
Safter TANIK
“Dünyada önemli bir değişim yaşanıyor. Öyle ki düne kadar bireysel özgürlük adı altında bireycilik-küreselleşme-özelleştirme kavramları revaçta iken, bugün ulusalcılık-milliyetçilik kavramlarından daha çok söz edildiğini görüyoruz. Bu da; toplumculuk, devletçilik-kamuculuk vb kavramları öne çıkaracaktır. Nedeni ise küreselci sistemin ürettiği siyasi-ekonomik-sosyal-kültürel hastalıklardır.
Genel olarak; toplumda olduğu gibi, milliyetçilerde de ferdiyetçi bir özelliğin öne çıktığını görüyorum. Bir de farkında olmadan düşünce sistematiğine taban-tabana zıt küresel sistemin değerlerini savunan milliyetçilere rastlıyorum.
Felsefi açıdan milliyetçilik; milleti esas almak, millet taraftarı olmak demektir. Haliyle milliyetçilik; toplumun mutluluk-gelişimine, millet kalıbında bakan bir düşünce akımıdır.
Milliyetçiler ise; milleti esas alan, millet taraftarı olandır. Haliyle milliyetçi düşünceye sahip olan ve bunu savunan kişileri ifade eder.
Milletin oluşumunda öncü olmak, milli devleti kurmak, millete-devlete sahip çıkmak, milletin-devletin çıkarını birey-grup çıkarı üstünde tutmak, milli kültüre ve birliğe katkı sağlamak, bölücülük-ekonomik-kültürel emperyalizme karşı bir dik duruş sergilemek milliyetçilerin başlıca görev-hedefidir.
Milliyetçiler için; birey-sınıfın değil, milletin-devletin çıkarı esastır. Bu özelliği ile toplumcu ve devletçidir.
Milliyetçiler için; devlet sadece adalet-güvenlik için değil, ülkenin kalkınması ve halkın refahı için de vardır. Bu özelliği ile kamucudur.
Kısaca; tanımı-özelliği itibariyle milliyetçilik ile toplumculuk, haliyle devletçilik-kamuculuk arasında sıkı bir bağ vardır.”.
Bugünkü yazımda; 80 öncesinde adından sık söz edilen, milliyetçilerin de zaman zaman birlikte kıllandığı, 80 sonrasında ise yerini bireyciliğe bırakan, unutulan, toplumun çıkarını esas kabul eden “Toplumculuk” denilen kavramla “Milliyetçilik” arasındaki sıkı bağdan söz edeceğim.
Bireycilik, toplumculuğun yerini neden aldı?
Komünizmin iflası, “Neo-Liberal Politikalar” ile küresel kapitalizmin moda haline gelmesi siyasi; komünist ülkelerde sınıfsız-eşit toplum yerine komünist partisi üyelerinden oluşan imtiyazlı bir sınıfın ortaya çıkışı, Batı ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan kamucu ekonomik sosyal politikaların istismarı ise sosyo-ekonomik nedenidir. Bu durum bireysel özgürlük adı altında bireyciliği ve küresel sistemin değerlerini öne çıkarır iken, milliyetçilik ve toplumcuğa darbe vurdu.
Bireycilikten toplumculuğa bir dönüş var mı?
Dünyada ve ülkemizde; toplumsal olarak, bireyciliğin zirvede olduğu bir yerdeyiz. Ancak siyasi olarak toplumculuğa dönüşün belirtileri var.
ABD’de Trump’ın devletin-milletin çıkarını öne çıkarması, küresel sistemim kurum-değerlerine darbe vurması, Fransa’da Ulusal Birlik, Almanya’da AfD (Almanya İçin Alternatif), İngiltere’de Reform UK gibi anti küreselci partilerin yükselişi bunu gösteriyor.
Nedeni nedir?
Kontrolsüz göç ve iç güvenlik; neden olarak gösterilse de, esas nedeni 80’den bugüne uygulanan küresel kapitalizmin doğurduğu siyasi-mali-ekonomik-sosyal-kültürel hastalıklardır.
Devleti; stratejik iktisadi kuruluşlardan yoksun, sermaye ve küresel şirketlere bağımlı, borçlu, güçsüz kıldı.
Bireyi; konforu hedefleyen bunun için her şeyi mubah sayan, bencil, çıkarcı, ilkesiz, duyarsız, samimiyetsiz, yalnız bir varlığa dönüştürdü.
