
Kenan EROĞLU
Monşer: O ne öyle, yine ortalığı karıştırdınız.
Odgurmuş: Ne karıştırması, neresi karışmış. Siz neden bahsediyorsunuz?
Monşer: Görmedin mi, duymadın mı? Twetter ve Facebook yıkılıyor. Neymiş; İçinde Tanrı, Tanrı Teâlâ gibi kelimeler geçen cümleler kuruyorlar, ardından da bunu paylaşıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Neden insanların kafalarını karıştırıyorlar ki.
Odgurmuş: Bunda ne gibi bir yanlışlık görüyorsunuz? Size göre Tanrı demekle yanlış mı yapılıyor?
Monşer: Elbette yanlış. Neden Tanrı diyorlar da Allah demiyorlar. Özel bir sebebi mi var. Allah desinler efendim. Hatta Allah Allah desinler. Bu kimseler Allah dememek için mi “Tanrı, Rab, Hüda” gibi ifadeler kullanıyorlar bir türlü akıl erdiremiyorum. Sonra Tanrı kelimesi Esmaül Hüsna’da yok.
Odgurmuş: Biliyorsunuz Ameller niyetlere göredir. Niyetiniz ne ise netice de ona gider. Siz yeri geldikçe Allah-u Teâlâ’nın adını kullanırsınız. Yeri gelir Tanrım dersiniz. Misal verecek olursak “Allahım bana ve Ümmet-i Muhammed’e yardım et” denilir fakat “Hüda bana ve Ümmet-i Muhammed’e yardım et” denilmez. “Büyük Allah’ım”denir ama “Büyük Hüd’am” denilmez. “Ya rabbim sana ellerimi açtım yalvarıyorum” denilir. Yanı sıra Ulu Tanrım sana ellerimi açtım yalvarıyorum”da denir. Siz Tanrı kelimesinden neden rahatsız oldunuz. Bir açıdan bakıyorum da haklı olabilirsiniz; Tabii rahatsız olursunuz Yunan Klasiklerinde ve eskiden (belki şimdide) ders kitaplarında onlarca Yunan tanrılarından bahsedile bahsedile kafanızda olumsuz bir düşünce kalmış. Elbette Yunanlıların ilah olarak kabul ettiklerinin bizim yanımızda hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Biz Tanrım derkende, Rabbim derken de o Yunanlıların kutsal olarak gördükleri bizim aklımıza hiç mi hiç gelmez. Biz ne dersek diyelim Kâinatın tek yaratıcısı Ulu Allah’ımızı hatırlar. Biz ancak O’na inanır ancak O’ndan yardım dileniriz. Görüyorum ki sizin aklınıza Yunanlı’ların kutsalları geliyor ve rahatsız oluyorsunuz. Rahat olunuz, müsterih olunuz. Hiç kimse Allah’tan başka bir ilah, bir yaratan tanımaz. Ama sizi bilemem.
Monşer: Güya Allah demeyeceksiniz ya, lafı dolandırıp duruyorsunuz. Sanki Allah derseniz diliniz yanar. Neden tarihin derinliklerinde kalmış olan bir kelimeyi kullanıyorsunuz? Kullanmayın efendim, kullanmayın.
Sonra nerden çıktı bu Tanrı Teâlâ meselesi, neden tartışıyoruz?
Odgurmuş: Bizim düşünce yapımız ve kalbimiz dosdoğru olduğu için her daim Allah lafzını’da diğer isimleri de zikretmekte bir beis görmeyiz. Bu Tanrı ifadesinin tartışması nereden çıktı diyorsunuz. Şurada çıktı. Twitter’da, bilgi birikiminden, dini bilgilerinden ve Tasavvufi terbiyesinden emin olduğum bir arkadaşımız gayet de masum bir paylaşımında “Tanrı Teâlâ” sözünü kullandığı için bazı takipçilerinin saldırısına uğradı. Sonra programcı mı, yönetmen mi, gazeteci mi, televizyoncu mu tam anlaşılmayan bir şahsın bu paylaşımı hedefe oturttuğuna tanık olduk. Tanrı kelimesine olan kin ve düşmanlıkları cehaletlerinden kaynaklanan bu insanlara doğruyu göstermeniz de yeterli gelmiyor.
