![SARKACIN YÖNÜ – (SİLİVRİ NOTLARI VI.)](https://www.ulkucukadro.com/wp-content/uploads/2013/02/ulkucu-kadro-huseyinozbek.jpg)
SARKACIN YÖNÜ – (SİLİVRİ NOTLARI VI.)
İstanbul ve Marmara, sıcak ve nemli günler yaşıyor. Takvimlere göre 1 ile 8 Ağustos arası yılın en sıcak günlerini oluşturur. Ve o günlere “Eyyam-ı Bahur = En sıcak 8 gün” denir. Canlılar kuvvetten düşer, bir halsizlik, dermansızlık kendini gösterir; şarapların bile sirkeleştiği söylenir. Sevmediğim berbat günlerdir.
Şehir sanki boşalmış gibi. Şeker bayramında, Ağustos 2013’e rastlayan birinci gününde yazmak, çizmek ve konuşmak öyle zor geliyor ki. Daha üç gün önce 5 Ağustos 2013’ün sert, huzursuz, adaletin izlerinin bile yok olduğu, Anadolu insanının Silivri kapılarına dayandığı, semalarını sanki kış aylarının siyah bulutları ile kapladığı, sürekli şimşeklerin çaktığı kötü mü kötü günler geçirdik.
90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en büyük üç davasından biri olan “Ergenekon Davası”, 20 Ekim 2008’de başladı, 4 sene 10 ay 15 gün sürdü. Unutulmaz, derin yaralar açacak kararlara imza attı. 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi “suni, ispatlanmamış bir örgütün varlığını ve darbe teşebbüsü”nün olduğunu, bizlere, halka, anlatmaya inandırmaya çalıştı. 9’u ağırlaştırılmış olmak üzere 19’u müebbete, 48 sanığın tutukluluk hallerinin devamına, 17 kişinin tahliyesine, 13 kişi hakkında yakalama emri çıkarılmasına, 4 kişiye adli kontrol tedbirli ev hapsine karar verildi.
Silivri’ye, Balyoz ve Ergenekon davalarına gittiğimde sanıkların hal ve tavırlarına, anlayıp görebildiğim kadarıyla psikolojilerine, bakış ve davranışlarına dikkat ederdim ve de hep hüzünlenirdim. Bir de özellikle 13’üncü Ağır Ceza Heyeti Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese’ye, hakim Hüsnü Çalmuk’a, hakim Sedat Sami Haşıoğlu’na ve hakim Ercan Fırat’a dikkat kesilirdim. 7 Haziran 2013’te gene Ergenekon’un 311’İnci duruşmasında İlker Başbuğ’a karşı, Hasan Hüseyin Özese’nin takındığı tavır aklıma geldiğinde gözlerim yaşarır, unutamam. Başbuğ’un o günkü konuşmasının 48’inci dakikasında “Mahkemeye hesap sorar şekilde konuşmayın, kimse mahkemeye hesap soramaz” deyip duruşma salonundan önce dinleyicileri sonra da Başbuğ’a alkışlarla ve ayağa kalkarak saygı gösteren tutukluları salondan çıkarması, “Eyyam-ı Bahur”un bu kadar yakıcı – yıkıcı olacağı, daha önceden o günlerden esip gürleyerek kendini göstereceği belliymiş. Ama ne olursa olsun, gene de bu kadarı beklenmiyordu.
Ülkeyi yönetenlerden en azından sözlerinin arkasında durmaları, adil olmaları, bölmemeleri gerekir diye düşünüyorsunuz. Ergenekon Davası’nın kararları açıklandıktan sonra iktidar partisi ve hükümete yön gösteren, yönetimin fikri yapısını yansıtan kişilerden beklenmeyen açıklamalar geldi. Adeta, “oh olsun; iyi oldu!” der gibiydiler.
PUSUCU VE İNTİKAMCI
Başbakan Erdoğan’ın AKP Ankara Milletvekili ve siyasi baş danışmanı Yalçın Akdoğan partisinin sözcülüğünü yapan yandaş gazetedeki köşesinde, “Bu dava 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan süzülüp gelen bir müdahale ruhundan hesap sorulmasıdır… Bu dava ile devlet içine çöreklenen vesayetçi anlayışı tasviye ediliyor…” diyor iktidarın çok bilen adamı.
İşte başbakan bu ve bunun gibi danışmanların yönlendirmesine, yol göstermesine göre konuşuyor, ülkeyi yönettiğini söylüyor ve de atıp tutup, yağıp, gürlüyor. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede özel mahkemeler kurulup, siyasi iktidarın isteklerini yerine getirir sonra da kapatılır mı? Varsayımlarla, sahte belgelerle, yalancı şahitlerle, siyasi rakip değil, siyasi hasmı-düşmanı gördüğü, yıllara yaydığı intikam isteklerini icra edip sonra da o mahkemeleri lav eden bir ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi?
