Ali BADEMCİ
Bizler ülkücülüğün ilk kuşağız; saat ne kadar hızlı dönüyor, yıllar ne kadar çabuk geçiyor! Önümüzde ağabeylerimiz vardı, birçok defalar Turan’a gitmek için yola çıkmışlar lâkin Kars’tan geri dönmüşlerdir. Şimdi onlar Rahmet-i Rahman’a intikal ettiler. Bizlerle onlar arasında 1935-40 doğumlular var ki onların oldukça saylıları azaldı Biz ağabeylerimizden neler öğrendik biliyor musunuz? Sürekli olarak umut etmeyi! Bunu hayale yaklaştıranlar var ama doğrusu ümid etmekle hayal görmek, yani hayallenmek çok farkı şeylerdir! Tabii ağabeylerden öğrendiğimiz en önemli ikinci husus da sabırlı, metanetli, dayanaklı olmak, yani tam bir gönül insanı olarak tanınmaktır. Bu iki özellik Türkler’in dışında hiçbir milletin sosyolojisinde yoktur. Öyle sanıyorum ki gözle görülüp elle tutulmayan Umut ve Gönül kelimelerinin başka lisanlarda ifadesini bulan deyimler de mevcut değildir. Fakat bizim sözlü kültürümüz, yani şarkı ve türkülerimiz hep bunlar üzerinedir. Aşk ve Sevgi dediğimiz şeyler de bu hamurun ürünleridir. İşte ülkücülük de budur!
Bizim dünyamız bunlar üzerine kuruluydu; işte geldik işte gidiyoruz; baharı devirdik, yaz bile geçiyor! Çoktan hüzün mevsimindeyiz; ama hiç değişmedik; hep umutlarımızla yaşadık, dualarımızla Tanrı’ya yakardık! Öyle değil mi? “Yüce rabbim sen neslimizi tüketme, ona güç ve kuvvet ver, hidayet ihsan eyle, milletimizi doğrudan ayırma, zulm altında ezdirme, haram lokma nasip etme, güzel insanlarımızı koru, kadınlarımızı himaye et kötü yola düşürme, yiğitlerimizi zalim etme, inanç ve imandan ayırma.” şeklinde başlayıp devam eden dualarımız da bir dilek değil miydi? Bu dualar da bir umut ifadesi ve gönül çığrışmaları değil miydi? İşte ülkücülük budur!
Çocuklarınızın adı nedir? Alparslan, Tuğrul, Çağrı, Almıla, Umay! Neden bu isimleri koydunuz? Başka isim mi yoktu? İşte, ülkücülük buydu! Her bakımdan ve her yerde cemiyetin yanlışlıklarından uzak durmak, daima geçmişi hatırlayıp yad etmek, ne kadar güzeldir değil mi? Aynı zamanda bu isimlere sahip olmak, bu adların hakkını vermek gerekiyor. Giyimi ve kuşamı bozuk bir Asena adına rastlarsanız üzülmez misiniz? Can evinden vurulup da, yanmaz mısınız? İşte bu duygular ülkücülüktür.
Bizler gençliğimizde “Ülkücülüğümüz Pazar’a kadar değil mezara kadardır” derdik! Sözümüzde durduk, bu sözü gönüllerimize yazdık! İşte gidiyoruz, servet namına bir şeyimiz yok, hepimiz geçim sıkıntısı çekiyoruz!
Birçoğumuzun kefen parası da yok! Mezar yerlerimiz ayrılmamıştır, her kara toprak bize mekân değil midir? İster bir dağ başı olsun ister bir dere kenarı, ne fark eder? İşte ülkücülük budur!
Lakin umutlarımız var, mutlaka hayat devam ediyor ve kervan hareket halindedir. Mutlaka gece rahat uyuyacak şekilde davranış göstermeli insanları hedeflerimize kilitlemeliyiz! Elbette düşmanlık yapanlar, mukallidler, korkaklar, yalakalar bizden değildir! Biz ancak yine bize, özümüze kökümüze benzeriz! Varsın inad desinler, sevimsiz görsünler, çamur atsınlar ne çıkar? Hiç altın yere düşmekle değer kaybeder mi? İşte ülkücülük budur!
Yarını mutlaka düşüneceğiz, hesabımızı ona göre yapacağız! İsterse hedef küçük olsun, küçük kalsın ne çıkar? Fakat bir gün o hedefin büyüyeceğine ve herkesin büyük düşünmek zorunda kalacağına iman ediniz! Günahı olan kardeşimizi Allah islâh etsin! Bize sevap kazanan yiğit gerek! Küçülmeden büyümek mümkün değildir. Elbette büyümeye, daha fazla büyümeye ihtiyacımız var! Bunu arzu etmek bile yeterlidir! Herşey nasip meselesidir ve Tanrı’nın inkâr edilemez bir alın yazgısı vardır! İşte ülkücülük budur!
En güzel duygu bir ve beraber olmaktır.
Sağlıcakla kalın.