ÜlkücüMilliyetçiTürkçüTürkeşÜlkü OcaklarıdövizakpchpmhpAhmet b.karabacakhasan külünk
DOLAR
27,2651
EURO
28,9127
ALTIN
1.673,32
BIST
8.304,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
26°C
İstanbul
26°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
24°C
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Az Bulutlu
24°C
Cumartesi Az Bulutlu
24°C
ÜÇ HİLAL'İN HİKAYESİ Ahmet B. Karabacak

Reyhanlı: Başbakan’a 20 Şubatta yazılan mektup

Reyhanlı: Başbakan’a 20 Şubatta yazılan mektup
14.05.2013
1.387
A+
A-

Milliyet Gazetesi’nden Ali Eyüboğlu, “Üç Ay Önce Uyardı Dinleyen Olmadı” başlığı ile;
“Reyhanlı’daki taziye çadırlarının birinde Reyhanlılardan biri, “Nur Ataç’ı dinleselerdi, bu felaket başımıza gelmezdi”  dedi…
Önce Nur Ataç’ın kim olduğunu sordum.
“Buranın en büyük çiftçisidir” dedi. Peki, ne dedi de yetkililer dinlemediler onu diye sorduğumda da, Başbakan’dan Vali’ye mektup yazdığını, Başbakan gereği için yazıyı Hatay Valisi’ne, Vali’nin de Reyhanlı Kaymakam’ına gönderidğini, Kaymakam’ın da Nur Ataç’ı makamına çağırıp, “Bizi niye şikayet ediyorsun Ankara’ya?” diye sitem ettiğini anlattı.

O saatten sonra Nur Ataç’ı arayıp, Başbakan’a yazdığı  mektubu görmeden dönemezdim Reyhanlı’dan. Yarım saat sonra Nur Ataç ile buluştuk. Babasının emekli orgeneral Nazmi Ataç, annesinin ise Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in yeğeni olduğunu anlatan İbrahim Nur Ataç’tan Başbakan’a gönderdiği mektubu rica ettim. Mektubu okuduktan sonra da Ataç’tan sonrasında yaşanan gelişmeleri anlatmasını istedim.” diyerek bir yazı kaleme aldı ve Nur Ataç’ın Şubar ayında yazdığı mektubu gündeme taşıdı.

İşte o mektup:

İŞTE NUR ATAÇ’IN 20 ŞUBAT’TA BAŞBAKAN’A YOLLADIĞI MEKTUP

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektupta önce kendini tanıtan, ardından Hatay ve Reyhanlı’yla olan bağını anlatan Nur Ataç’ın devamında yazdıkları ise şunlar:

“…Arz etmeye çalışacağımız husus, Hatay ve özellikle Reyhanlı’da yaşanmakta olan olayların artık son derecede rahatsızlık veren, onurları kıran, toplum için kalıcı yaralar açmaya başlayan  hale gelmiş olmasıdır. Yetkililerce mülteci ve misafir kardeşlerimiz diye nitelendirilen, kucaklanan, ama  nasıl ve hangi yoldan ne maksatla geldiği belli olmayan, hiçbir kural ve şart tanımayan, aynen kendi ülkesindeki alışkanlığı ile yaşayan, yavaş yavaş köylerimize ve daha da uzaklara doğru yayılmaya başlayan, tamamen başı boş, takip edilmesi ve tespit edilmesi mümkün olmayan yaklaşık 40.000 insana artık güvenlik güçlerinin de gücü yetmemektedir. Asker ve polis, her türlü güvenlik görevlisinin çaresizliği ve bıkkınlığı artık gözle görülmektedir.

Tedbirler çok yetersiz
Geçtiğimiz günlerde Cilvegözü’nde patlatılan bombanın nereden, kimler tarafından ne maksatla getirildiği gibi hususlar da önemli olmakla beraber, bizleri asıl ilgilendiren, buna benzer bir olayın daha yakınımızda kolaylıkla tekrarlanabilecek olmasıdır. Yaşanmakta olan şartlarla, olası benzer bir olayı önleyebilmek mümkün değildir. İlçemizde ve bölgede asayişsizlik en üst düzeye ulaşmıştır.