Gelir dağılımı uçurumu oluşturdu. İnsanları borcun kölesi haline getirdi. Varlık sahibi olmayı hayal kıldı. Yolsuzluğun zirve yaptığı, hırsız-dolandırıcıların kol gezdiği, fuhuş ve uyuşturucu kullanımının arttığı, sokaklarda suç çetelerinin hüküm sürdüğü, aile bağı-birlik-beraberlik-aidiyet-fedakârlık-dayanışma gibi değerlerin kaybolduğu, disiplinsiz, yoz bir sosyal yapıyı doğurdu.
Küresel Kapitalizm iflas etti mi?
Sistem; sistemi benimseyen devlet ve devlet dışı aktörlerin her türlü müdahalesine rağmen, önemli bir sorun ile karşı-karşıya. Zira mutlu bir azınlık dışında, herkes gırtlağına kadar borçlu. Bu da bir değişimi gerekli kıldı.
ABD’de Trump’ın başkan olması ile dünyada bir değişim süreci başladı ise de, küresel kapitalizm varlığını sürdürüyor. Bu, küreselci devlet ve devlet dışı aktörlerin direnişi ile ilgilidir.
Ulusalcılar-küreselciler arasındaki kavganın, ABD’nin yanı sıra Fransa-İngiltere-Almanya’da da derinleşmesi bunu gösteriyor. Bunun başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin siyasetine de yansıdığı görülüyor.
Bir de; değişimin, bir anda olmasını beklemek yanlış olur. Bu bir süreç, bunun ülkelerin konum-rolünün ortaya çıktığı, çok kutuplu bir dünya düzeni kuruluncaya kadar süreceğini düşünüyorum.
Küçük devletler tarihe karışacak, bazıları birleşmeye gidecek, bazıları ise bölgesel güç haline gelecek. Bölgesel güç olmaya aday ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ancak; bunun için, değişimi önceden görmesi, iyi okuması, bir reorganizasyona gitmesi gereklidir.
Trump’ın arkasındaki küresel şirketlere ne demeli?
Başkanlık seçimlerinde; tekno-kapital, Trump’a destek verdi. Bunlar küresel alanda faaliyet gösterse de, küresel ideolojiyi benimsemeyen şirketlerdir. Bu nedenle küreselcilik ile ideolojik anlamda küreselciliği birbirine karıştırmamak lazım Zira bunlar farklı anlam-kanunları olan havramlardır.
İdeolojik anlamda küreselcilik nedir?
Sistemin, 1970’li yıllara uzanan bir geçmişi var. Fikir babası, Chicago Üniversitesi’nde bir siyaset-felsefecisi olan Friedrich Hayek. Ekonomi profesörü olan Milton Friedman ve Arnold Harberger ise buna katkısı olanlar. Hayek; “Globalizm, Küresel Kapitalizm” diye farklı isimler ile söz edilen, siyasette; küresel şirketlerin çıkarını esas alan, uluslararası örgütleri etkin kılan, ekonomide; devleti müdahale-ekonomik-sosyal faaliyetten dışlayan, ekonomi alanını tamamen özel teşebbüse bırakan sosyal alanda; bireyciliği öne çıkaran, işbölümüne dayalı örgütlü topluma son veren, bireyi yalnızlaştıran, kültürde; milli kültür-milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık gibi milli devleti var eden varlığını koruyan değer-unsurları erozyona uğratan, evrensellik adı altında
yoz-kozmopolit kültür-ahlakı dayatan, tek dil-tek din-tek devleti hedefleyen bir ideoloji ortaya koydu.
Devletin ekonomiye yön-şekil veren plan-program-kontrol-müdahale gibi uygulamalardan vazgeçmesi, ekonomik-sosyal alandan çekilmesi, ekonomi alanının tamamen özel teşebbüse bırakılması, özelleştirme, gümrük duvarlarının kalkması, emek-sermaye-mal-hizmetin serbest dolaşımı gibi; temel ilkeleri içeren, Neo-Liberal Politikalar ise bunun doktrinidir.
Küresel Kapitalizm; 1979’da, Margaret Thatcher’in başbakan olması ile İngiltere’de ilk uygulama alanı buldu. 1981’de; Ronald Reagan’ın ABD başkanı olması ile de, ABD’nin resmi ideolojisi oldu.
Milliyetçilik ile toplumculuk arasındaki ilişki nedir?
Genel olarak; toplumda olduğu gibi, milliyetçilerde de ferdiyetçi bir özelliğin öne çıktığını görüyorum. Bir de farkında olmadan düşünce sistematiğine taban-tabana zıt küresel sistemin değerlerini savunan milliyetçilere rastlıyorum. Oysaki milliyetçilik ile toplumculuk arasında sıkı bir bağ vardır.
Neden?
