“27 Mayıs Çocukları”
Şükrü Alnıaçık
İki gün önce, Türkiye’nin “Siyasi Hayat Hikayesi“ni anlatırken bünyedeki “üç damar“dan bahsetmiş; yerdarlığından vücuttaki kanserli hücreleri ve damarları sarmalayan kitleleri yazmayı ertelemiştim. İşin bir de CHP damarı çevresinde kitleleşen “sol aktivistler” ve PKK tarafı vardır.
Atatürk’ün ölümünden sonra, halka tepeden bakma hastalığı olan jakobenizmi, İtalyan Faşizmiyle taçlandıran İnönü CHP’sinin Sosyalist Enternasyonale doğru yaptığı yolculuk orada bitmemiştir. CHP, “Açık Toplum” projesi için takiyyeci İslamcılara göre daha da elverişli bir taşeron alternatifidir.
PKK’nın, İsmet Paşa’nın “Gezi parkuru“nda Apo posterleriyle dolaşması bu yüzden sürpriz değildir. Çünkü oğul İnönü’nün ODTÜ’sü, Atatürk posterinden çok, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve Apo posteri görmüştür. Ayrıca Taksim’de “stant açan” PKK ve Asala dostu milliyetsiz sol örgütlerin tamamı, CHP’nin 1961 Anayasasıyla kazanıp; 70’lerde doğurduktan sonra sokağa saldığı “27 Mayıs çocukları“dır.
Menderes’e karşı olmanın haklılığını-haksızlığını tartışmak gereksiz; ancak Türk demokrasisine yapılan ilk balans ayarı olan “kanlı” 27 Mayıs darbesi, ilk on yılında Dev-Genç ve THKO’yu, ikinci on yılında da ayrı ayrı kullanılmaya elverişli 40 ayrı fraksiyonla aynı anda PKK’yı ortaya çıkarmıştır.
Düz mantıklı hedef, “sağ“ın parlamento üstünlüğünü “sol“un sokak üstünlüğüyle dengelemek; olmadı, “BAAS tipi bir devrimle” iktidara gelmektir.
Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş, işte bu oyunu fark ederek “sokağı” sola teslim etmemiş, Ülkücü hareketi, bir “demokrasi timi” gibi organize etmiş ve darbecilerin etnik azınlıklarla desteklenen “BAAS devrimi” arayışını boşa çıkarmıştır.
Demirel, Arvasi, Necip Fazıl gibi 60’ları iyi okuyanların, Başbuğu yere göğe sığdıramamalarının birinci sebebi budur. Merhum Muhsin Başkan ise Başbuğ’un bu özelliğini iyi okuyamamış ve bolca BAAS edebiyatı yaptığı halde Başbuğ’u terk ederek, Ülkücüleri bölmüş, milli güç kaybına sebep olmuştur.
1919’da Amerikan mandacısı, 1938’de İtalyan Faşisti, 1944’te Moskova Komünisti olan ve 3 Mayıs’ta Türkçülere işkence eden İnönücü damar, bugün, söylemlerinde Atatürk’ü kullanmaya devam etmekle birlikte ruhunu başat güçlere teslim etmekten çekinmeyecek bir siyasi oynaklığın temsilcisi haline gelmiştir.
Türkiye’de siyaset kurumunun, Atatürk’e duyulan milli vefaya yönelik bir tehdit haline gelmesinin sosyolojik nedeni, Atatürk’ün önce İnönü tarafından karikatürize edilerek entellektüel ve sosyal cazibeden yoksun bırakılması, sonra da CHP tarafından bir paravan olarak kullanılmasıdır.
Etnik sebeplerle daha millet bilincine ulaşmadan enternasyonal karakter kazanan CHP’deki derin sol, Milliyetçiliği, Tayyip Erdoğan’dan yıllar önce ayakları altına aldığı halde, sırf “İş Bankası nemalarından mahrum bırakılmamak” için Baykal öne çıkarılmış, CHP ismi geri alınmış ve biraz da oy kaygısıyla “Atatürk’ün partisi” gibi görünmeye devam edilmiştir.
