
SAFTER TANIK
Bugünkü yazım; farklı yoğunlukta olsa da dünyanın her ülkesinde görülen, bizde de yaşanan, toplumu içten-içe çürüten, milli devlet için önemli bir tehlike arz eden “Toplumsal Yozlaşma” denilen sosyal bir sorun hakkındadır.
Tanımı
Toplumsal yozlaşma; bir toplumun zaman içinde var olan sosyal-kültürel-ahlaki değer-normları kaybetmesi, değer-kural karmaşası yaşaması, sosyal ilişkide benliğin ve kural tanımazlığın hâkim konuma gelmesidir.
Nedeni nedir?
Toplumsal yozlaşmanın temel nedeni kültürel ve ahlaki yozlaşmadır. Bunun; birey-aile-toplum ile toplumun her kesim-alanına olan etkisi ve doğurduğu sosyal olaylardan söz etmeden önce, kültür-milli kültür-ahlak kavramlarının tanım-açıklamasını yapmanın, konunun daha iyi anlaşılması açısından doğru olacağını düşünüyorum.
Kültür
Sözcük Anlamı
Kültür sözcüğü; “işlemek” anlamını taşıyan, Latince kökenli bir sözcük olan Cultura’dan geliyor.
Türkçenin; batı dilleri etkisine girmesinden önce, bunun için “tarlasürmek” anlamını taşıyan, Arapça kökenli hars sözcüğü kullanıldı. Bir ara; bunun yerine “ekin” sözcüğü kullanıldı ise de, bu genel anlamda kabul görmedi.
Tanımı
Kültür; bir insan topluluğunun, yüzyıllarca sürem ortak yaşamından doğan maddî-manevî değerlerin, birikimlerin ve davranış biçimlerinin bütünüdür.
Özelliği
Sadece İnsan Topluluğuna Has Bir Özelliktir
Kültür, sadece insan topluluğunda var olan bir özelliktir.
Öyle ki; arılar, toplu halde yaşasa da kültürü oluşturamazlar.Altıgen şeklindeki kovan hücresinin boyutunun hiç değişmemesi ise kültür ile değil, bir programlama ile ilgilidir.
Maymunlar; yavrularına bazı becerileri öğretirise de, dil ve kültürden yoksun oldukları için bu becerileri oldukça sınırlıdır.
Bireysel Değil Toplumsaldır
Kültür; insan topluluğunun bulunduğu yerde oluşur, toplum dışında ondan bağımsız bir kültür oluşamaz.
Tarihi Süreç İçinde Oluşur
Hangi toplum olursa olsun; kültür denen karmaşık bütün ve onu oluşturan unsurlar (dil, yazı, din, bilim, giyim-kuşam, sanat, yerleşme şekli vb.), bir anda değil, uzun bir zaman dilimi içinde oluşur. Zaman içinde değişir, değişim hızı da toplumdan topluma göre farklıdır.
Sosyalleşme Süreci İle Kazanılır
Kültürün doğuşu, insanın yaratılışı ile başlar.
Toplu yaşamdan doğan fertler arası ilişkiler, zamanla bir toplumun sosyal yapısına yön veren ve o topluma kişilik kazandıran değerlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu ortak değerler,o toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar, komünden aşirete, aşiretten millete geçişini sağlar.
Sosyalleşme(Toplumsallaşma);bireyin en yakın çevresi olan aileden başlayan akraba-arkadaş-sokak-okul-askerlik ocağı-iş çevresine kadar uzanan ve ömür boyu süren bir öğrenim-uyma sürecidir.
Birey, sosyalleşme süreci ile yaşadığı toplumun üyesi olur. Olayları algılayış tarzından, giyim-kuşam-düşünme-davranış tarzına kadar, her konuda ait olduğu toplumun kültüründen etkilenir.
Sosyalleşme; bir toplumdaki insanların benzer olmasını sağlasa da, kişilik farklığından doğan tutum-davranışları değiştiremez. Haliyle İnsanlarhem kültürden etkilenirler,hem de kültürü etkilerler.
Kültür Bir Toplumun Varlığının Kanıtıdır
Kültür; birey davranışlarını yönlendirerek, toplumdadüzeni sağlar. Toplumsal dayanışma-birlik duygusunu öne çıkarır. Toplumsal kişiliği doğurur, topluma kimlik kazandırır, toplumu diğer toplumlardan farklı kılar.
Unsurları
Kültürün, maddi ve manevi olmak üzere iki unsuru vardır.