Peki, şimdi neden bu konudan tekrar bahsetme ihtiyacını duyuyoruz? Çünkü anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar, içlerindeki kini boşaltıp rahatlayıncaya kadar saldırmaya devam ediyorlar. Paylaşımda bulunan arkadaşım“Tanrı Teâlâ” yerine “Huda-yı Teâlâ” deseydi, kimse sesini çıkarmayacaktı. Hattâ “Hz. Yezdan” deseydi yine kimsenin aklına böyle saldırmak gelmeyecekti. Kaldı ki bu tabirler de hem geçmişte pek çok dini kitaplarda din uleması tarafından ve de günümüzde de ifade edilmektedir. Buradan anlaşılıyor ve demek ki bütün garezleri Türkçe Tanrı kelimesine.
Hâlbuki tarihî metinlerimiz “Tanrı Teâlâ” sözü ile dolu. Meselâ Lehcetü’l-lügat adlı sözlüğünde Şeyhülislâm Mehmet Esat Efendi’nin “Tanrı Teâlâ” maddesi var. Orada dört sayfa Tanrının sıfatları anlatılıyor. Yine Ebusuut Efendi’nin Tanrı sözü ile ilgili fetvaları var. Meselâ bir fetvasında “Ben Tanrıdan korkmam” diyen kişiye ne lâzım gelir sorusuna, “el-cevap katli vaciptir” ifadesi geçiyor. Buradan anlıyoruz ki “Tanrı=Allah. Hattâ God=Allah=Tanrı” bu kesinlikle böyle. Arada hiç bir fark yok. Zaten olması gereken de bu, doğrusu da bu Çünkü biz Allah’a Kur’an Arapça indiği için Allah diyoruz. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa Allah kelimesini hiç duymamışlardı. Duymaları da mümkün değildi. Çünkü onlara gelen kitaplar Arapça değildi. Onlar kendi dillerinde Tanrıya Tanrı diyorlardı. Bunu biz nereden öğreniyoruz? Kur’an’dan öğreniyoruz. Orada “biz her peygamberi kendi kavminin dilinde gönderdik” deniyor açık açık (İbrahim 4). Bunu inkâr etmek mümkün değil her hâlde.
Karahanlı Türkçesi ile başlayan İslâmî dönemden itibaren Harezm Türkçesi, Timurluların Çağatay Türkçesi, Memlûklerin Kıpçak Türkçesi metinlerinde, üstelik de dinî metinlerde, fıkıh kitaplarında “Allahü Teâlâ” ifadesi hiç geçmez. Bir yerde bile göremezsiniz. Bütün metinlerde “Teŋri Teâlâ” sözü geçer. Bu apaçık bir gerçektir. Eski Türkiye Türkçesi metinlerinde de Tanrı kelimesi Allah kelimesinden daha fazla geçer.
Yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim, biz burada Allah lafzı ile Tanrı kelimesini yarıştırmıyoruz.
Teŋri (تنكرى) kelimesinin sonuna Teâlâ (تعالى) kelimesinin getirilmesinin sebebi onun Allah kelimesinin eş anlamlısı olarak görülmesinden dolayıdır. Yoksa adam Tanrı kelimesinin sonuna neden Teâlâ kelimesini getirsin? Yoksa siz Müslümansınız da koskoca şeyhülislâm sizin kadar Müslüman değil miydi, onlar bu dini sizin kadar bilmiyorlar mıydı?
Günümüze gelecek olursak; “Nakşbendi mürşidi merhum Prof. Dr. M. Esad Coşan, bir videosunda “Tanrı” kelimesinin kullanımının İslamî bir sakıncası olmadığını uzmanı olduğu Eski Türk Edebiyatından örneklerle anlatıyor.”
Monşer: Tanrı kelimesinin kullanılması “Esma”larda bulunmadığı için Tanrı dememin putculuğa(!) götüreceğini de düşünmeniz lazım.
Odgurmuş: Efendim Tanrı, Esmaül Hüsnada yokmuş. Ne ilgisi var? Ona bakarsanız İstiklal Marşımızdaki Farsça “Huda” ve bundan bozma Yesevi Hinterlandındaki “Kuday” sözü de yoktur. “Çalap” kelimesi de yoktur. Ama İslâmi hassasiyetlerinden şüphe etmediğimiz büyüklerimiz bu kelimeleri kullanmışlardır.
Süleyman Çelebi Mevlid’inde “Tanrı” kelimesi.
