“Kimse Kendini Ayırmasın Sözüm Herkese”
Kenan EROĞLU
Her birimiz bu milletin çocukları bu memleketin vatandaşlarıyız.
Analarımız, babalarımız, atalarımız, dedelerimiz de bu milletin çocuklarıydı, bu memleketin vatandaşlarıydı.
Tüm büyüklerimiz, köylerde kasabalarda, şehirlerde yaşadılar, yetiştiler. Çoğu zaman kendileri yokluk yoksulluk içinde yaşadılar. Ama çocuklarım okusun memlekete vatana faydalı olsun, kendi hayatlarını kurtarsınlar bir iş sahibi olsunlar diye yemediler yedirdiler, giymediler giydirdiler, bizleri yani çocuklarını büyüttüler okuttular.
Ne yazık ki milletimizin bu halis düşünceleri çocukları üzerinde pek etkili olmadı. Köylerden şehirlere tahsile giden pek çok insan kendi köyünü, köylüsünü beğenmez oldular. Oralarda bir takım yabancı ideolojilerin kurbanı oldular. Milletlerinden koptular. Hatta daha da ileri giderek içinden çıktıkları halkını geri, yobaz, cahil gördüler. Onun değerlerini hiçe saydılar, diliyle, diniyle ve değerleriyle alay ettiler.
Ama yeter artık.
İnsanımızı hor görmekten vaz geçin.
Bu insanlar bizim insanlarımız.
Bizler bu insanların çocuklarıyız.
Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?
Siz uzaydan mı geldiniz.
İnsanımız eğer cahil ise bunun sebebi kim? Elbette siz.
İnsanımız bilgisiz ise sebebi kim? Tabii siz.
İnsanımız eğer tahsil görmemiş ise sebebi yine siz.
Köyüne doğru dürüst okul açtınız da dokumadı mı? Öğretmen atadınız, atadığınız öğretmen çoğu kez köylü ile vatandaşla ters düştü. Bir kısmı köyün yaşantısını, köylünün inançlarını alaya aldı. Köyün ve köylünün inançlarına saygı duymadı.
İnsanımızı aşağılamaktan onu geri, cahil görmekten vazgeçin.
Eğer bir millet bozulmaya başlamışsa, bu bozulma köylerden başlamadı, bu bozulma ilk okumuşlar arasında başladı.
Batı-yabancı özentisi halkımızdan mı başladı, Okumuşlarda mı başladı?
Kiminiz Avrupa ülkelerine özendiniz, kiminiz komünizmi, Maoculuğu benimsediniz. Kiminiz çeşitli İslami akımlara kapıldınız.
Öğrencileri kışkırttınız çeşitli yabancı ideolojilerle donatıp milletin çocuğunu bir birine kırdırdınız.
Okusun, aydınlansın, batının tekniğini alsın diye Avrupa’ya tahsile gönderdiklerinizin pek çoğu batıya kul köle oldular.
“Böylece başlayan batılılaşma 19. Yüzyılda çok geniş bir taklitçilik şeklini aldı.”, “…… Nihayet bu ruh hali içinde bir takım aydınlar din kavramı ile karşı karşıya geldiler. Batı fikriyatı ile daha yakından tanışanlar Hıristiyan olmadılar, olamadılar. Ama Avrupa’da yaygın bir hal almakta olan materyalizme, dinsizliğe döküldüler. Erneste Renan’ın “İslamiyet her türlü terakkiye engeldir” sözü de aralarında yer buldu: DİN MANİ-İ TERAKKİDİR” parolası yaygınlaştı.” (1)
Diğer bir kısım okumuşlarımız da Sovyet Rusya’nın resmi ideolojisi olan Komünizmi benimsediler.
Özünü terk edip bir başkası gibi olmaya çaba gösterenler halkımız mıydı? Elbette okumuşlarımızdı.
Toplum hayatından dini çıkartıp laiklik adı altında dinsizlik plan ve proğramları uygulayıp halkın ensesinde boza pişirenler halk mıydı? Elbet okumuşlarımızdı.
Çağdaşlaşacağız, batılılaşacağız, ileri gideceğiz diye bu işler sadece kılık kıyafetle olur sandınız, insanların şapkasına karıştınız, poturuna karıştınız, şalvarına karıştınız.
İnsanların yüzyıllardır kullandığı ve alışageldiği alfabesini değiştirdiniz, pek çok kimse yeni harfleri öğrenene kadar pek çok eziyet çekti.
Medeni kanununu, borçlar kanununu İsviçre’den, ceza kanununu İtalya’dan, ceza muhakemeleri kanununu, deniz ticaret kanununu, ticaret kanununu Almanya’dan, idare kanununu Fransa’dan tercüme yoluyla alıp değiştirdiniz. Bu kanunlar bu topluma uyar mı uymaz mı demediniz. Her şeyini değiştirdiniz.
Açık oy gizli tasnif yoluyla seçimler yaptınız-yaptırdınız, hep kendinizi seçtirdiniz, ömür boyu milletvekili oldunuz.
Bu milletin dinine milliyetine saldırdınız. Dinini milliyetini yok saydınız.
Halkın tarihini kötülediniz, dilini kötülediniz, güneş dil teorisi adı altında dilde yapmacık kelimelerle konuştunuz. Sizi ne köylü anladı, ne halk anladı. Hele 1970’lerde başlattığınız uydurukça kelimeler salgını ile halktan tamamen ayrıldığınız gibi Türkiye dışında bulunan Türklerle de dil bağımızı kopardınız. Ardından sizin gibi uydurukça konuşmayan halka, köylüye kaba dediniz, kıyafetini kötülediniz, çirkin dediniz.
Sinemalar yaptınız, tiyatrolar açtınız dini, din adamını ve milli değerleri hep alaya aldınız. Her durumda insanımızın diliyle şivesiyle alay ettiniz, komedi programları yaptınız, Güneydoğu, Doğu ve Karadeniz halkımızın şivesini hep alay mevzu yaptınız.
Evini kötülersin, eski veya gecekondu dersin.
Mahallesini kötüler gecekonduda oturuyor, kenar mahalleli dersin.
Çocuklarını gönderdiği okulları kötülersin, devlet okulu dersin.
“Benim çocuğum hiç olmazsa namazını niyazını öğrensin. Ben öldüğümde arkamdan hiç bir Fatiha okusun” diyerek çocuklarını İmam-Hatip okullarına gönderen aileleri hep hor gördünüz. Öğrencileri ise en baştan gerici-yobaz diye nitelendirdiniz.
Gittiği marketi beğenmezsin, pazardan yaptığı alışverişi beğenmezsin,
Köylünün pazara getirdiği ürünün değerini bilmez, değerinden aşağı almaya çalışırsın.
Halkın yemek yediğini beğenmez kendiniz Fransız usulü yemek yer kaşık çatal tutarsın.
Köye kasabaya gidersiniz. Evet, Milletvekili adayı olarak gidersiniz, jandarma olarak gidersiniz, vergi memuru olarak gidersiniz, orman memuru olarak gidersiniz, öğretmen olarak gidersiniz,
Hatta on yıllarca köylünün ürettiğinin önemli bir kısmını vergi diye aldınız.
…………………….
(1)-Tahsin Banguoğlu,
Türk Edebiyatı Dergisi, Haziran 1984, sayı:128, s:5