Maddi Unsurları
Mimari-güzel sanatlar ile edebi eserler, her türlü araç-gereç, yemek çeşitleri, giyim-kuşamdan tutun insanın saç sakal tıraşına kadar vb. şeyler kültürün maddi unsuru ile ilgilidir.
Manevi Unsurları
Dil, din, tarih, ahlak, hukuk, felsefe, edebiyat, sanat, eğitim, gelenek-görenek v.b. şeyler ise kültürün manevi unsurunu oluşturur.
Maddi ve Manevi Unsurlar Arasındaki İlişki
Kültürün maddi ve manevi unsurları arasında sıkı bir ilişki vardır. Birinde meydana gelen bir değişim, diğerini de etkiler.
Kültür ve Doğal Çevre
Kültür ile toplumun doğal çevresi arasında da yakın bir ilişki vardır.
Örneğin; aynı kültür çevresinde olmasına rağmen, dağlık bölgelerde yaşayan insanların giyim-kuşam, yemek, konuşma, tutum ve davranış şekli verimli ovalarda yaşayan insanlara göre bir farklılık arz eder.
Kültürel Zenginlik
Kültürel zenginlik, bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin çokluğu-çeşitliliği ile ilgilidir. Bu; kapalı toplumdan açık topluma, ilkel toplumdan aşirete, aşiretten feodal topluma, feodal toplumdan modern topluma geçiş ve gelişmişlik düzeyi ile orantılı olarak bir artış-değişiklik gösterir.
Kültürel Zenginlik ve Medeniyet
Kültür; bir toplumun malı olmasına karşılık, medeniyet toplumların ortak malıdır. Her toplum kültürel zenginliği ile orantılı olarak buna katkı sağlar ve bundan pay alır.
Toplumlararası ilişkiler, kültür ve medeniyetin gelişimine hizmet eder. Bunun için kapalı toplumların kültür-medeniyeti, açık toplumlara göre cılız kalmıştır.
Yerleşik toplumlar kültür ve medeniyetin üreticisi, göçebe toplumlar ise nakilcisidir.
Kültürlü Olmak
Kültürlü olmak; bilgili, görgülü, incelikli olmayı ifade eder. Kültürlü insan, kültürsüz adam, kültürlü aile, kültürsüz çevre gibi sözler; bu konuda söylenen sözlerdir.
Kültürlü Olmak, Aydın Olmak Değildir
Bir insanın kültürlü olması, aydın olmak için yeterli değildir. Bunun yanı sıra cesur-ahlaklı, araştıran, eleştiren, akıl yürüten, çözüm sunan bir özelliğe sahip olması gerekir.
Titri ne olursa olsun; her konuda ahkâm kesen, tartışma kültüründen uzak, kibirli, söylediğini mutlak doğru kabul eden, dayatmacı, takıntılı, laf ebesi, her şeye kara-ya da pembe gözlükle bakan, geçmişe takılmış kişiler aydın olamaz. Yani aydın olmak bir de karakter ile ilgilidir.
Milli Kültür
Milli kültür; bir toplumu millet hâline getiren ve milletten millete farklılık arz eden değerlerbütünüdür. Genel kültür-millî kültür ayrımı da bu farklılığa dayanır. Burada esas olan; bir millette farklı bir takım değerlerin olması değil, herkesin benimsediği “millişuur”dediğimiz ortak ruhun olmasıdır.
Milli Kültür “Milli Kültür Çevresinin” Bir Ürünüdür
Aynı dili konuşan, aynı inanç-gelenek-görenekleri paylaşan, sahip olduğu tarihi-kültürel mirası koruma-geliştirme şuuruna erişmiş, düşünce ve yaşam tarzı birbiri ile çelişmeyen bireylerin oluşturduğu kültür çevresine milli kültür çevresi, bunun doğurduğu topluma da millet denir.
Milli kültür milli kültür çevresinin bir ürünüdür. İlgili olduğu topluma kendine özgü kişilik kazandırır, onu diğer toplumlardan farklı kılar. En belirgin özelliği ise; dil-düşünce-hayat tarzı açısından,toplum bireyleri arasında ayniyet-uyumu sağlamasıdır.
Milli Kültürün Kaynağı Millettir
Millet düzeyine erişmiş toplumlarda; bireylerin ortak dil-inancı, gelenek-görenekleri, tarihi bağı, ahlak anlayışı, sosyal davranışı, yaşam-sanat-edebiyat tarzı, birlikte yaşama azim kararlığı, aidiyet-his heyecanı, fedakârlık-dayanışma ruhu,umut-idealivardır. Bunlar,aynı zamanda milli kültürün de unsurlarını oluşturur.
