sağ ve sol tarafında Eshabı kehf’in isimleri kartuş içinde yazılmıştır.
Şimdi ise mihrabın sol tarafına Kuranı Kerim’in Nasır suresi (110. Sure) ve sağ tarafa ise asır suresi (103. Sure) yerleştirilmiştir. Ashabı Kehf’in isimleri özellikle Cezayir’de denizcileri nazardan korumak için yazılmaktadır. Bu gelenek de takip edilmemiştir.
Eshabı Kehf Kuran 18:9 (Mağara Halkı)
Eshabı kehf isimleri 7 adettir. Ayrıca köpekleri Kırmir’le 8 isim yazılacaktır. Nitekim Hasan Paşa’nın camisinin yanındaki sarayında bu isimler hâlâ mevcuttur.
Yemliha, Meslina, Mekselina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayuş, Kıtmir
Eshabı kehfin isimleri İslam dünyasında kötülükten korunmak içim muska, tılsım, kitabelere yazılmaktadır. Bunu yanında taşıyan insan ve ya yazılan binanın yangından korunacağı ve denizdeki denizcilerin ise sağ salim yerlerine varacaklarına inanılır.
Hasan Paşa Camisi’nde mihrabda 7 uyurların isimlerini yazarak bu köklü gelenek ve inanışı yaşatmak istemiştir. Onun bu isteğinin cami tamir edilirken görmezden gelinmesi anlaşılır bir davranış değildir.
Sayın Hüseyin Kutlu yazdığı hat sanatının zirvesi olan bu kitabelerden dolayı kutlamak gerekir ama bu kitabeler aynı zamanda caminin tarihi gerçekleri ile uyuşmamaktadır. Caminin tamiratında ona eski hüviyetini kazandırmak veya iade etmek için çaba sarf edilmeliydi.
Oysa mihrap ayeti Hazreti İsa’nın annesi olan Hazreti Meryem’den bahsetmekte bu şekilde Hristiyanlarla Müslümanlar arasında belirli bir yakınlığına işaret etmektedir. Bu ayet yerinde kullanılarak caminin hem ilk devrine hem de katedral zamanına bir atıf yapılabilirdi. Maalesef bunun yerine Bakara suresindeki mescidi haram ifadesi kullanılarak eski cami kitabelerinden faydalanılmamıştır.
Gelelim başka yapım kitabelerine
Caminin 2 kitabesi kurtarılarak müzeye konmuştur. Çok güzel bir sülüs hat ile yazılan kitabeler 4 beyitlik bir şiir camiyi yapan Hasan Paşa’nın ismini ve son satırda da yapım tarihini ebced harfleriyle vermektedir. Caminin kuruluş belgesi olan bu kitabelerin kopyeleri yapılarak caminin giriş kapısına veya uygun bir yerine tekrara konması caminin eski hüviyetini tekrar tasdik edilmesi ve camiyi yaptıran Hasan Paşa’ya şükran bakımından önemlidir. Maalesef bu yolda tercih edilmemiştir. Hasan paşa isminin anılmasından yoksun kalmıştır. ve elimizde bulunan bu yapım kitabeleri örnekleri yine müzede kalmaya mahkûm edilmiştir.
Ayrıca camide bazı ayeti kerimelerin Fransızlar tarafından çizimleri yapılmıştır. Bu ayeti kerimelerde yine Hüseyin Kutlu beyefendinin kullandığı sülüs hatla yazılmıştır. Camide bu hatların tekrara yazılarak yerine konması caminin eski kimliği bakımından yine önem arz etmektedir.
Bir kaç örnek Kubbe yazılarından.
Kubbede yazılacak ayetler özenle seçilmiştir.
Ve Kuranı Kerim’in 4 ayrı suresinden 4 ayrı ayet seçilmiştir. Bunlar şunlardır.
- Kubbede ise Kuranı Kerimden Tevbe suresi ( 9 sure 108 ayet) لاًۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ
İlk günden takva üzerine kurulan mescid
- Cin suresi 18 ayet وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ ﴿١٨﴾
Mescidler süphesizAllah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.
Nisa suresi ayet 103 اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً ﴿١٠٣)
Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.
Bunun çizimi de elimizde bulunmaktadır.
Son olarak da Nisa suresi 238 ayet yazılmıştır.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ ﴿٢٣٨﴾
Namazlara ve orta namaza devam edin Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılının
Camiyi yaptıran Hasan Paşa ve hattat İbrahim Çakeri tarafından özenle seçilmiş ayetlerden hiç birisi yeni yapılan restorasyonda kubbede yazılmamıştır. Bunun yerine ise kubbede Ayetelkürsü Bakara süresi 255 ve 256 ayet yazılmıştır.
Şimdi bu kadar özenle seçilen ayetleri sayın Kutlu bilseydi orijinaline yakın bir şekilde aynısını yazmaz mıydı? Eminim yazardı. Ama maalesef ona bu görevi verenler bilgilendirmemişler ya da bilmiyorlar. Bilmemek ayıp değil ama sormamak ayıptır.
SONUÇ
Maalesef caminin yapıma karara veren Tika ve danışmanları ve Cezayir’i hayatlarında görmemiş ilim adamları ve taşeron firmalar, Cezayir eski eserleri koruma kurumu ile işbirliği halinde caminin eski kimliğine saygı göstermeden sadece temizlik yapmakla yetinmişler ve caminin tarihten gelen kimliği ve hikâyesi ile hiç bir şekilde ilgilenmemişler ve anlaşılan benim 24 Ekim 2013 tarihinde gönderdiğim dosyayı ulaşabilecekleri yayınları görmeden ve en camide zamanında bulunan orijinal yazılan kitabelerin ve çizimlerin hiçbirini görmemişler ve camiyi soyut bir şekilde kafalarına göre tezyin etmeyi tercih etmişler.
Restorasyonun amacı bu olabilir mi? Hele tarihi ile Cezayir’le bütünleşmiş camiye hoyratça bu yapılır mı? Maalesef yapılmıştır. Cami bu şekliyle eski kimliğinde soyutlanmış ve restorasyon yoluyla aynı Fransızların yaptığı gibi katedral kimliğinin devamına hizmet etmese de eski Keçava camisinin kimliğinde hiç bir iz barındırmayarak yeni bir cami ortaya çıkmıştır. Bu haliyle yapılan yenileme amacına hizmet etmekten uzak kalmıştır. Acilen hataların düzeltilerek bu yazıların kaldırılarak eski ve tarihi yazıların tekrar yazılarak camiye konulması tarihe olan bir sorumluluk gereğidir.