“BİRDİR ALLAH ANDAN ARTIK TANRI YOK”
(Süleymân Çelebî b. İvaz Ahmed Paşa Bursavî (öl. 825/1422)
Kaynak: Yazmalar Katalogu, Mevlûdü’n-Nebi 06 Hk 4069)
Yunus Emre’de:
“Tanrı birdir Haktır resul
Bunu böyle bilmez iken
Bir acep makamda idim”
Bunu bir türlü anlatamıyorum “Tanrı” kelimesinin telaffuzunda hiçbir mahzur yok Mevlid’de Süleyman Çelebi de “Tanrı” der, Dede Korkut hikâyelerini geçemeyiz. Orada da öyle Allah lafzı ile yarıştırılması doğru değil.
Kısaca: “Allah Teala’ya; Arapça’da ‘Allah’, Farsça’da ‘Huda’, Türkçe’de ‘Tanrı’ denir.” (Cemâlüddîn el-Gaznevî (ö. 593/1197), Usûluddin.)

Hoca Ahmet Yesevi Hikmeti;
“İnnallahe azze ve celle yüsemmâ bi’l-Arabiyye Allah ve bi’l-Acemiyye Hudây ve bi’t-Türkiyye Tengri ve hüve vâhid.”
Mahmud Esad Hoca farkı… Tengri (Tanrı) Teâlâ diyen Ahmed Yesevî idi. Yine şiirlerinde Allah’a “çalap” diyen Yunus Emre’den başkası değildi. Onlardan takvâca üstün müsünüz de tanrı kelimesine karşı geliyorsunuz?
İbn Arabi, Futuhat-i Mekkiye’de aynı bilgileri aynı cümlelerle söylüyor.
Ali Şir Nevâyi: “Tañrı Teâlâ tevfîki birle bu uluğ işke elig urdum.”

Bir başka satır arası Türkçe mealden Fatiha suresi: “Başladım adıyla Tanrı Teâlâ’nın ki rızk vericidir ve rahmet edicidir. Şükr cemi âlemleri bar (var) eden Tanrı’ya ki rızk vericidir, rahmet edicidir. Kıyamet gününün padişahıdır. Sana taparız, dahi sana sığınırız.”

Ahmed Yesevî’nin öğrettiğidir.
Türk-İslam âleminin, Müslüman Türklerin dinî-tasavvufî hayatında geniş tesirler icrâ eden “Pîr-i Türkistan” Hoca Ahmed Yesevî Divanı’nda “Teñri Teâlâ” lafzının kullanımına örnekler.

“Son zamanlarda ortaya çıkan antropolojik veriler ve bu verilere istinaden yapılan etnografik çalışmalar eski çağlardan bu yana, “Tengri” kelimesi ve benzerlerinin Türkler arasında “ilahi düzen ve bu düzeni yaratıp, sürdüren “ulu bir güç kaynağı” anlamında kullanıldığını göstermiştir. Türklerin “Tengri” anlayışı, hiçbir şey yaratabilemeyen ve zaten kendileri de -önce kavram olarak sonrasında da somut neeesneler olarak- yaratılmış olan putlara benzer bir karşılığa sahip olmamıştır.
İslami terminolojideki Allah kavramının karşılığı olarak Tengri; ilk ve ilahi başlangıcı bildirir, âlemdeki her şey O’na bağlıdır ve bir şekilde O’ndan bir eser taşır. Algılanan âlemin suları-denizleri; dağları-taşları, ağaçları-kuşları kendi özgün niteliklerinden varılabilecek “Tengri” işlevlerinin görüntüleridir. (Tasavvuftaki Tevhid-i Efal; Tevhid-i Sıfat – Tevhid-i Zat basamakları da buna benzer bir anlamı içerir. ) “Tengri” kavramına karşı çıkanların dayanağı olan halk inanışları, ancak buradaki inceliği ayırd edemeyen insanlar arasında yayılan “yanlış uygulama” ve “hurafe”lerin tenkidi anlamında bir anlam taşımaktadır.(Dr. Hayati Bice)
“Yakut dilinde Tangara; Kuman dilinde Tengre; Karaim dilinde Tangrı; Çuvaş Türkçesinde Tura; Hakas dilinde Tigir; Tuva dilinde Deyri; Kırgız-Kazak Türkçesinde Tengri;Tatar dilinde Tengre; Karaçay-Malkar Türkçesinde Teyri; Azerbaycan Türkçesinde Tarı/Tanrı; Türkiye Türkçesinde Tanrı olarak kullanılması bile bu kelimelerin ifade ettiği kavramın Türk halkları arasındaki ortak kullanımının işaretidir.