Milli Kültür Üst ve Hâkim Kültürdür
Alt kültürlerin bulunduğu bir toplumda;milli kültür, üst ve hâkim kültürdür. Üst ve hâkim kültür olması ise alt kültürlere değerlerini kabul ettirmesini sağlar.
Milli kültürün hâkim kültür olmasınınbir de yapıcı-yaratıcıözelliği vardır. Bu; millete kendine has kişilik kazandırır, diğer milletlerden farklı kılan somut sonuçlar doğurur. Ayrıca medeniyetin kaynağı da olup, katkıları ile medeniyetin gelişimini sağlar.
Milli Kültür Zaman İçinde Bir Değişim ve Gelişim Gösterir
Milli kültür, uzun bir zaman dilimi sonucu oluşur ve kazanılır. Siyasi- İktisadi-sosyal nedenlerle değişime uğrayarak gelişim gösterir, ancak özünü kaybetmemesi önemlidir.
Türk Kültürü Türklerin Binlerce Yıllık Kültürel Birikimine Dayanır
Türk kavimlerinin anavatanı olan Orta Asya, coğrafi açıdan Türk kültürünün ana kaynağıdır.
Hun, Göktürk ve Uygur Türk devletlerinin meydana getirdiği kültür, Orta Asya Türk Kültür ve Medeniyetinin ana temelini oluşturdu.
Göktürkler döneminden kalan Orhun Kitabeleri, o dönemin kültürünü yansıtan birer kültür hazinesidir.
Bu dönemin kültür ve medeniyeti ise “Bozkır Medeniyeti, Atlı Göçebe Kültürü” şeklinde isimlendiriliyor.
Orta Asya Türklerinin İslamiyet’i kabulü ile Türk Kültürü, evrensel bir boyut ve yeni bir çehre kazandı.
Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti, Karahanlı ve Gazneli Türk Devletleri ile İtil-Ural Türk Devleti döneminde bir geçiş dönemi yaşadı, Selçuklu ve Osmanlı dönemi ise bu kültür ve medeniyetin en üst düzeye çıktığı dönem oldu.
Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti; diğer kültür ve medeniyetlerden etkilendi ise de, etki alanına aldı, Türklüğün kendine has özelliğini korudu. Esas olan da budur.
Ahlak
Ahlak, kültürün önemli bir bileşenidir. Bu nedenle ahlak kavramının tanım-açıklaması üzerinde durmanın yerinde olacağını düşünüyorum.
Anlam ve Tanımı
Ahlak sözcüğü; Arapça kökenli bir sözcük, “hulk” kökünden geliyor. Hulk ise; “insanın karakteri, tutum ve davranış tarzı” demek. Buna göre, ahlak; insanın doğuştan veya sonradan kazandığı zihni veya ruhi haller ile bundan doğan iyi-kötü tutum-davranışı ifade ediyor
Anlaşılacağı üzere, bu tanım; hem felsefi, hem de sosyolojik bir anlam taşır. Ahlakın değişmez bir yönü olduğu gibi, zaman içinde değişen bir yönü de vardır.
Etik-Moral Kavramlarının Anlam ve Mahiyeti
Batı’da; ahlak sözcüğü yerine, etik veya moral sözcüğü kullanılıyor.
Etik kavramı, her zaman-her yerdegeçerli ilke ve ölçüleri ifade eder; felsefi bir temele dayanır. Etik bilimi; her zaman ve her yerde geçerli ilke-ölçüleri belirlemeye çalışırken, farklı ilke ve ölçülerin nedenini de açıklamaya çalışır
Moral kavramı ise; bir toplumda genel kabul görmüş değerleri ifade eder, dini-sosyolojik ve kültürel bir temele dayalıdır.
Ahlakın Kaynağı ile İlgili Görüşler
Ahlakın kaynağı tartışması, “iyi, kötü nedir ?” sorusu ile başladı. Bu konuda; tarih boyunca, dini-felsefi-sosyolojik olmak üzere üç tez ileri sürüldü.
Felsefi Temele Dayanan Görüş
İyi ve kötü vardır. Bu da; vicdan, akıl ve bilgi ile ayırt edilebilen bir şeydir. Bu; “bir kişi için iyi olan bir şey, diğer bir kişi için nasıl kötü oluyor?” sorusunu akla getirmiş. Örneğin; aslanın geyiği yemesi aslan için iyi, geyik için ise kötüdür.
