
Ergun KAFTANCI
İKTİDAR halka hizmet için vardır değil mi…
Öyledir ama burası Türkiye, Erdoğan’ın Türkiye’si; burada öyle değildir…
Şöyledir…
Bizde iktidar ayrıştırma usulüyle yani, “Benim polisim, benim savcım, benim yargıcım, benim kız öğrencim, benim esnafım, benim tüccarım, benim halkım”diye insanları aidiyet açısından kümeleştirmek suretiyle kendisine hizmet zorunda bırakıyor.
Kısacası iktidar halkın değil, halk iktidarın hizmetkârıdır…
Atatürk’ten önce böyleydi, Atatürk bunu tersine çevirdi, devleti yönetenleri halkın hizmetkârı yaptı…
Öyledir ama burası Türkiye, Erdoğan’ın Türkiye’si; burada öyle değildir…
Şöyledir…
Bizde iktidar ayrıştırma usulüyle yani, “Benim polisim, benim savcım, benim yargıcım, benim kız öğrencim, benim esnafım, benim tüccarım, benim halkım”diye insanları aidiyet açısından kümeleştirmek suretiyle kendisine hizmet zorunda bırakıyor.
Kısacası iktidar halkın değil, halk iktidarın hizmetkârıdır…
Atatürk’ten önce böyleydi, Atatürk bunu tersine çevirdi, devleti yönetenleri halkın hizmetkârı yaptı…
Sonrası…
Vefatını fırsat bilenler yeniden eski anlayışa sarıldı; o gün bugün iktidar halkın değil, halk hâlâ iktidarın hizmetkârı…
* * *
BUNU kanıtlayan o kadar çok olay var ki, birinden bahsedelim…
Dikkat etmiş olmalısınız; polise saldıranlar kısa sürede bulunup yakalanıyor ama yurttaşa saldıran polisler o kadar aramaya rağmen nedense bulunamıyor…
Ya da teşhir yoluyla bulunsun diye sıralanan memurlar arasında, asıl failler yer almıyor, benzerleri rol model yapılıyor…
Polise saldıranlar bütün olanaklar kullanılarak aranıp bulunurken, gençlere orantısız güç diye adlandırılan her türlü enstrümanla (!) saldıranlar ortaya çıkarılmıyor…
Eskiden el çabukluğu yapılırdı; fail polisin olay günü orada olmadığı, kent dışında ya da izinli olarak memleketine gittiği düzmece belgelerle gözümüzün içine sokularak korunur ve kollanırdı, bugün nasıl yapıyorlar, onu bilemiyorum…
Devlet ve onu güncel bilgiler yöneten siyasal iradeyle o iradeyi ayakta tutan güçler halka hizmet etmedikleri gibi, insanları cezalandırmak için de ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar…
* * *
ŞAYET Bezm-i Âlem Valde Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım dinden çıkarak yani yalan söyleyerek “Gezici” lerin camide içki içtiği iddialarını doğrulasaydı Diyanet tarafından küçücük bir beldeye sürgün edilmeyecekti…
* * *
BUNU kanıtlayan o kadar çok olay var ki, birinden bahsedelim…
Dikkat etmiş olmalısınız; polise saldıranlar kısa sürede bulunup yakalanıyor ama yurttaşa saldıran polisler o kadar aramaya rağmen nedense bulunamıyor…
Ya da teşhir yoluyla bulunsun diye sıralanan memurlar arasında, asıl failler yer almıyor, benzerleri rol model yapılıyor…
Polise saldıranlar bütün olanaklar kullanılarak aranıp bulunurken, gençlere orantısız güç diye adlandırılan her türlü enstrümanla (!) saldıranlar ortaya çıkarılmıyor…
Eskiden el çabukluğu yapılırdı; fail polisin olay günü orada olmadığı, kent dışında ya da izinli olarak memleketine gittiği düzmece belgelerle gözümüzün içine sokularak korunur ve kollanırdı, bugün nasıl yapıyorlar, onu bilemiyorum…
Devlet ve onu güncel bilgiler yöneten siyasal iradeyle o iradeyi ayakta tutan güçler halka hizmet etmedikleri gibi, insanları cezalandırmak için de ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar…
* * *
ŞAYET Bezm-i Âlem Valde Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım dinden çıkarak yani yalan söyleyerek “Gezici” lerin camide içki içtiği iddialarını doğrulasaydı Diyanet tarafından küçücük bir beldeye sürgün edilmeyecekti…
Allah’tan korktu ve doğruyu söyleyerek siyasal iradeye hizmet vermedi.
Yallah sürgüne…
Keza aynı caminin imamı Halil Necipoğlu da yalan söyleyemedi ve Allah’a sığındı; vay sen misin söylemeyen onu da görevden aldılar, kim bilir nereye sürdüler…
Ya Beyoğlu Müftüsü, çağdaş din adamı Recai Albayrak?
Mesai arkadaşlarını yalan ifadeye zorlamadığı için o da sürgün; Allah’tan Sibirya bizim değil, Rusya’nın; olsaydı adama “İstikamet Sibirya, marş marş…” derlerdi…
Bizde siyasal iradeye hizmet etmeyenin başına en kolay, işte bu tür ya da benzeri belalar geliyor…
* * *
DEVLET kurumları ve siyasal irade, halka hizmet vermekle yükümlü mü, değil mi, şimdi de o tartışılıyor…
Keza halkın ve bu kurumlarla ilişkili olanların hizmete dayalı böyle bir görevleri var mı yok mu, o da tartışma konusu…
Bu tür tartışmalara ışık tutacak davranış ise TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin‘den geldi. Koruma polisinin verdiği hizmeti takdir ederek adamı TRT Bölge Müdürü sıfatıyla maaşa bağladı.
Polis, hem koruma hizmetini yerine getiriyor, hem TRT Müdürlüğü görevini. Çifte maaş alıyor, keyfine diyecek yok…
Eeee burası Türkiye…
Eskiden böyle diyerek kinayeli lâf edenlere kızardım, şimdi kızmıyorum…
Ülkeyi tanınmaz hale getirenlere bozulmaktan başka bir şey de yapamıyorum…