Hüseyin HATIL
2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayan ve bütün Arap dünyasında kendini hissettiren, diktatörleri deviren Batı rüzgârıydı Arap baharı. Ve ben daha o günlerde (2011 yılının başında) yazmıştım; “gelecek bir Türk Zemherisine gebedir” diye.
Yadsınamaz bir gerçektir ki; Gayr-ı resmi güneş ile kendini aydınlatmak isteyenler elbet bir gün karanlıkta kalacaktır.
Evet, Irak’la başlayan Batının kanlı Ortadoğu projesi Tunus-Libya-Mısır-Suriye derken pisliğini ülkemize de bulaştırdı. Suriye topraklarında yapılan cerrahi operasyonun kanlı taşeronu IŞİD, silahını Türkiye’ye çevirdi.
Bir yanda canlı bombalarla kargaşa yaratan IŞİD tehdidi diğer yanda açılım süreciyle birlikte lojistiğini güçlendiren PKK’nın kahpe pusuları…
Dört tarafı ihanetle çevrili yara parçasıdır Anadolu. Ve ihanet; ister acizlik deyin ister iyi niyetin suiistimali, dışarıdan içeriye doğru bünyeyi kuşattı, yurdumun her yanından şehit haberleri gelmeye başladı.
Sokakta eşiyle-çocuğuyla gezen Binbaşı çapraz ateşe alınarak, bankadan para çeken astsubay arkadan kurşunlanarak, polislerimiz elleri-ayakları bağlanarak şehit edildi. Her birinin şahadeti ayrı bir kancık pusunun sonucuydu. Silahına davranmasına bile müsaade edilmeden, üstelik de çoluk çocuğunun gözü önünde can verdi yiğitlerimiz. Acımızı büyüten de biraz bu’dur.
Evet, her şehit haberinde evimiz ocağımız yıkılıyor, canımız acıyor, göğsümüzde sıkışmalar meydana geliyor, daralıyor, ağlıyor, kahrediyoruz.
Bütün bu acıya rağmen Türk Milleti; PKK’nın ülkemizi kan gölüne çevirdiği ilk günden itibaren ferasetini korudu, PKK’nın nesebi gayr-ı sahih bir it sürüsü olduğundan hareketle Türk-Kürt çatışması isteyenlerin heveslerini kursağında bıraktı, oyuna gelmedi, milli birlik ve dirliğini korumayı başardı.
Peki, şimdi ne yapılmalıdır?
Cennet Mekân Alparslan Türkeş, PKK’nın sokakları kan gölüne çevirdiği 90’lı yıllarda, terör örgütü ile pazarlık yapılması gerektiğini söyleyen sözde aydınların çıkışlarını “Eşkıya ile arabuluculuğa kalkışanlar, gün gelir o eşkıyanın kanında boğulurlar” sözüyle susturmuştur.
Şimdi yapılması gereken, terör örgütüyle gönül bağı kuranlarla, askere-polise yapılan kahpe saldıralı kınayacak kadar bile cesareti olmayanlarla, kan üzerinden siyaset yapanlarla sürdürülen açılım süreci sona erdirilmelidir.
Emperyalizmin kanlı çarkını kırmak, Türk zemherisine son vermek adına, bölücü tüm unsurlar temizlenene kadar silahlı mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir. Terör örgütü ile organik bağı tespit edilen sözde sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine son verilmeli, bölücü propaganda yapan kim varsa kanun önüne çıkarılmalıdır.
Bu uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bu yolda yürüyenlere, şehitlere, gazilere selam olsun…