Bu; tabiatın dengesi ile açıklanır iken, insan fıtratı yanında tabiat gibi ikinci bir ahlak kaynağından söz edilmiş.
Dini Temele Dayanan Görüş
Ahlakın; evrensel-değişmez olması için, İlahi iradeden kaynaklanması gerektiği ileri sürülmüş.
Bu sefer de, “Bir şey Allah öyle istedi diye mi iyidir, yoksa o şeyin bizzat kendisi iyi olduğu için mi Allah onu istedi?” sorusu sorulmuş.
Maturidi; “İyi-kötü, güzel-çirkin akıl ile anlaşılabilen bir şeydir. Ayrıca ahlaki duygu, insanın yaratılışında vardır. Allah, iyiye iyi, kötüye kötü der. Din ile akıl; bu konuda, birbirine ters düşmez. Helal ile haramı belirleyen ise şeriattır” açıklamasını yaparken, Eş’ari; “iyi ve kötüyü,Allah’ın emir yasakları belirler” der.
Sosyolojik Temele Dayanan Görüş
Ahlak, toplumun bir ürünüdür.
“Toplum; örf-adap gibi, değerleri üretebilir. Ancak; bu, her zaman-her yerde geçerli değildir. Kasten adam öldürmek; insanlık tarihi boyunca her yerde men edilmiş ise de, bu istisnai bir durumdur. Ayrıca bireyin bencil-çıkarcı olması; doğru kural ortaya koymasını engellediği gibi, kutsala dayanmayan bir değer de birey üzerinde bağlayıcı-yaptırımcı olamaz” görüşü de buna yönelik eleştiridir.
Sentez
“İyi, kötü” diye bir şey vardır. Bu; vicdan, akıl ve bilgi ile anlaşılabilir. Tabiattaki uyum-disiplin de bu konuda bize bilgi verir. Ahlakın bir de sosyolojik yönü vardır. Din ise; buna anlam ve derinlik verir, yeni değerler kazandırır.
Ahlakın hem değişmez, hem de zaman içinde değişen kuralları vardır. Değişen kuralları ise örf ve adap ile ilgilidir.
Din, toplumdaki ahlaki değerlerin koruyucusudur. Ahlaki değerlerin; kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar, kaybolup gitmesini engeller.
Her dindar ahlaklı mıdır?
Bu; “özde mi, sözde mi” sorusunu, akla getiriyor. İslam’ın bir tanımı da “hesap günüdür”. Dindar, güzel ahlak sahibidir; her fiilinden dolayı ahiret gününde, hesaba çekileceğini bilir; ona göre de bir tutum ve davranış sergiler. Aksi tutum-davranış sergileyen ise şeklen dindardır. İmam Maturidi’nin deyişiyle “taklidi iman sahibidir.”.
Dinsizin ahlakı olur mu?
Çevremizde; dini inancı olmamakla birlikte, ahlaki değerlere sahip kişilere rastlıyoruz. Ancak; “kutsalı olmayan bir kişinin, ilkelerine bağlılığı ne kadar olur?” o da başka bir soru.
Ahlakın Önemi
Ahlaki değerler; bir toplumun huzurlu-mutlu olmasının, olmazsa olmazıdır. Ahlaki değerlerin olmadığı bir toplum olamaz. Ahlaki değerleri erozyona uğramış toplumlar ise huzursuzluk-mutsuzluğa mahkûmdur.
Kültürel yozlaşma nedir?
Bir toplumun zaman içinde kültürel ve ahlaki değerlerini kaybetmesi, yerini yoz bir kültür-ahlakın almasıdır.
Nedeni nedir?
Bunun;milli düşünceye dayalı kültür politikasının rafa kaldırılması, küresel sistemin kültürel şekillendirmesi ve görsel-sosyal medyanın buna hizmet etmesi, internet kullanımı-sosyal medyadaki kuralsızlık-kontrolsüzlük, içdış göç-yabancı göçmen akını, ekonomik gelişim-değişim,idollerin yerini fenomenlerin alması vbbirçok nedeni var.
Milli Düşünceye Dayalı Kültür PolitikasınınRafa Kaldırılması
Ülkemizin; küresel sisteme entegre olmasının miladı sayılan 24 Ocak 1980 kararları-onun devrimi olan 12 Eylül darbesi ile milli düşünceye dayalı kültür politikası rafa kaldırıldı.
