“Yandaş Yazar Olmak Zordur”
Kenan EROĞLU
Günümüz Türkiye’sine her mefhum gibi asıl manasından çıkartılarak suçlama olarak kullanılan kelimeler vardır. Ülkede yaşayan her insanın bir yönü bir tarafı, tuttuğu takım ve görüşleri vardır.
Fakat öyle bir duruma gelinmiştir ki bir insan eğer muhalefet partilerini tutarsa hiçbir problem yoktur. Fakat muhalefet parti ve görüşleri benimsemez ise o kişi için en hafifinden “yandaş-yalaka” yakıştırması yapılır.
Şimdi geriye doğru giderek rastgele bazı gazetecilere köşe yazarlarına bakalım;
Falih Rıfkı Atay; Tek parti döneminin en önemli gazetecisi, fıkra yazarı ve başyazarı. Atatürk’ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Bolu’dan milletvekili seçildi (1922). Daha sonra uzun yıllar Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.’de bulundu. Hâkimiyeti Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yazılarıyla sürekli iktidarın yanında yer aldı ve onun savunuculuğunu yaptı. Ona kimse yandaş vs. demedi. İtibarlı bir gazeteciydi.
Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın tutumuna şiddetle karşı çıktı. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar Komisyonunda başkanlık yaptı. 1946’da çok partili döneme geçildikten sonra Ulus gazetesinde CHP’nin savunuculuğunu sürdürdü. Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara geçmesinden sonra Dünya Gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti; yeni iktidara karşı Atatürk devrimlerini savundu.
……..
Bir zamanlar Metin Toker vardı
“Akis” adında bir dergi çıkartırdı. Onun en büyük özelliği, gazeteci yazar, dergici vs. olması değildi. Onun en büyük özelliği İsmet İnönü’nın kızı Özden İnönü ile evlenip “Milli damat” unvanını almış olmasıydı.
O yazar çizer, insanları makam sahibi yapar, makam sahiplerini yerinden ederdi. O muhalefet partileri hakkında yazılar yazar, adeta ihbar eder, şikâyet eder, ispiyon eder ve partileri, muhalifleri perişan ederdi.
O erişilmez, dokunulmaz bir kişilikti. Ne de olsa o “Milli Damat” unvanını almıştı.
İlk sayısı 15 Mayıs 1954 de yayın hayatına başlayan ve 31 Aralık 1967 tarihine kadar 706 sayı çıkan ve korunup kollandığı aşikar olan “Akis” adlı dergi CHP’nin resmi organı gibiydi, Onun ne dediği, ne yazdığı hep merak edilir ve hep dört gözle beklenirdi.
O devrin iktidarı için yazdığı her şey doğru kabul edilir, ya da hükümet edenler hakkında ne yazacağı, yeni neler bulacağı merakla beklenirdi.
……..
Abdi İpekçi; 1954 senesinde Milliyet’te çalışmaya başladı. Genel yayın yönetmeni olduğu Milliyet’te 1959 senesinde başyazar oldu.
1961-70 yılları arasında TRT’de açık oturum düzenledi.
1968 senesinde de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak ders veren İpekçi, daha sonra 1972 senesinde, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanı oldu.
İpekçi’de sanki imtiyazlı biriydi. Korunup kollanırdı. Yazdıkları her zaman okunur ve merak edilirdi. CHP’yi açıktan tutar, tarafsızmış gibi görünür ve davranır CHP’nin karşısında olanlara pek hayat hakkı tanımazdı. CHP ve CHP iktidarını sanki Ecevit ile birlikte idare ederlerdi. MHP aleyhine de yazılar yazar ve pek çok da tekzip alırdı.
…….
Bir de yılların eskitemediği, her meclise girebilen, her başbakanla diyalog kurabilen, en mahrem bilgilere dahi ulaşabilen bir gazeteci vardır ki onu da anmadan geçmeyelim.
Cüneyt Arcayürek;
Bülent Ecevit Başbakanken, ülkenin önemli gazetelerinin bazı köşe yazarları ile “özel çaylı toplantı” adı altında bir araya geliyor bazen de talimat veriyor olduğunu Cüneyt Arcayürek kitabında açıklıyor. O yazarlar için “Yandaş” tabirini kullanmayız hiç.
Cüneyt Arcayürek’in yazdığına göre Bülent Ecevit; karşı parti olan Ap’den 8-10 kişinin kopartılması için toplantıya katılan gazetecilere adeta talimat veriyor.