Bunu; millet-devlet-milliyetçilik-toplumculuk vb kavramlara tanım ve açıklama getirerek, formülüze etmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Milletleşme
Milletleşme; “millet olma, millet durumuna gelme” gibi bir hali, milletleşme süreci ise; toplumun, millete dönüşüm safhasını ifade eder.
Milletleşme ile ilgili biri “Özcü Yaklaşım”, diğeri de “İnşacı Yaklaşım” olmak üzere iki tez vardır.
Özcü yaklaşıma göre; millet, toplumsal gelişim ve değişimin doğal bir ürünüdür.
Soy, dil, din, ortak tarih gibi kimlikler; insan ve toplumun bünyesinde var olan kimliklerdir. Bunlar; milletin temelini oluşturur, toplumsal gelişme ile öne çıkar.
Toplumsal gelişme; birliktelik ve milliyetçiliği, milliyetçilik de milletin oluşumu ile devletin kuruluşunu tetikler.
İnşacı yaklaşıma göre; millet, medeni toplumun en son sosyal-kültürel şeklidir. Milliyetçiler olmadan, olmaz; devleti kuran veya ele geçiren milleti de inşa eder.
Millet olma, ortak dil ve kültür birliğini gerektirir.
Millet, ister toplumsal gelişim ve değişimin doğal bir ürünü olsun; isterse devlet tarafından inşa edilsin, millet olma; ortak dil ve kültür birliğini gerektirir. Zira milletleşme her türlü etnik, mezhep, aşiret, boy ve bölge taassubundan kurtularak milli seviyede mutabakata varılması olayıdır. Haliyle millet olmuş bir toplumda, cazip ve önde olan; etnik-mezhebi-bölge-aşiret-cemaat-tarikat vb kimlikler değil, millet kimliğidir.
Millet olma, belirli bir ekonomik ve toplumsal gelişmişliği gerekli kılar.
Millet olmanın; ortak dil-kültür dışında, ekonomik-sosyal gelişmişlik ile ilgili bir bağı da vardır.
Ekonomisi tarıma dayalı, kırsal kesimin ağırlıkta olduğu, çarpık kentleşme-gettolaşmanın bulunduğu, kültürü yozlaşmış-varoş-arabesk kültürden öteye gidemeyen, etnik-mezhebi-cemaat-tarikat-klan-aşiret-bölgesel bağların öne çıktığı, envai çeşit dilin konuşulduğu bir ülkede; milletleşme, kör ve topaldır. Az gelişmiş veya gelişmekte olan birçok ülkedeki durum da budur.
Milletleşme, milli bir eğitim-kültür politikasına ihtiyaç duyar.
Milletleşme; toplumun etnik-mezhebi-cemaat-tarikat-klan-aşiret- bölge taassubundan kurtularak milli seviyede mutabakata varması, aidiyet-ortak his-heyecana sahip olması, kültürel gelişimini sağlaması için milli bir eğitim-kültür politikasına ihtiyaç duyar. Haliyle milli bir eğitim-kültür politikası yok ise; millet olmada bir sıkıntı vardır, milletin varlığı tehlikededir.
Millet olma, bireyin ve toplumun yeni bir kişilik kazanmasıdır.
Millet toplumunda; birey, varlığı ve kişiliği olan bir insandır.
Karar almada akla başvurur. Kimsenin körü körüne takipçisi değildir. Hakkına sahip çıkar, ancak başkasının hak ve hukukuna saygı gösterir. Sorununu açıklamada medeni cesaret sahibidir. .Çünkü hukuka güven duyar, örgütlüdür. Ülke sorunlarına ilgi gösterir, görev ve sorumluluk almaktan çekinmez, çıkarlarını korumada kurumsal kimlikten istifade eder.
Demokrasi, millet olmanın bir sonucudur.
Hükümdar-kul (halk deyimi ile çoban-sürü) ilişkisinin olduğu, bireyin varlık ve kimliğinin önem arz etmediği, bireyin hükümdarın himmet
ettiği haklar ile yetindiği, kaderine razı, sorununu anlatmada çare arayışında itibarlı kişileri vasıta kılan, günlük yaşamı dışında başka bir şey düşünmeyen, ülke sorunlarına ilgi duymayan, görev-sorumluluk almaktan kaçınan, sorununun çözümünü hep başkasından bekleyen, çareyi hükümdarın himmetinde arayan, sürekli bir kurtarıcı bekleyen, çaresizliğini dergâhlarda gidermeye çalışan bir toplumda demokrasi yoktur.
Halk, Halkçılık, Halklar, Milliyet, Milli, Millet
Halk; kavim, millet, bir devletin yönetimi altındaki bireyler için kullanılsa bile (Türk halkı vb), daha ziyade seçkinler dışında kalan millet fertlerini ifade eder.