Yerini, küresel sistemin kültürel kural ve değerleri aldı. Birey-aile-toplum ile toplumun her kesim-alanında görülen yozlaşma ise milli kültür politikasını tekrar akla getirdi.
Yurtiçi ve yurtdışındaki tarihi eserlerimize sahip çıkılması, tamir-bakımının yapılması, milli sanat-edebiyata destek verilmesi, sağlıklı birey-aile-toplum ilişkisinden sık-sık söz edilmesi ise bunu gösteriyor. Ancak; bu, bir milli kültür politikasının varlığını göstermez. Zira milli kültür politikası; fikir-kadro-plan-program ile tüm kişi ve kurumların katılımını gerekli kılar.
Küresel Sistemin Kültürel Şekillendirmesi
Türkiye 12 Eylül 1980 Darbesi ile küresel sistemin etki alanına girdi. Bu; sadece siyasi-ekonomikalanda değil, sosyal-kültürel alanda da bir değişimi getirdi.
İngilizce bilen;liyakat-edep-adabına bakılmaksızın, değerli önemli bir kişi olarak kabul edildi. Batı’nın yoz tıraş-giyim kuşam-düşünüş-müzik-sanat-sosyal davranış-yaşam tarzını taklit etmek; modernleşme olarak değerlendi. Bu; mili kültürün birer unsuru olan kural-birikim-değerleri erozyona uğrattı, kültürel ve ahlaki yozlaşmayı getirdi.
Görsel Medyanın Küresel Sisteme Hizmet Etmesi
Günümüzde; toplumun kültürel hayatında, görselmedyanın önemli bir yeri var. Hal böyle iken görsel medyanın bazı program ve filim-dizi filimler dışında, milli kültür-ahlaka zarar verdiğini görüyoruz. Zira bu bireyin kötü karakter taklidini, gerçeği ile bağdaşmayan lüks hayata özlem duymasını, uyumsuz-uygunsuz davranış sergilemesini getirdi.
Bu tür programların çokluğu ise; TV sahibi-yöneticilerinin milli kültür formasyonundan yoksun oluşu, işin kolayına kaçma, izlenme rekoru peşinde koşma ya da kültürel emperyalizme hizmet etmek ile ilgilidir.
İnternette Kuralsızlık,Sosyal Medyada Kontrolsüzlük
Teknolojik gelişme, kural koymayı gerekli kılar. Zira tabiat boşluk kabul ermez.Aksi halde; bu,kuralsızlık ve kontrolsüzlüğü getirir. Milli kültür ahlaka değil, kültürsüzlük-kültürel emperyalizme hizmet eder,ruhi dengesizlik ve istismarı doğurur.
İç Göç ve Kültürsüzleşme
1980’de; nüfusumuzun % 80’i köyde yaşar iken, bugün bu % 7’ye kadar düştü. Diğer bir ifade ile kısa sürede kırsal kesimden kentsel kesime yoğun bir göç yaşandı.Kent kültürü baskın olmaktan çıktı, kentler kültür aktarımı fonksiyonunu yitirdi. Bu, kültürel farklılaşma- gerilemeyi getirdi.
Dış Göç ve Kültürel Şok
Bizde; dış göç daha çok 1960-1973 döneminde, Batı Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz işçi aileleri ile oldu.
Gittikleri ülkenin kültürü ile uyuşmayan kültüre sahip olan bu kişiler, kültürel bir şok yaşadı,uyumda epey zorluk çektiler.
Bunlar; Türk kültürünün yayılmasına katkı sağlayacağı yerde,ilgisizlik nedeniyle iki arada bir derede kalarak, iki kuşak sonra kültürsüzleşme ve yozlaşma sonucu kısmen de olsa asimilasyonun kurbanı oldu.
Yabancı Göçmenler ve Kültür Karmaşası
Yabancılara vatandaşlık hakkı tanıma, yasa dışıgiriş, iç savaş nedeni ile Suriye’den yoğun göç alma; ülkemizdeki yabancı nüfusun önemli ölçüde artışını getirdi. Suriyelilerin;yoğun olduğu yerlerde, gettolarını oluşturması ise kültürel karmaşa-çatışmasını doğurdu.
Ekonomik Gelişim ve Değişim
Ekonomik gelişme; hem ihtiyaç çeşit-çokluğunu, hem de lüks yaşamı getirdi. Bu; ihtiyaç-konfor farkı fazlaca olmayan, zengin-fakirin birlikte yaşadığı toplulukta bir ayrılığı doğurdu. Fakirler bulunduğu muhitte kalırken, zenginler konforu sunan muhite ya da toplumla ilişkisi kesik sitelere taşındı. Bu da kültürel ve ahlaki bir farklılaşmayı getirdi.
