İLERİ demokrasi ve açılım manzumesine kapılıp yol almaya çalışan iktidarın Türkiye’yi nasıl bir köksüz ve ruhsuz ülke haline getirdiğini hâlâ göremeyenler yüzünden, çektiğimiz maddi ve manevi ıstıraptan bir süre daha kurtulamayacağız…
Önümüzdeki tabloyu nasıl anlatacağımı bilemiyorum…
Facebook‘ta adını Baaddin imlasıyla yazan Bahattin adındaki kalemin saptamalarından biriyle anlatayım bari; Baaddin diyor ki:
– Arabaya Atatürk fotoğrafı asmak yasak ama rabia işareti asmak serbest…
– Ne Mutlu Türk’üm tabelası asmak yasak, kürtçe tabela asmak serbest…
– TC ve Cumhuriyet kelimeleri yasak, Güneydoğu’ya kürdistan demek serbest…
– İzinsiz Türk Bayrağı asmak yasak, örgüt ve apo paçavrası asmak serbest…
– Türk demek ırkçılık ve yasak; kürt demek demokrasi ve serbest…
Bu tabloya AKP saflarında siyasete bulaşmış profesör Yasin Aktay‘ın “Türk diye bir ırk yok, Türk bir sentezdir” tezi de eklenince, köksüz ve ruhsuz yapı iyice ortaya çıkmış oluyor…
Bilmem izliyor musunuz; iktidarın ve kanatları altına giren kişi ve kurumların izledikleri sosyal politikalarda temel tema, açılım safsatasının tezgâhlandığı günden itibaren hep milli değerlerden uzak ve enternasyonal değerlerle yoğrulmuş paragraf başları oldu…
Türklüğü inkâr…
Atatürk’e düşmanlık…
Cumhuriyete reddiye…
Laikliğe karşıtlık…
Milliyetçiliğe faşizm damgası vurmak…
Vatanı sahiplenenlere işgalci demek…
Hepsi, Aktay ve benzerlerinin tezgâhlarında üretiliyor ve AKP iktidarı tarafından yıkıcı malzeme olarak kullanılıyor.
Türk varlığına karşı cem’i cümlesinin kollarını sıvadığı aşikâr…
Şimdi kim Baaddin’in saptamasına yanlış diyebilir!
Yasin Aktay’ın hezeyandan ibaret bu iddiasına verilen yanıtlara geçmeden önce Aktay’a sormak isterim:
-Türk diye bir ırk yoksa sen hangi ırktansın, yani nasıl bir sentezden ibaretsin, anlat hele…
Ayrıca bir de sorum var; frenk, latin, cermen, slav, hindu, arap, roman, kürt filan birer ırk mıdır yoksa her biri ayrı sentez mi onu da anlatmalı…
Yellenir gibi iddiada bulunmak öyle kolay olmamalı!
Şimdi gelelim yeniden Aktay’a ve ona yanıt verenlerin söylediklerine; biri, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran. Taşkıran, Türk ırkı yok demenin tutarlı bir iddia olmadığını söyledikten sonra meselenin neden gündeme taşındığını da şu cümlesiyle açıklıyor:
– Bugün Atatürk, halkın gözünde itibarsızlaştırılmak isteniyor. Bu beyhude bir çabadır. Türkiye’de marjinal sayılabilecek küçük gruplar dışında Atatürk ve Cumhuriyet ile kimsenin derdi olmadığı açık. O zaman bugünkü siyasi kavganın sebebi nedir sorusu akla gelir. Bu kavganın sebebi daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha çok açılım ve barış söylemleriyle devletin temel niteliklerini değiştirmeye çalışanlarla, buna evet bunlar gereklidir ama bunlar bireysel temelde olmalı, etnik temelde bunları yaparsanız ülkeyi böler, parçalarsınızdiyenlerin mücadelesidir. Bu çok ciddi bir siyasi kavgadır…
Bir de eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu‘nun verdiği yanıtı okuyalım. Bugün Kayseri Milletvekili olan Halaçoğlu, Aktay’a şu yanıtı veriyor:
-AKP’li Yasin Aktay, Türk diye bir ırk olmadığını söylemiş. Belli ki kendisinin Türklükle alâkası yok. Ama asıl garip olanı, tarihi inkâr ettiği gibi dünya literatüründe binlerce kitap yazan kimseleri de inkâr etmiş oluyor. Kendisine Orhun Yazıtları’nı okumasını tavsiye ediyorum. Türk Tarih Kurumu da Türkçe olarak basmıştır, onu da okumasını tavsiye ediyorum. Bir de çıkardığım 6 ciltlik Anadolu’da Aşiretler kitabıma göz atsın.
Evet, bunu da yapsın ki Türk ırkı var mı yok mu öğrensin…
Öğrenmenin sonu yok ama profesörlüğün sonu var!
* * *
EYLEME katıldığı sırada başından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük‘ün katil zanlısı polis yine yargının karşısındaydı…
Önceki duruşmada olduğu gibi katil zanlısına polis arkadaşları, peruk ve gözlük takmıştı…
Sarısülük’ün avukatları bu duruma dikkat çekerek zanlının kimliğinin özellikle saklanmaya çalışıldığını söylediler, duruma şöyle itiraz ettiler:
-Sanığın gerçek sanık olduğunu nereden bilelim. Dosyada sanığın fotoğrafı ve kimliği bile yok. Sanık farklı bir TC numarası verdi. Oradaki sanığın gerçek sanık olup olmadığını bilmiyoruz. Fotoğrafını istiyoruz. Doğru kimlik tespiti yapılmıyor…
Böyle bir durumda insan şu sorunun yanıtını arıyor:
-Polis, bu suretle devleti mi, sanığı mı kollayıp koruyor…
Yoksa bir torbaya koyarak her ikisini birlikte mi…
Peki beri yanda merhum Sarısülük‘ün hakkını kim koruyacak?
Zanlının gerçek kimliğini saptamamakta, yanlış yurttaşlık numarasını kabul etmekte ve kamufle edilen suratı sanığın gerçek suratı saymakta ısrar edenler, yani yargılamayı yürütenler mi!
Evet demeyin, inanmıyorum…
Bu koşullarda adalet nasıl teessüs edecek onu düşünüyorum…
Türkiye’de polise güven, yargıya saygı ve inanç giderek zayıflıyorsa bunda yurttaşın zerre kadar dahli yoktur ama polisin de, savcının da, yargıçın da dahli vardır.
* * *
ERDOĞAN “Büyük devlet baskı yapmaz” diyor…
“Dayatma yapmaz” diyor…
“Assimile etmez” diyor…
“İnsanlara eşit mesafede durur” diyor…
“Herkesi kucaklar” diyor…
Biri çıkıp da “İyi de siz neden bunlara uymuyorsunuz” diye sorsa ne yanıt verecek…
“Biz devlet değiliz, partiyiz mi” diyecek…