
ZİYA GÖKALP VE KÜÇÜK MECMUA
Kenan EROĞLU
Ziya Gökalp konusuna devam ediyorum. Gökalp’ın Malta sürgününden döndükten sonra geldiği Diyarbakır’da yaptığı çalışmaları ve çıkardığı “Küçük Mecmua”nın çıkartılmasında karşılaştığı zorlukları kaleme alan Ali Nüzhet Göksel’in[1] anlatımı ile devam ediyorum. [2]
“Ziya Beğ, yazılarının bir kısmını matbaada Eskişehir rus escort yazardı. O yırtık koltukta oturur, perişan eski bir masaya kâğıdını koyar, yazmaya başlamadan önce, beş on dakika, bazan yarım saat kadar düşünürdü. Yazmaya başlayınca da, başladığını bitirinceye kadar durmadan yazardı. Yazıp bitirdikten sonra, bir kere de okur, fakat okurken yazısında çok defa hiçbir düzeltme yapmadan mürettibe verirdi. Gökalp’ta harikulade mükemmel bir hafıza kuvveti vardı. Öğrendiğini unutmazdı. Bazan mürettipler cümle atlamaları yaparlar, yazısının bazı yerleri tashihlerde okunmaz halde çıkardı. Ziya Beg o cümlenin ve o boşluğun yerlerini asıl yazısına bakmadan doldururdu. Ben arada bir bunları kendi yazısıyla karşılaştırırdım. Orada ayni cümlenin, ayni ibarenin yazıldığını hayretle görürdüm.
Fatih rus escortEsasen «Küçük Mecmua»yı çıkardığı zamanlarda evinde sadece iki bavul dolusu kitabı vardı. Asıl Kütüphanesi’ni Ankara’da Maarif Vekâleti’ne satmıştı. [3] Bu kütüphane, onun Malta dönüşünde Samsun’da ailesini beklediği sırada İstanbul’dan Samsun’a getirilmiş, oradan da Ankara’ya nakledilmişti. Bunun bedelinden beş yüz lirayı Vekâlet, Gökalp Diyarbekir’e gelirken vermiş, geri kalan kısım da beş yüz lira olarak 1922 de Diyarbekir’e gönderilmişti. Bu para ile mecmuanın kâğıt, mürettip ve matbaa ücretlerinin bir kısmı ödenebilmişti. Mecmuanın çoğunu, şuraya buraya parasız gönderirdik. Fakat, 19. sayıyı çıkaracağımız 9 Ekim 1922 tarihinde mecmuanın borcu, hayli yükselmişti. Artık masrafları karşılayamaz bir duruma düşmüştük. Tabii’ bermutad, durumu Ziya Beğ’den saklamıştım. Her zaman kıymetli yardımlarını gördüğümüz Kumandan Cevad Paşa’ya başvurdum. Hemen kaza Kaymakamlarına yazdı. Kısa zamanda yüze yakın senelik abone bedeli geldi. Derhal borçlarımızı ödedik.
Bir gün, çıkan mecmuaların abonman kuşakları üzerine adreslerini yazarken Ziya Beğ matbaaya geldi. Ben bunlarla uğraşırken o, bir kısım kuşakların üzerindeki adresleri okumuş. Birdenbire: «Nüzhet Beğ», diye seslendi. Ayağa kalktım. Önce dikkatli dikkatli yüzüme baktıktan sonra:
-Bunlar, kimdir?» diye sordu. Anlattım buna canı sıkıldı:
– Bu okuyup yazma bilmeyen köylülere “Küçük Mecmua»yı Etiler rus escort gönderiyoruz. Yani bu, bir nevi mecmua vergisi alıyoruz, demektir. Buna hakkımız yoktur. Derhal alınan paraları sahiplerine gönderiniz”, diye emir verdi.
Doğrusu ben de, yaptığım bu işten utanmıştım. Bu parayı bir arkadaştan aldık, abone sahiplerine gönderdik. Zamanla bu borcu ödedik.
İşte “Küçük Mecmua”nın mâlî durumu böyle bir hava içinde geçti. Fakat yaptığı hizmetler memleket çapında büyük olmuştu. Atatürk İzmir’de gazete başmuharrirleriyle yaptığı bir konuşmada;
-“Ziya Gökalp’ın Küçük Mecmua’sı inkılâbımıza büyük hizmetlerde bulunmuştur”.