İktidar “pusucu ve intikamcı”dır. Halbuki demokrasi: “kurumlar ve kurallar” rejimidir.
***
Doğu ve Güneydoğuda artık Apo ve PKK bayrak ve posterleri serbest, hudutlar açık, eşkıya rahat girip çıkıyor. “Kandil-Ankara-İmralı/Yamuk Üçgenin Kenarları” törpülendi. TSK ve üst kadrosu iktidara karşı aşırı sessiz. Affedilmez, müebbet hapis suçlusu, T.C’ nin 26’ıncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ en büyük suçlu.
Ayan beyan görünüyor, iktidarın ağır topları mutlu. Yürekleri yağ bağladı. Ağır hareket eden, “olmayan adalet”in sarkacı sapıttı, ancak unutulmamalı her gecenin bir sabahı olduğu gibi sarkacın da karşı salınımı olacaktır. Adalete, bilhassa kulun adaletine hiç inanmayan ben bile o günün mutlaka geleceğini düşünüyorum.
Utanç verici bir takas, bir karşılaştırma olur mu? O yönde bir çalışma var mı? “Ey Abdullah Öcalan sabret, bekle! Balyoz ve Ergenekon sanıkları ile KCK, PKK ve katillerden oluşan bölücülerle paralele alınıp – eş görülüp bir genel af çıkabilir, bundan sen de yararlanacaksın” mı deniyor? Çevrede böyle bir hesabın yapıldığı izlenimi var.
Böyle bir düşünce, bu kadar sakil ve adi bir eşleşme binlerce yıllık Türk tarihine hiç yakışmayacak. Ha Arap’a uyar mı, onu sempatizanları kafalarını kaldırıp baktıklarında zaten görecekler.
Gene o berbat güne dönelim; 5 Ağustos 2013 saatler 15 00 gibi, hakim 321’inci duruşmanın son sayfalarını okuyor; o da ne! Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırılan, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi bombacısı, kız kardeşinin kızını- öz yeğenini pazarlamaktan sanık, savcı Zekeriya Öz ve polisin aynı isimle çağırdığı üç adlı – Osmanım – Gizli Tanık 9 – nüfus kâğıdına göre ise Osman Yıldırım’a mahkemenin tahliye kararı verdiği işitilince, koca Silivri Mahkeme salonunu adeta buz kesiyor. Bir an “Ne oluyor?” derken, müebbet hapis sanığı T.C’nin 26’ıncı Genel Kurmay Başkanı ayağa kalkıyor ve sessizce salonu terk ediyor. Zaten 8-9 dakika sonrada kararın okunması son buluyor. Sarkaç yönünü şaşırmazca, demokrasi dışına çıkılmazsa, bunun geri dönüşü mutlaka olacak.
ZİNDANLARDA ÖMÜRLERİNİ TÜKETECEKLER
Bu dava burada bitmedi, daha diğer safhaları da olacak; mesela 10 ay içinde Yargıtay’a gidilecek, olmadı Anayasa Mahkemesi var, o da gerçeği göremedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile son nokta konacak. Ne olursa, nasıl olursa, kim ne derse desin; bu çoğunluğunu askerlerin oluşturduğu Ergenekon Davası veya insan kıyımlarından, yıllar içinde hapishanelerde ölenler olacak.
Böyle adalet, böyle iktidar, böyle dindarlık olur mu? Özetle yaşananlar “pusu ve intikam” kokmaktadır.
Ergenekon sanığı emekli asker Oktay Yıldırım’ın serzenişi nasılda girdap gibi oyucu, yaralayıcı: “…İçimi bu karar acıtmıyor, benim içimi esas acıtan şey Güneydoğu’da PKK’nın üzerinde uçamayan helikopterlerin sabahtan beri Silivri semalarında bizim üzerimizde uçması, ben buna dayanamıyorum.”
Sarkacın yönü, gerçekleşmemiş ve ispatlanmamış darbe planları, gizli tanıklar, demokrasilerde olmayan özel mahkemelerle tek yönde hareket etti, ettirildi. Bu sarkaç mutlaka o yöndeki zorlama devrini tamamlayıp normale dönecek. Şimdiki hayatları karartılan o insanların belki bazıları ve belki de hepsi ömürlerini zindanlarda tüketecekler; yaşayabilenler sarkacın normal yönde adil, evrensel insan haklarına göre oluşacak sonucu görürler mi kim bilir? Adaletin bu mu dünya?
http://www.baburhuseyinozbek.com