Osman Yüksel Serdengeçti
Hiç karışmayacaktım, amma yine duramadım. Haklı bildiğim bir hususta susamam.. Öldürseler susamam. Biliyorum bir kısım mukaddesat tacirleri, hurmacılar açık kapalı Osman Yüksel de onlardan, o da «Tanrıcı» diyecekler.. Beni bir daha kötüleme yoluna, küçültme, yok etme yoluna sapacaklar.. İstediklerini yapsınlar, yazsınlar.. Umurumda değil.
***
Okuyucularımdan bir çok mektuplar aldım. “Allah’a «Tanrı» denince insan kâfir olur mu?” diye soruyorlar. Bu husustaki samimi kanaatimi arz ediyorum: «Tanrı» Türkçe bir kelimedir. Türkler Allahlarına «Tanrı» derlerdi.. İslâm olmadan evvel bilhassa iki büyük Tanrıları vardır «Yer Tanrısı» «Gök Tanrısı».
Bu manada Tanrı «İlâh» karşılığıdır. Yalnız Türkler’de, Yunanlılar’da olduğu gibi sayısız ilâhlar yoktu. Hattâ bir ara İslâmiyeti kabul edecekleri sırada, tek Tanrı fikrine inancına yükselmişlerdi. Müslüman olunca «Allah» kelamı da girmiş, fakat «Tanrı» kelimesini de bırakmamışlardır. Atalarımız, Müslüman olduktan sonra Tanrıyı tam manasıyla İslâmî manada kullanmışlardır gayemiz adam kazanmak mı, kaybetmek mı?
Her dilde Allah’ı ifade eden kelimeler başka başkadır. Mühim olan kelimeler değil, hangi kelime ile anılırsa anılsın Allah’a inanmaktır; yalnız ona bağlanmak, ona tapmaktır. Bir takım elfaz meraklısı, kavga kaşağısı adamlar, Müslümanlık adına ne cinayetler işliyorlar.
Büyük Akif’in dediği gibi «Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır».
Hele gençlere hitap ederken çok dikkatli ve rikkatli olmamız gerekir. Öyle dağdan pelit odunu yuvarlar gibi, kalın ham, yobazca ifadeler dâvamıza bir şey kazandırmaz, üstelik çok şey kaybettirir, İslâm dâvası, insanlığın dâvasıdır. Çok ağır, çok derin, çok zor, çok ince bir dâva. Her attığımız adımı dikkatle atmalıyız. Her yazdığımız yazıyı dâvanın haysiyet ve şerefine, nezaketine yakışır bir şekilde yazmalıyız..
Tanrı Türk’ü korusun. Allah Türk milleti ile birlikte bütün Müslümanları korusun. Cenab-ı Hak, bütün Müslümanlarla birlikte beşeriyeti korusun. Islâh etsin.. Âmin!..
KAYNAK: Millî Hareket, Ağustos 1967, Sayı:13, s.22-23