Babür Hüseyin ÖZBEK
Umudunuz var mı? İyimserlikler devam mı ediyor? Yoksa yerini karamsarlığa, kutuplaşmaya, cepheleşmeye mi terk edecek veya etme eğiliminde? Gayet tabii iktidarlar hep iyi yaptığını söyleyecek, muhalefet ise hataları işaret edecek. Ancak gerçek ne? Türkiye bir yerlere savrulmaya, geleceği ipotek altına alınmaya, bir gölgesinde kontrolü bilerek veya bilmeyerek kaybetmeye doğru gittiğini idrak edemiyor. İstemeden bu yöne, o mecraya girdiğini düşünüyorum. Aksi hâlde yapılan ülke topraklarını terk etmek anlamına gelir ki, buna “ihanet” denir.
Taraf tutmak, başkasının kabından yiyip içmek, onun dümen suyunu takip etmek mecburiyetinde değiliz. Güneyimizdeki Suriye iç savaşı devam ederken, RTE İktidarı ABD taahhütleri ile kendini bağladı. Adeta kraldan çok kralcı oldu.
Yalnız kalmak, halk dilinde “şapa oturmak” nedir gördüler. Güdümlü politika ile demokrasi dışı idare edilen, adına Amerikan dış politikasında “Gönüllüler Koalisyonu” olarak adlandırılan, payanda görevi yapan üç ülke: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye. Yalnız kaldık. Ne etkileri var, ne sözleri geçiyor.
Siz RTE İktidarı; neden krallıkla yönetilen, halkına hiçbir şey sorulmayan, Suriye ile hududu olmayan, totaliter yönetimlerle aynı kefede yer aldınız?
Kontrollü, bağımsız, kendi menfaatlerini ön planda tutan İngiltere, Amerika, Fransa hükümetleri gibi yapıp TBMM’ne bilgi verip yeniden yetki alsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Parlamento sadece ihtiyaç duyduğunuzda müracaat ettiğiniz, göstermelik bir devlet kurumu mu?
Hayır, öyle olmadı; ülkeyi yönettiğini iddia eden iktidar, Suriye’yi vurup dağıtabileceğini her türlü işbirliğine hazır olduğunu, hem yazılı hem sözlü kamuoyuna taahhüt etti. Sonuç: hüsran. Yer 14 Eylül 2013 Cenevre, oyunun iki baş aktörü üç gün görüşüp anlaştı. Müdahale yok. En azından ötelendi. Buyurun! Türk dış politikası için bu sonuç hüsran değil mi?
TÜRK DÜŞMANLIĞI BİRLEŞTİRİCİ ÇİMENTO OLACAK
Halk hareketlerinin ve milliyetçi dava sahibi uzun vade hamlelerin birleştirici çimentoları vardır. Arap dünyasında bu görevi birçok ülkede Amerikan düşmanlığı yaptı ve yapıyor. Görülen o ki RTE’nin düşüncesinin aksine uzun vadede Arap milliyetçiliğinin kesişme noktası, birleştirici çimentosu, “Türk düşmanlığı” olacak. Yaşayanlar bunları Kahire’de, Trablusgarp’ta, Bağdat’ta, Şam’da ve hatta seyrekte olsa Süveyş Kanalı’nın 90 deniz millik(168 km.) geçiş seyrinde ilerleyen, Türk bandıralı bir gemide yaratılan suni tersliklerde de görülüp, yaşanabilecek.
Dünya lideri olmak, dünyada sözü geçen ülkelerden olmak, büyük bir iddia; liderler ve onların vereceği doğru ve tutarlı kararlar gerçeklerle kesişirse ve başarı ile de taçlandırılırsa olur. Bizim Suudi Arabistan gibi ABD uydusu, şeriatla yönetilen, medeniyet çizgisinde barometre olan “kadın hakları” nda ki göstergelerde sıfırın işaret edildiği bir ülke ile aynı kefede ne işimiz var? Bilin ki, sizin şeriat istekli menfaatleriniz kesişebilir ama, biz biliyoruz ki uygulamalarınız Türk çıkarlarına aykırı bir dış politika oluşturuyor.
