MÜSLÜMANLARI DIŞ GÜÇLER Mİ GERİ BIRAKTI?
Kenan EROĞLU
Bir yazısında Mehmet Ocaktan (1) şöyle diyor: “Günümüz İslam dünyasının gerek ekonomik, gerekse özgürlükler bağlamında geri kalmasının sebepleri tartışılırken yaşanan problemlerin tarihsel köklerine inmek yerine, genellikle sorunların etrafından dolaşarak kolaycı yaklaşımlar tercih edilir ve sonunda bütün kötülüklerin müsebbibi olarak ‘dış düşmanlar’ gösterilir.”
Ocaktan’ın da belirttiği gibi biz her zaman kolaycılığı tercih eder suçu kendimizde aramak yerine dış dünyaya ve dış güçlere yüklemeyi tercih ederiz. Tabi iç düşmanları da ilave etmek gerekir.
Ocaktan devam ediyor; “Oysa biliyoruz ki tarihin ilk çağlarından buyana site devletleri dahil hiçbir devlet ve medeniyet, düşmanlarının yardımıyla kurulmamıştır. Dolayısıyla devletleri kuran da, yaşatan da bizzat toplumların kendileridir. Yine tarihin bize gösterdiği bir başka durum ise, devletlerin her zaman birbirleriyle siyasi ve ekonomik bir rekabet içinde oldukları gerçeğidir.”
(….).”Hal böyleyken, Müslüman dünyanın geri kalmışlığının sebeplerini kendi dışındaki güçlerde araması gerçekçi değildir. İşin evveliyatına baktığımızda manzara şudur; Hz. Peygamberin vefatından sonra Müslümanlar eski Arap toplumlarından devraldıkları kabile asabiyetlerine dönerek başlattıkları iktidar mücadelesi yüzünden İslam’ın evrensel mesajı istikametinde bir toplum yapılanmasını gerçekleştirememişlerdir.”
“Yani İslam toplumlarının bilimde, teknolojide geri kalmalarının sorumlusu dış güçler değildir. Esas itibarıyla Müslümanlar, her çağın şartları içinde İslam’ın mesajını doğru okuyamadıkları için adaletli ve hakkaniyetli yönetim modelleri oluşturamamışlardır. Oysa İslam öylesine çağlar üstü bir mesaj bırakmıştır ki, siyasetin zamana, mekâna ve toplumlara göre değişen dinamik yapısını dikkate alarak bir yönetim modeli dayatmamıştır. Her zaman, her yerde uygulanabilecek genel ilkeleri belirlemiş ve diğer konuları her çağın şartlarına göre belirlemek üzere Müslümanlara bırakmıştır. Genel ilkeler ise hürriyet, adalet, şeffaflık ve liyakattir.”
“Kısacası Kur’an’dan anladığımıza göre, Allah’ın insanlardan istediği özgürlük, adalet ve kardeşlik temelinde halkın refahının sağlanması ve adaletin tesis edilmesidir. Çağımızın diliyle ifade etmek gerekirse, Kur’an’ın öngördüğü sistemin adı ‘hukuk Devleti’dir”.
Hal böyle olunca Müslümanları, Müslüman devletleri geri bırakan dış güçler diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz. Üstesinden gelemediğimiz konuları dış güçlere bağlama gibi bir eğilimimiz olduğu da bir gerçektir. Hâlbuki olayı kendi iç dinamiklerinde aramak gerekir. Çalışmayan, tembellik gösteren ve çağının gerekleri ile bir donanım yüklenmeyen , milli şuurdan yoksun toplumlar ister Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun geri kalmaya mahkûmdurlar.
Ocaktan’ın tesbitlerine katılmamak mümkün değil. Teşhisler çok doğru. Düşünen insanlar her durumda ve her ortamda buna benzer şeyler serdediyorlar. Bu gün gelinen sonuç olarak toplum bu durumda. Özetle “İnsanlar İslamı yanlış anladı, yanlış yorumladı, asabiyeye yöneldi, şahısların tasarrufları öne geçti, İman öne geçti, akıl geriye itildi vs. vs.” Bütün bunlar ya da teşhisler doğru.