İdollerin Yerini Fenomenlerin Alması
Bizde; dün olduğu gibi, bugünde sözlü kültür hâkim. Okumayı fazlaca sevmememiz de bunun nedenidir.
Eskiden; aile, çevre ve toplumda örnek alınan-hayranlık duyulan bilge kişiler vardı. Bugün ise;yok denmese de çok az. O’nun yerini kime ve neye hizmet ettiği belli olmayan,“fenomen”denen kişiler aldı. Hayal kırıklığı ve“her şeyi bilen bilmediğini bilmeyen”bir kişiliğin ortaya çıkışı ise bunun nedenidir.
Kültürel ve Ahlaki Yozlaşmanın Birey-Aile-Topluma Etkisi
Bireyde; bencil, çıkarcı, hırs-ihtiraslı, kuralsız, Batı hayranı-taklitçisi, yüksek gelir grubunun yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışan, lüks-marka düşkünü, bilgisayar-cep telefonu takıntılı, gerçek dünyadan uzak sanal âlemde yaşayan, asosyal, yalnız, yalnızlığını gidermede evcil hayvan beslemede arayan bir ruh hali-tutum-davranışı doğurdu.
Ailede, düzen-görev-disiplini bozdu. Ailenin değil, ebeveynlerin ya da çocukların çıkarını öne çıkardı. Birlik beraberliğini sağlayan fedakârlık-dayanışmaya darbe burdu. Bu; aile içi şiddeti, boşanmayı, evlilik dışı yaşam veçocuğu, çocuğun ruh halinin bozulmasını, evden kaçmayı, aileden kopuk yalnız yaşamayı, sokakta kalmayı, boşlukta hissetmeyi, çareyi alkol uyuşturucu gibi zararlı maddede aramayı, suça yönelmeyi, suç çetelerinin bir elemanı olmayıgetirdi.
Toplumda,düzen-görev-disiplinibozdu. Halkı neden-nasıl hareket edeceği belli olmayan bir yığına dönüştürdü. Toplumsal fedakârlık- dayanışmadan kaynaklı vatanseverliğe, millet-devlet bilincini veren aidiyet-his-heyecanadarbe vurdu. Ülkeden terki, Batı ülkesinin birinin vatandaşı olmayı, kazancını oraya transferini özendirdi. Yalnız, evlilik dışı yaşama, çocuk sahibi olma, cinsel sapkınlığı yaygınlaştırdı. Etnik-mezhebi-sınıfsal farkı derinleştirdi. Siyasi-ekonomik ve bilimsel yozlaşmayı doğurdu. Başıboşsokak çetelerinin ortaya çıkışını, çocuk suç oranının artışını, nüfus azalışını getirdi. Halkı huzursuz-umutsuz ve mutsuz kıldı.
Milli Kültür-Sağlıklı Toplum-Devlet-Millet Korelasyonu
Milli kültür; hem sağlıklı toplum, hem de devlet ve milletin varlığının kaynağıdır.
Sağlıklı toplum; milli kültür ve ahlaki değerler ile donanımlı birey-ailelerden oluşan, huzurlu-umutlu-mutlu bir toplumdur.
Sağlıksız toplum; milli kültür ve ahlaki değerleri erozyona uğramış, huzursuz-umutsuz-mutsuz bir toplumdur. Böyle bir toplumda; önce milletin, sonra devletin varlığı tehlikeye girer.
Zira milli kültüryoksasağlıklı toplum, onun birer unsuru olan millet-devlet bilinci yoktur. Haliyle yozlaşmış toplumdan; bir millet-devlet var edilemez, var olan güçlü olamaz, varlığını koruyamaz.
Milli eğitim-öğretim olmadan; milli kültür korunamaz, geliştirilemez. Her ne kadar eğitim-öğretim aileden başlar, akraba-arkadaş-okul- sokak-askerlik-iş çevresi ile yaşam boyu devam ederse de bunun odak noktası okuldur.
Milli kültürü; korumak-kollamak ve geliştirmek, devletin başta gelen görevlerinden biridir. Bu; gelişigüzel, münferiden sınırlı alanda kalan faaliyetile yapılacak bir iş değildir. Haliyle milli düşünce-kadro-plan-programa dayalı, tüm kişi-kurumların katılımını sağlayan bir kültür politikasını gerekli kılar.

