
ZİYA GÖKALP MÜZESİ
Kenan EROĞLU
Ünlü düşünürümüz Ziya Gökalp konusuna devam ediyorum.
Bu gün Ziya Gökalp’in büyük damadı Ali Nüzhet Göksel’in “ZİYAGÖKALP MÜZESİ” açılışı nedeniyle 1956 tarihinde ulusal ölçekte yayın yapan “VATAN” gazetesine yayınlanan açıklamasını yorumsuz olarak aktarmak istiyorum.
“ Dün (23 Mart 1956) Ziya Gökalp’ın doğumunun 80. yıldönümü idi. Bu vesile ile Diyarbakır’daki evi “Ziyagökalp Müzesi” olarak açıldı. Bu türlü büyük adamların yuvarlak hesaplara rastlayan doğum ve ölüm yıldönümlerinde haklarında duyulan şükran ve minnet duyguları böylece dile getirilir. Adlarına heykeller dikilir, müzeler kurulur, eserleri yeniden basılır, hakkında yeni araştırmalar yapılır. Bu suretle nesiller boyunca onun fikir havası yaşatılır. Esasen Ziya Gökalp’ın bir fikir ve inkilâp adamı olarak bütün bu türlü kadirbilir hareketlere ve gösterilere çoktan hak kazanmış bir mütefekkirimiz olduğuna kimsenin şüphesi yoktur.
Bu müzenin açılış gününün mütefekkirimizin 80 inci doğum senesine tesadüf ettirmek de çok yerinde bir hareket sayılmalıdır. Müteşebbislerini hürmetle selâmlarız. Fakat ne yazık ki, bir fikir adamın en iyi tanıtan ve yaşatan onun eserleri olduğuna göre, acaba bugün otuz yıldan beri bunların üzerini örten esrar perdesi neden bir türlü kaldırılamadı? Onları güneş aydınlığına çıkaramadık. Gökalp çapında bir fikir adamı böyle bir ihmale kurban edilmemeliydi. Bugün her zamandan ziyade onun fikirlerine ihtiyacımız vardır.
1908 İnkılabı’ndan tå ölüm tarihi olan 1924 senesine kadar devam eden zaman zarfında, bütün milli sosyal meselelerimiz Gökalp’ın eserlerinde ilmin objektifi önüne konmuş ve bunların birçoğu hal ve izah edilmiş ve bunlardan bir kısmı da tatbikat sahasına girmiştir. Daha onlara yetişemediğimiz ve ondan uzak kaldığımız meseleleri de vardır. Fakat bütün bunlar dergilerde, gazetelerde unutulup kaldılar. Bu gün bu fikir rehberlerinden mahrum kaldığımız içindir ki bizde bir fikir geleneği kurulamıyor ve böyle derin bir fikir kısırlığı içinde çırpınıyoruz. Bunu önliyecek hiçbir tedbir almayı karşı borçlu olduğumuz bazı şeyleri de bize hatırlatıyor
. Gökalp Diyarbakır’da «Küçük Mecmua»yı çıkarırken malî sıkıntı içerisinde idi. Mecmuanın masraflarını karşılamak ve ailesini geçindirmek için Ankara’daki kütüphanesini Maarif Vekâleti’ne satmak zorunda kalmıştı. Hatırlıyorum: Gökalp bu meseleden dolayı çok üzülmüştü. Aşağıda aynen neşrettiğim mektubu okurken, geçirdiği derin nefesi bugün de bir gönül azabı içinde düşünüyorum. Osman-zâde Ahmet Hamdi Bey’den aldığı mektup şu idi:. Postacı Sabri (Umum Müdür) Avrupa’ya gitmezden evvel müteessir ve dilhun diyordu ki…