Demişlerdi. Hizmet, daima para ile değerlendirilemez. Bilhassa fikri hizmetler gözle görülmez, o da hava gibidir. İkisi de görünmez. Fakat, biri ruhumuzu, kafamızı, karakterimizi besler; diğeri de bizim madde tarafımıza, faydalı olur.
Ziya Gökalp, gayet durgun bir adamdı, hadiseler karşısında pek heyecana kapılmazdı. Fakat Diyarbekir’de bulunduğu günler zarfında iki defa onu pek heyecanlı gördüm. Biri, 23 Temmuz Hürriyet Bayramı’nda, diğeri de İzmir’in Kurtulduğu gün’de. 1922 Hürriyet Bayramı’nda, önde askeri bando, arkada Ziya Gökalp kalabalık bir gençliğin başında resmi elbisesi ile bu nümayişe iştirak etmişti. Belediye Bahçesinde, kalabalığa, hürriyetin insanlara neler kazandırdığını uzun uzun anlatmıştı. İzmir zaferi günü, yine Gökalp sevinç ve heyecanla matbaaya geldi, cebinden şu yazıları çıkarıp basılmak üzere bana verdi. Bunlar: “Ak Destan”, “İzmir Bayramı”, “İngiliz’e” ve “İzmir’de” başlıklı şiirlerdi. Bunlardan başka “Büyük Şenlikler”, “Zafer Âbidesi” gibi nesir parçaları idi. O şevk ve heyecanını Gökalp, «Küçük Mecmua»nın 15. sayısını 11 Eylülde 20 sahife çıkarmak suretiyle kutlamıştı.
Bu zafer gününden bir ay sonraları 12 Ekim 1922 de Darülfünun Emini (Üniversite Rektörü) İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Beğ’den şu telgrafı almıştı: “Psikolojiye Müstenid İctimaiyat Kürsüsü emrinize açılmıştır. Teşrifinizi bekliyoruz.”
Bu telgrafı okurken, acı acı güldü. Çünkü, o Malta’ya sürüldükten sonra, kendisinin kurduğu “İctimaiyat Dersleri”ni muavini Necmeddin Sadık’a vermişlerdi. Bir defa olsun, Dârülfünun arkadaşları ne kendisini, ne de âilesini arayıp sormamışlardı. Halbuki, Edebiyat Fakültesi’ni modern bir hale getiren ve profesörlerin bir kısmını Fakülteye aldırtan ve bunlardan daha mühim olarak, Üniversite Muhtariyetini temin eden de o idi. Hiçbir şeye karşı şikâyet etmiyen Gökalp, o gün de susmuştu. Fakat, bu hakikatler hep birden kafamdan geçti İki gün sonra bir telgraf da Darülfünun gençlerinden By geldi. Onlar da şöyle diyorlardı:
“Biz Darülfünun gençleri, Muhterem Hocamız’ı Kürsüsü’nün başında görmek istiyoruz. Hürmetle ellerinizden öperek teşrifinizi bekliyoruz.”
Gökalp, bu ikinci telgraftan memnun oldu. Artık Istanbul’a gitmeye karar verdi. Fakat gidecek parası yoktu. Esasen Istanbul da henüz işgalden kurtulmamıştı. O aralık Gökalp, miydesinden rahatsızdı. Bu hastalığına rağmen “Küçük Mecmua”ya yazı yazmakta devam ediyordu. 1922 Aralık ayında Yakup Kadri ve Falih Rıfkı’dan şu telgrafı aldı:
“Yeni Mecmua, teneffüs ettiğiniz yeni ruhla çıkıyor, sizden yazı rica ediyoruz. Hürmetler.”
Bu telgraf üzerine Gökalp, “Yeni Lisan” hakkında uzun bir makale yazıp gönderdi.