Atatürk’ün bu kirli siyasete alet edilmesi ise önce Atatürk’le temsil edilen değerlerle savaşan Refah Partisi’ni yükseltmiş sonra da AKP’yi iktidara getirmiştir. CHP Solculuğu şimdi de yükselen liberal değerlere yelken açmış, “Obama’nın beyzbol sopası gibi” Tayyib’in üzerinde dolaşmaktadır.
CHP’nin Atatürkçülüğü samimiyetsiz, Milliyetçiliği sahte, Cumhuriyetçiliği sebatsız, Laikliği sorunludur.
2011’de Terör konusunda Atatürkçü bir çıkış yapan Bursa Milletvekili Onur Öymen, Parti Meclisince geri adım atmaya mahkum edilmiş ve cezalandırılmıştır. Ondan şikayetçi olan Seyit Rızacı Tunceli Milletvekilinin teröristlere “bizim çocuklar” dediği halde kılına zarar gelmemesi, Baykal’dan sonra CHP ruhunun tümüyle Ankara’dan “Dersim“‘e kaydığının bir göstergesidir. “Dersim’li” bir siyasi yapının dış destek görerek iktidar olma şansı ise “Ankara’lı“ya göre her zaman daha fazladır.
“CHP’ye çatmayın; asıl belâ Tayyip!..” Diyenleri duyar gibi oluyorum. Bu bir düz mantık saplantısıdır. Hayır Tayyib’i de Atatürk Türkiyesinin başına bela eden asıl düşman, AKP’den yıllar önce Atatürk’ü defalarca öldüren ve buna rağmen düşmanlarını Atatürk’ün askerleriyle korkutan CHP’dir.
CHP, muhafazakar seçmenden oy alamayacağı, dolayısıyla sandık yoluyla iktidar olamayacağı için de militan hareketlere girişmekte, bazı Ülkücülerin de MHP’den haksız beklentiler içine girmesine neden olmaktadır.
Sosyolojik açıdan bakıldığında AKP’nin sandıktaki tek alternatifi MHP’dir. Bu durum, AKP seçmenine CHP’den, İP’den, HEPAR’dan şundan bundan farklı davranmamız için yeterli bir sebeptir.
Hocaya hacıya, tesbihe türbana siyaset etmemek başka, sövüp saymak başka bir şeydir.
Türkiye’deki siyasi partiler içinde damarı bir olan ve seçim koalisyonu yapma ihtimali bulunan birbirine en yakın iki parti CHP ile BDP’dir.
CHP’nin 75 yıldır tecrübeyle gelişen “ilkesiz manevra yeteneği“nin CIA’dan gelen ve taşeronu AKP, manivelası PKK olan “Açık Toplum” operasyonuyla senteze girmesi halinde Taksim’de 27 Mayıs çocukları arasında gelişen “tehlikeli flört“ün, bir yıldırım nikahıyla sonuçlanması işten bike değildir. Esad’ın tahtını koruması ve ABD-İran sorununun barışçı yollardan çözülmesi halinde Yeni Ortadoğu projesinin CHP üzerinden yürütüleceğinden hiç şüphemiz yoktur.
Sağa karşı bazen sokağın sisini ve dumanını, bazen de askerin veya anarşistin namlusunu yöneltmekten çekinmeyen CHP’nin önce iktidarı ele geçirmek sonra da Türkiye’yi konfederalize etmek için BDP’yle seçim koalisyonuna gitme ihtimali de bir hayli fazladır.
Bunlar, Ulus’ta, Taksim’de “tankla gezmiş” 27 Mayıs çocuklarıdır. Taksimdeki “Çav Bella’ya” ritim tutan “tencereye ve tavaya” bir de bu gözle bakmakta fayda vardır.