«Ziya Gökalp pek sevdiği kütüphanesinden ayrılmak mecburiyetindedir. Hissizliğe, vefasızlığa, kadirşinassızlığa, ilme hürmetsizliğe» karşı dizlerini dövüyordu! Sonra bu meseleyi Maarif Vekâleti mubayaaya kıyam etmiş, değersiz bir kıymet üzerine âdeta bakkal alış-verişi gibi çekişe çekişe pazarlığa girdiğini ve Kalemimahsus Müdürü Vâsıf (eski Maarif Vekili) zâtiâlinize bir tezkire-i cevabiyye yazdığını haber aldım! Müdafaai Milliye Vekili Kâzım Paşa, Maliye Vekili Hasan ile bendeniz bu meseleyi ayrıca görüştük. Maliye Vekili: «Ben derhal Maliye Vekâleti namına satın alırım. Ve her fedakârlığı yaparım», demişti. Bendeniz bu noktainazarlara hiç de iştirak etmiyordum. Ziya Gökalp’ın Kütüphanesi satılamaz. Eğer Millî Hükûmet ilme, alime hürmeti varsa, Ziya Gökalp’ı kütüphanesi içinde yine bu memleketin mürşidi, müctehidi görmek isterim, ve istemelidir, dedim. Muhakkak cümlesi fikrime iştirak ettiyse de, müsbet ve maddî yürümek hissinden mahrum diyemezsem de herhalde ihmalci bir zümre olan bu arkadaşlarıma, beynimizde düşman güllesi patlamamış olsaydı, dünyanın en fena sözlerini söylemek hakkını haizdim.
Herhalde o yüksek ilminizi ve fazilet-i ahlâkiyenizi takdirden hepimiz âciziz. Bendeniz de en büyük kusur edenlerdenim ve günahkârım. Bu vesile ile affınızı diler, ellerinizden hürmetle öperim üstadımız.»
Gökalp, kitaplarını satarak çıkardığı «Küçük Mecmua», Kurtuluş Savaşının, Yine Devletin bir fikir organı olmuştu. O zamanki basın ve yayın hayatımızı hatırlayanlar bilir ki: Gökalp’ın bu mecmuadaki yazılarını, İstanbul ve Anadolu gazete ve dergileri iktibas ederlerdi. Böylece Gökalp’ın bütün fikirleri memlekete yayılırdı. O zamanlarda giriştiğimiz inkılâp hareketlerinin ilmî izahlarını, felsefi sentezlerini hep onun yazılarında bulur ve akurduk.
Atatürk, İzmir’de bir gazeteciler toplantısında bu hakikati takdirkâr cümlelerle ifade etmişlerdi.
Şimdi Maarif Vekâleti’nden rica ediyoruz: Ziya Gökalp’ın kitapları «Gökalp Müzesi»ne armağan edilsin. Derin bir iç yarası gibi Gökalp’ı üzen kitapları, bari Müzesine devredilmek suretiyle onun ruhu sevindirilsin.
Bundan başka, on beş yıl önce Tarih Kurumu’na devredilen eserleri de artık bu hapis nöbetinden kurtarılmış olsun. Altı yedi yıl önce şiirlerini bir külliyat halinde basan Kurum’un, diğer yazılarını da bir ân evvel bugünün gençlerine vermek gayretini göstermesini bekliyoruz.
Gökalp’a karşı borçlarımız pek çoktur. Onların bir kısmını olsun ödemek için ölümü üzerinden geçen bu otuz yılı olsun kâfi görmeliyiz. Daha fazla beklersek günün birinde bir müsteşrikın bunları kendi lisanına tercüme edip basacağı muhakkaktır. Yoksa bizden sonraki nesillerin Gökalp’ı bir yabancının tercümesinden mi okumasını, öğrenmesini bekliyoruz. “
(-23 Mart 1956 tarihli «VATAN» gazetesinin 2., 5. Sahifeleri) Ali Nüzhet GÖKSEL (Ziya Gökalp’in büyük damadı.)
Not: Yukarıdaki yazı “”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla ZİYA GÖKALP ve açılan Ziya Gökalp Müzesi” Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 87, 88, 89”” kitabından alınmıştır.