Son zamanlarda ortaya çıkan antropolojik veriler ve bu verilere istinaden yapılan etnografik çalışmalar eski çağlardan bu yana, “Tengri” kelimesi ve benzerlerinin Türkler arasında “ilahi düzen ve bu düzeni yaratıp, sürdüren “ulu bir güç kaynağı” anlamında kullanıldığını göstermiştir. Türklerin “Tengri” anlayışı, hiçbir şey yaratabilemeyen ve zaten kendileri de -önce kavram olarak sonrasında da somut neeesneler olarak- yaratılmış olan putlara benzer bir karşılığa sahip olmamıştır.
İslami terminolojideki Allah kavramının karşılığı olarak Tengri; ilk ve ilahi başlangıcı bildirir, âlemdeki her şey O’na bağlıdır ve bir şekilde O’ndan bir eser taşır. Algılanan âlemin suları-denizleri; dağları-taşları, ağaçları-kuşları kendi özgün niteliklerinden varılabilecek “Tengri” işlevlerinin görüntüleridir. (Tasavvuftaki Tevhid-i Efal; Tevhid-i Sıfat – Tevhid-i Zat basamakları da buna benzer bir anlamı içerir. ) “Tengri” kavramına karşı çıkanların dayanağı olan halk inanışları, ancak buradaki inceliği ayırd edemeyen insanlar arasında yayılan “yanlış uygulama” ve “hurafe”lerin tenkidi anlamında bir anlam taşımaktadır.
Divân-ı Lügati’t-Türk’ün son olarak Kabalcı Yayınevi tarafından yapılan güncelleştirilmiş baskısında Tengri kelimesi “Tengri: Allah azze ve celle” karşılığı ile hiçbir şüphe olmaksızın verilmektedir. (2)
Kaşgarlı Mahmud 1074 yılında yazımının tamamladığı kabul edilen eserinde Tengri kelimesinin anlamını verirken şu önemli tesbiti de yapmaktadır: “Kafirler –Allah’ın gazabı üzerlerine olsun- göğe “tengri” derler, aynı zamanda azametli gördükleri her şeyi, örneğin bir dağı ya da bir ağacı da “tengri” olarak adlandırır ve önünde secde ederler. Bunların sapkınlıklarından kaçarak Allah’a sığınırız.”
Görüldüğü gibi Kaşgarlı Mahmud da Tengri kelimesinin kullanımında hiçbir sakınca görmezken bu kelimeyi kullananların düştükleri şirk -ve hatta küfür- hatasını savunma gibi bir yanlıştan sakınmaktadır. Bu tenzihi tavrın bilincinde olan bir insanın Allah –azze ve celle- manasına Tengri kelimesini kullanmakla “din dışına çıkma” tehlikesi olabilir mi? Burada da şu ebedi ve nebevi gerçek hatırlanmalıdır: “Ameller niyetlere göredir.”

Türklerin hâkim olduğu tüm coğrafyalarda okunan her ezanda adı hürmetle terennüm edilen Allah’ın en sevgili kullarından birisi olduğu –benim için- tartışılmaz olan Pir-i Türkistan Yesevi’nin hiçbir zorlama olmaksızın kullandığı Tanrı kelimesini kullandı-kullanıyor diye hiç kimseyi tekfir etme hakkına hiç kimsenin sahip olmadığını da altını çizerek kaydetmek isterim.” (Dr. Hayati Bice)
Bu kadar izahat yeterli değilse sizde bir art niyet ararım. Aynı manaya gelen Arapça, Farça kelimeler konusunda göstermediğiniz hassasiyeti Türkçe bir kelime ile ifade edildiğinde kabul etmiyor, çok önemli bir gerekçe de gösteremiyorsunuz.
Sizin asıl niyetiniz nedir? Türkçe düşmanlığı mı, Türk düşmanlığı mı? Açıkça söyleyiniz. Siz ne derseniz deyiniz biz Hoca Ahmet Yesevi ve Yunus Emre yolunda yürümeye devam edeceğiz.