Bugün olmazsa yarın, Suriye ikiye, üçe ve belki de dörde bölünecek. Tekrar iç hesaplaşmalar, din eksenli menfaat vuruşmaları albaştan edecek.
Ola ki taraf tutalım veya tutmayalım, Suriye iç savaşına Türk müdahalesi, Türk askerinin huduttan içeri adım attığının duyulması bizi en kısa zamanda Arap batağına çekecek ve hiçbir fayda da sağlamayacaktır.
Diktatör, katil Esad kalır veya gider; o onların, Suriye’nin meselesi. Biz taraf olduğumuz taktirde Arap’ın hastalıklı iç mücadelesi zaten kendilerini seven ve hatta hayran Arap taraftarları ile Anadolu’yu saracak ve bizi bitirecektir. Sonrada 23 olan Arap ülke sayısına bizimde katılmamızla “24’üncü hastalıklı ülke” olacağız. Bu bir kurgu değil, olmamasını dilediğim ve şimdilik geciken bir emperyalist senaryo.
AMERİKAN VE RUS MENFAATLERİ
Suriye’de Rus menfaatleri Akdeniz’deki Taurus Deniz Üssü’ne odaklı. Bu hareket noktasını kaybetmemek için kuzey komşumuz Şam’a, Esad yönetimine tam destek veriyor. Asker, silah, para, uluslararası arenada dış politika desteği gibi. Her konuda arkasında duruyor, elini tutuyor. Esad’ın çevresine yerleştirdiği Rus danışmanlarla, Şam – Moskova hava hattındaki icraatları ile de kendini gösteriyor.
Amerika güçlü, akıllı, has müttefiki İsrail menfaatleri çizgisinde sapmadan ilerliyor. O istiyor ki has müttefikinin çevresinde güçlü, kontrol edemediği Arap ülkesi kalmasın. Şimdi sıra Suriye de; Şam ne kadar erirse, güçsüzleşirse, Tel Aviv’e diş gösteremeyecek hâle gelirse o kadar iyi olacak. İstiyor ki iç mücadele hep ABD kontrolüne yakın olsun. Bir daha Irak, Afganistan ve Vietnam örnekleri tekrar yaşanmasın. Kuzey Amerika kıtasına cephelerde ölmüş Amerikan asker cenazeleri gelmesin. Kapitalist sistemde hasara yol açmasın, tröstlerin para akışları tıkanmasın. Özetle sessizce görevini yerine getiren B.Obama zorlanmasın.
Dilemiyorum ama Türkiye – Suriye sınırı yeni bir Afganistan olmasın, gene dünyanın hastalıklı bölgesi Keşmir’e benzemesin.
Türk menfaatleri ülkemizin Suriye’ye müdahalesine, orada savaşa girmesine uygun değildir.
Arap dünyası baştan sona çalkantı, savaş ve göz yaşı ile inlemektedir. Biz bu meselede taraf olmamalıyız. Olsak da çözemeyiz, düşman kazanırız, yalnızlığa itiliriz.
Karada bir tek Mehmedimin, denizde bir tek palet’in şehit olmasına değmez.
İşte ABD dışişleri bakanı John Kerry ve Rus meslektaşı Sergey Lavrov Cenevre’de 6 maddelik bir ön taslakta anlaştılar. Bu yazıyı yazarken ajanslara bu haberler düşüyordu. Ya biz, bizim savaş çığırtkanlığımız, o olmadı ! Gene yalnız kaldık. İyi de oldu. O savaş çığırtkanlığı Türk menfaatlerine aykırı bilinçsiz bir RTE çıkışıydı. Arap için Türk askerinin bilinçsizce cepheye sürülmesi şimdilik kaydıyla durdu. Dilerim ki bundan sonrada aklı selim galip gelsin, fiili saldırı olmadıkça da benim Mehmedim oralara ayak basmasın.