Burada üzerinde durulması gereken bir de Osmanlı-Devlet-i Aliyye gerçeği var. Bilindiği üzere İslam toplumlarının başaramadığı adil devleti Osmanlı devleti başarmış ve 600 seneden fazla yaşayan bir devlet kurmuştur.
Fakat yukarıda Ocaktan’ın da belirttiği bu gün problem olarak gördüğümüz bütün bu yanlışların böyle olmaması için ne yapmak lazımdı. O konu üzerinde pek durulmuyor.
Mesela:
-Osmanlı’da Hattat hat yazacağı boş kâğıda doğru ayağını uzatmazdı.
-Yunus Emre Dergâha 40 yıl doğru odun taşıdı,
-Dışarıda ezan okunmaya başlandığında evde sessizlik olurdu.
-Osmanlı askeri savaşa giderken yolda bir bağdan aldığı üzümlerin parasını kütüğün dibine bıraktı.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.
Gelelim asıl soruya:
-Ayağını daha sonra hat yazacağı boş kâğıda uzatmayan hattat nasıl yetişti?
-Dergâha 40 yıl eğri olmayan odunu taşıyan adam nerede ve nasıl yetişti?
-Dışarıda ezan okunmaya başlayınca evdeki insanların sessizliğe bürünmesini hangi eğitim sağladı?
-İzinsiz aldığı üzümlerin bedelini kütüğün dibine bırakan asker;
Nerede?
Nasıl?
Hangi dergâhta?
Hangi okulda?
Hangi tekkede?
Hangi tarikatta?
Hangi ahi teşkilatında?
Hangi Medresede?
Hangi evde?
Hangi ortamda?
Hangi kitapları okuyarak?
Hangi menkıbeleri dinleyerek?
Hangi babadan, anadan?
Hangi hocanın dizinin dibinde?
Öğrendi.
-Bu dergâhlarda, tekkelerde, zaviyelerde, hatta köy odalarında, evlerde, konaklarda, neler okunuyordu da, neler söyleniyordu da, neler dinleniyordu da insanlar düzgün oluyordu.
-Bu gün neler okutulmuyor da, neler söylenmiyor da, neler dinlenilmiyor da insanımız kırık dökük oluyor. Ve biz insanımızın her halinden şikâyet ediyoruz.
-Hangi eğitim sistemi yukarıda bir kaç örnek verdiğim bu gibi insanları yetiştirdi de, şimdiki eğitim sistemi ya da gelişemeyen, birliği sağlayamayan, kalkınamayan, bir medeniyet hamlesi yapamayan Müslüman-Türk toplumlarda uygulanan sistemler iyi insanları yetiştiremiyor.
……..
-İnsan ve hastalıkları konusunda misal verecek olursak; İleri yaşlarda birçok insanımız 4-5 türlü hastalıkla uğraşıyor.
Bu insanın bu hastalıklara yakalanmaması için geriye giderek, doğumundan itibaren neleri yemesi, neleri yememesi, nasıl davranması, neleri yapması, neleri yapmaması gerekir ki ileri yaşlarda o hastalıklara yakalanma ihtimali azalsın veya ortadan kalksın.
-Bence konu bu, bizim bu konular üzerinde kafa yormamız gerekir.
Biz her zaman esası kaçırıyoruz.
Sivrisineklerle uğraşıyoruz.
İlerde bir yerde bulunan bataklığı kurutmaya çalışmıyoruz. Hâlbuki bizim bataklık oluşmaması için ne gerekiyorsa o konu üzerinde durmamız lazım.
İçe dönmek, tefekkür etmek, insanımızı milli değerler konusunda daha duyarlı ve bilgili yetiştirmek geekiyor..
_______________________________________
- Mehmet Ocaktan. 30.11.2018 Karar gazetesi.
Not: Okuyucularımın Ramazan Bayramını kutluyorum.