Gözlerimizin önünde yüz binlere varan rakamlarla yabancı paralar çanta ve poşetlerle bankalara getirilmekte, tekrar alınıp götürülmekte, Avrupa Ülkeleri plakalarını taşıyan araçların alınıp satıldığı açık pazarlar kurulmakta, gerçek olup olmadığı anlaşılamayan araç plakaları insanların ellerinde dolaşmakta, her köşede yasal olmayan alışverişler ve pazarlıklar yapılmaktadır.

Suriye’de yaşanmakta olan savaş şartlarının benzerleri, ülkemizde de giderek yaygınlaşmaktadır. Savaşmakta olan her iki gruptan insanların silahları ve diğer donanımları ile birlikte sınır tanımadan istediği zaman savaşmaya veya yağmalamaya gidip, istediğinde geri döndüğü, ülkemizde silah ve cephane temin edebildiği,  yaralıların ambulanslarımızla hastanelerimize getirilip tedavi edildiği, giriş ve çıkışların güvenlik güçlerimizin gözleri önünde veya bilgileri dahilinde gerçekleştiği gibi olaylar artık her yerde açıklıkla görülmekte ve konuşulmaktadır.

Bu şekilde yaşayan ve kim olduğu bilinmeyen, kontrol dışı, kayıtsız, hayatı hiçe sayan bir çok cahil insanın günün birinde ülkemizde her türlü illegal işlerde kullanılabileceğini düşünmek bile,  toplum içerisinde yaşayan korunmasız sade insanlara endişe vermektedir.

Bu serbestlik nerede var?
Böyle bir ortamda her türlü olayın gerçekleşebilmesi çok kolay ve doğaldır.

Asayişsizlik, illegal ticaret şartları, büyük tutarlardaki yabancı  para hareketleri, başıboş gezen yabancıların çokluğu ve bunların giderek çevreye yayılması ve herkesçe malum benzeri olaylar, Türkiye gibi onurlu, bölge lideri olmaya aday, bölgeye barış getirmeye çalışan bir ülkenin duyarlı vatandaşları olarak bizleri gelecek hakkında düşüncelere sevk etmektedir.

… Mülteciliğin ve misafirliğin,  mağdur olmuş halklara kucak açan başka medeni ülkelerde yaşanan kural ve şartlarla olabilmesi de mümkündür. Bizde görülen serbestiyet, imtiyaz,  başı boşluluk ve mütecavizlik hiçbir ülkede görülmemiştir.

Anlatmaya çalıştığımız, mevcut durumun sadece bir kısmıdır ve gözle görünenidir. Daha derinlere  inmek, yaşananları  daha açıklıkla dile getirebilmek de mümkündür. Kim nasıl düşünürse düşünsün, olayları nasıl değerlendirirse değerlendirsin, hiçbir siyasal düşünce, hiçbir çıkar, hiçbir art niyet olmadan olaylara bakıldığında, benim ve benim gibi düşünen, devletine saygısı olan duyarlı insanların değerlendirmeleri bu şekildedir.

Kontrol altında olsunlar
Olaylar tamamen anlatmaya çalıştığımız gibidir ve gerçektir. Daha uzunca bir süre ağırlaşarak devam edecek gibi görülmektedir. Süre uzadıkça ve olaylar arttıkça, tamir edilmesi de zorlaşmaktadır. Eğer amaç sadece iç savaş yüzünden mağdur olmuş  insanlara yardım eli uzatmaksa, en kısa zamanda ülkenin sınırlara daha uzak bölgelerinde kurulacak, belli kuralların geçerli olduğu kapalı kamplarda misafirleri ağırlamak, bu insanları sadece bu kamplarda kalmaya mecbur etmek, hem bizleri hem de devletimizi kötülüklerden koruyacaktır. Belki de böyle bir rejime razı olmayacak mülteciler tekrar memleketlerine döneceklerdir. Bu insanları bugünlerde kontrol ve kayıt altına alabilmek daha kolay gibidir.

Sayın Makam’a arz ettiklerimiz kesinlikle herhangi bir görevliden, kurumdan şikayet amacıyla değildir. İzlenmekte olan politikalar çerçevesinde yapılabilecek olanların yapıldığına inancımız sonsuzdur. Amacımız, bölgede yaşayan bir vatandaş olarak, yaşadığımız ortamı, endişelerimizi,  görüşlerimizi Devlet Terbiyemiz hudutları çerçevesinde duyurabilmektir.

Saygılarımla arz ederim.”

Bu mektup Milliyet gazetesinin 14.05.2013 tarihli sayısının 2. sayfasından alıntıdır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.