Halkçılık; milleti oluşturan sınıf ve gruplar arasında bir ayrımın yapılmaması, bunların kanunlar karşısında eşit olduğu ve kamu hizmetinden eşit olarak yararlanacağı ilkesidir.
Halklar; bir devletteki birden fazla millet için kullanıldığı gibi, etnik unsurlar için de kullanılır. Ancak; daha ziyade kurucu milletleri değil, alt kimlikleri tanımlar. Örneğin; Eski Yugoslavya Anayasası’nda Sırp-Hırvat ve Slovenlerden “kurucu milletler” olarak söz edilirken, diğer unsurlardan “halklar veya milliyetler” olarak söz edilmiş. Eski SSCB Anayasası da bu özelliğe sahiptir.
Milliyet; köken anlamında kullanıldığı gibi, genel olarak siyasi kimliği yani bağlı bulunan milleti, tabiiyeti ifade eder.
Milli; “milletle ilgili, millete özgü” demek. Milli değer, milli irade, milli ekonomi, milli gelir, milli eğitim gibi.
Milletin; dil, din, kültür, vatandaşlık, coğrafi temele dayalı birçok tanımı var. Bazen bunlardan biri esas, diğeri tamamlayıcı özelliktedir. Her milletin bir ismi vardır, isimsiz millet olmaz. Millet tanımının; soy veya kültürel temele dayalı olarak yapılması, bunu değiştirmez. Zira adama; “hangi millet” diye, bir soru sorarlar.
Milliyetçilik ve Milliyetçiler
Milliyetçilik ve milliyetçilerin birçok tanımı var. Bu da farklı millet tanımı ile ilgilidir.
Felsefi açıdan milliyetçilik; “milleti esas almak, millet taraftarı olmak” demektir. Haliyle milliyetçilik; toplumun mutluluk ve gelişimine, millet kalıbında bakan bir düşünce akımıdır.
Milliyetçiler ise; milleti esas alan, millet taraftarı olandır. Haliyle milliyetçi düşünceye sahip olan ve bunu savunan kişileri ifade eder.
Milliyetçilerin Misyon ve Vizyonu
Milletin oluşumunda öncü olmak, milli devleti kurmak, millet-devlete sahip çıkmak, millet-devletin çıkarlarını birey-grup çıkarları üstünde tutmak, milli kültüre ve birliğe katkı sağlamak, bölücülüğe-ekonomik-kültürel emperyalizme karşı bir dik duruş sergilemek milliyetçilerin başlıca görev ve hedefidir.
Millet ve milli devletin varlık sebebi; milliyetçilik, milliyetçiliğin varlık sebebi de milliyetçilerdir.
Milliyetçiler; ülkenin ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi durumuna göre ya milletleşme süreci sonucu milli devleti kurdular, ya da milli devleti kurarak milleti inşa ettiler. Haliyle Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Türk milliyetçilerinin bir eseridir.
Milliyetçilik; bir kültür hareketidir, mimarı da milliyetçilerdir.
Milliyetçilik, ortak dil ve kültür birliğini inşa etme projesidir. Bu; dil-din-tarih-edebiyat-sosyo-psikoloji-mimari-sanat vb. alanda bir faaliyeti gerekli kılar. Bunun için buna hizmet veren ve milli bir tarz ortaya koyan filozofların, ilahiyatçıların, tarihçilerin, şairlerin, romancıların, hikâyecilerin, mimarların, sanatçıların, modacıların vb. olması gerekir. Bunların olmadığı bir ülkede; millet projesi yarım kalmıştır, milletin varlığı da tehlikededir.
Milliyetçiler; ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, ülkücü-devrimci-toplumcu-devletçi-kamucu bir özelliğe sahiptir.
Milliyetçiler; ister reel, isterse romantik kabul edilsin; büyük hedefi olan, bunun için her türlü fedakârlık ve riski üstlenen kişilerdir. Bu özelliği ile ülkücüdür.
Milliyetçiler; milletleşmeden yana bir gelişim ve değişime açıktır, haksızlığa-adaletsizliğe-ekonomik ve kültürel emperyalizme karşı bir dik duruş sergiler. Bu özelliği ile devrimcidir.
Milliyetçiler için; birey-sınıfın değil, milletin ve devletin çıkarı esastır. Bu özelliği ile toplumcu ve devletçidir.
Milliyetçiler için; devlet sadece adalet ve güvenlik için değil, ülkenin kalkınması-halkın refahı için de vardır. Bu özelliği ile kamucudur.
Kısaca; tanımı-özelliği itibariyle milliyetçilik ile toplumculuk, haliyle devletçilik-kamuculuk arasında sıkı bir bağ vardır.