1923 Martı başında Ziya Gökalp “Telif ve Tercüme Hey’eti” Reisi oldu.”Küçük Mecmua”nın 5 Martta çıkacak olan 33. sayısını hazırlıyorduk. Bu son sayıda onun çok mühim iki yazısı vardı: 1) “İktisadî İnkılâp İçin Nasıl Çalışmalıyız?”, 2) “Türklerde Âile adları”. Bugün «soyadı» diye umumileştirdiğimiz ve 1934 sonundan beri katiyet kesbeden bu sosyal inkılâbı, Soyadı Kanunu’ndan yıllarca önce Gökalp ele almıştı.
Bu sayı da çıktıktan sonra Gökalp, Diyarbekir’deki borçlarını kapatmak ve yol masraflarını yapmak üzere, refikasına ait bir evi satarak elde ettiği para ile ailesiyle birlikte Ankara’ya gitti; tabiatiyle “Küçük Mecmua” da kapandı.
«Küçük Mecmua» Gökalp’ın en güzel eserlerinden biridir. Onun ilim dili, felsefe ve sanat dili bakımından da büyük değerini anlamak için rahmetli Profesör Râgıp Hulûsi Özden’in 100. Yıldönümü münasebetiyle çıkan “Tanzimat” kitabındaki etüdünü okumak kâfidir. Demek ki, “Küçük Mecmua” yalnız fikir ve inkılâp bakımından büyük bir kıymet taşımakla kalmamış, dil ve üslûbu bakımından da çok mühim hizmetlerde bulunmuştur. “Küçük Mecmua”nın 14. sayısından itibaren başlayıp 15 sayıda devam eden «Diyarbekir Tarihinde: Komuk Eli» ve 24. – 32. sayılarda çıkan «Diyarbekir Âbidelerinden» adlı, şehirdeki kitabelere ait Hâlis Beğ’in yazıları da birer ciddi emek mahsulüdür. Arada bir Ali Cânip, Yahya Sâim, Kesriyeli Sıdkı Beğler’in gönderdikleri şiirleri de neşrederdik. Fakat bu sonkilerin yazıları devamsızdı. Memleketin bazı gençleri de yazı verirlerdi. Gökalp, bunların okuyup yazma heveslerini arttırmak için yazılarının neşredilmesini isterdi. Fakat, gerek bu anılanların, gerekse Dr. Gafur Nüzhet ve Dr. İbrahim Beğ’ler’in sayısı az olan yazıları bir yana bırakılırsa, “Küçük Mecmua”nın tümü birden Gökalp’ın eseridir, diyebiliriz.
Bu mecmuayı yeni harflere çevirerek yeniden basacağını işittiğimiz “Diyarbakırı Tanıtma Derneği”nin bu güzel teşebbüsünü memleket adına şükranla karşılarız. Yazınızın sonuna “Küçük Mecmua”daki imza sahiplerinin bir listesini ekliyoruz. Biz şimdi, Malta’dan dönen Gökalp’ın Diyarbekir’de bulunduğu sırada küçük kızı Türkân’a yazıp ezberlettiği bir kıtayı da buraya alalım:
“Türk’üm, adım Türkan’dır
Muallimim Kur’an’dır
Düşmanlarım çok değil:
Ingiliz’le Yunan’dır.”
İşte o heyecan ve savaş günlerinde millî filozofumuzun Diyarbekir’de geçen birbuçuk yıl zarfındaki fikri faaliyetinin hikâyesi, böylece bitmiş oluyor.[4]
[1] Ziya Gökalp’ın büyük damadı.
[2] Not: Ali Nüzhet Göksel’in yazısının diline dokunulmamış, olduğu gibi aktarılmıştır.
[3] Z. Gökalp’ın Kütüphanesi Vekâletçe devralınırken Kazım Nami Duru da Orta. tedrisat Umum Müdürü idi. Bu kitaplar arasında bulunan Gökalp’ın el yazısıyla çalışma notlarını gösteren bir defteri bularak alan K, Nami, 1931 de o defteri bana vermişti. “Zlyagökalp Müzesi”nin mükemmelleşmesinde derin bir aşkla çalışan “Diyarbakırı Tanıtma Derneği”nin dikkat ve himmetine sunuyorum
[4] ”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla “ZİYA GÖKALP ve açılan Ziyagökalp Müzesi” kitabındaki Ali Nüzhet Göksel (Z. Gökalp’ın büyük damadı) yazısı, Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 143-144-145-146”