“Bir Çarşamba gecesi Ecevit’e çağrıldık.
Ecevit ‘özel çaylı toplantıda’, “Devlet durmuştur” dedi. Yerel seçimlerden önce Ap’de bir çözülme beklenemeyeceği yolundaki kanılara katıldı. Fakat Ap’den yedi sekiz kişinin ‘kopması’ için yardımcı olunmasını istiyordu ………..”. (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor-7, Demokrasinin Sonbaharı 1977-1978, Bilgi Yayınevi, İst. 1987, s:211)
Bir başka gün;
“Ecevit’ten talimat almak için Oran’a gittim.
Cumhuriyet’in temsilcisi Kemal Aydar’la Ecevit’in yanına girdik…… Öteki arkadaşlar henüz gelmemişti. Ecevit, “Bu güne kadar toplantılara ara verdik. Ama yoğun temaslar vardı siz sorup sıkıştıracaktınız ben cevap veremeyecektim. Onun için bir ara toplanamadık” dedi.
Öteki arkadaşlar geldi: Uğur Mumcu, Altan Öymen, Teoman Erel, Ahmet Kahraman, Yaşar Aysev. ‘Gurup’ tamamlanınca görüşme açıldı. ………” (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor-7, Demokrasinin Sonbaharı 1977-1978, Bilgi Yayınevi, İst. 1987, s:286)
Toplantılar sürekli devam eder.
“Nisanın ilk çarşambası geldi.
Özel “çaylı toplantıya” girdik.
Çeşitli konular ele alındı. Fakat bu toplantının atardamarı şoförlerin kontak kapama eylemine başladıkları gün……..”
“……. 4 Nisan 1979 Çarşamba toplantısı-Başbakanlık konutu, saat 19.00. Bilinen kişiler.
Ecevit, her zamankinin dışında bize sunacağı bir hazırlık yapmadan, notlarını derlemeden geldi……..” (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor-8, Demokrasinin Sonbaharı 1977-1978, Bilgi Yayınevi, İst. 1987, s:109)
………
Yavuz Donat
Bu duayen gazeteciyi 1970’li yıllarda Tercüman gazetesindeki köşesinden itibaren tanırız. Severek okuduğumuz Ahmet Kabaklı, Ergun Göze gibi yazarlardan birisi de oydu. Her yazısını severek okuyorduk.
Ne zaman ki Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu (16 Mayıs 1993 – 16 Mayıs 2000) Yavuz Donat sanki Çankaya’nın sözcüsü gibiydi. Çankaya köşkünden resmen açıklanmayan ama duyulması istenilen her konu Yavuz Donat tarafından yazılır dile getirilirdi. Onu okuyan herkes de Çankaya’nın görüşlerini sanki birinci elden öğrenmiş olurlardı.
Hal böyle olmasına rağmen, hiç kimse Yavuz Donat için, yandaş tabiri kullanmazdı. Çankaya’ya yakınlığı ile bilinen gazeteci denirdi.
…….
Yandaş yazar demek eğer bu yukarıda rastgele bir kaç tanesini saydığım insanlar değilse kime yandaş denilir bilmek mümkün değil.
Bu gün kimse bu adı geçen gazeteci ve köşe yazarlarına Ecevit’in veya CHP’nin yandaşı yalakası demiyor.
Fakat sol büyük bir başarı ile karşısında olduğu tüm gazetecileri ve köşe yazarlarını bir torbaya doldurarak “yandaş, yalaka” vs ile itham etmekten geri kalmaz. Solun bu propagandasına aldanan ve kanan, kendi bilgisi, fikri ve dokusu olmayan sözüm ona milliyetçi geçinenler de bu koroya katılır ve aynı tabirlerle sol görüşleri benimsemeyen köşe yazarlarını ve gazetecileri yandaşlıkla-yalakalıkla itham etmekte bir beis görmemektedirler.
Günümüzde de özellikle sol basın; CHP’ye kim karşıysa, kim gerçekleri yazarken biraz da CHP ve liderini ve yöneticilerini de eleştiriyorsa o gazetecilere taraf tutmasa bile “yandaş” damgasını vurmakta bir beis görmezler.
Sol basın ve CHP’liler için bir yazarın, bir başyazarın, kendilerini övmemeleri halinde mutlaka karşı taraftandır, dolayısı ile yandaştır mantığı ile hareket ederler.