
Üç Hilâl’in Kahramanları:
B i r T ü r k K ü l t ü r ü Â ş ı ğ ı
ÜNVER ORAL
Ahmet B. KARABACAK
Rahmetli, büyük idealist ve araştırmacı İhsan Hınçer’in vefatına kadar (1980) aralıksız yayınladığı Türk Kültür Araştırmaları Dergisi’ni ilk rastladığım 1962 yılından itibaren, kapanana kadar takip etmeğe çalıştım. İhsan Hınçer bu dergisi ile, devletin yapması gerektiği işi, kendisine pek el uzatılmamasına rağmen, büyük bir fedakârlıkla yıllarca sürdürdü. Türk kültürünün, Türkiye’mizdeki gelişmelerini, âdet ve geleneklerini, her bölgenin değişik olan düğünlerini, bayramlarını, kilim ve halılarındaki, kadınlarımızın örtündüğü yemeni ve başörtüleri ile çehizlerdeki desenlerin ne anlama geldiğini, eğlenceleri bu dergiden keyifle takip etmek bana çok şey öğretti. Böyle bir dergiyi yıllarca yayınlamak büyük bir idealistin işiydi elbette.

Ahmet B.KARABACAK
Ünlü İngiliz sanat tarihçisi Sir Herbert Read’ın çok uzun bir süre önce yayınlanmış Sanatın Anlamı diye bir kitabı var. Bu kitabı ilk okuduğum zaman, İngiliz, Fransız, antik Roma, Bizans, Yunan, İtalyan ve doğudan İran, Hint, Çin ve hattâ Japon sanatından bahsederken Türk sanatından hiç bahsetmemesine çok içerlemiştim. Sonra düşündüm: biz kendi sanatlarımıza gereği kadar önem veriyor muyuz? Buna evet demek elbette güç. Bir İhsan Hınçer bugün var mı? Peki, gayret edenlere bir el uzatılıyor mu? Buna da evet demek mümkün değil. Türk Karagöz ve kukla sanatının büyük isimlerinden Mazhar Baba diye tanınan Mazhar Gençkurt ile bir süre aynı binada oturduk. O, bizim üst katımızda, teras katta eşi ve kızı ile oturuyordu. Kendisi Türkiye’de ilk gölge sanatı derneğinin kurucularındandı. Ne büyük ekonomik sıkıntılarla boğuştuğunu, yoksulluk içinde vefat ettiğini çok yakından gördüm. Genç yıllarımızda, televizyonun daha ne olduğu bilinmediği yıllarda, halkın en büyük eğlencesi olan radyodan Muhittin Sevilen’in (Lâkabı: Hayali Küçük Ali) kendi özel anlatımı ile, Karagöz-Hacıvat skeçlerini severek dinlerdik. Bunlar hep şahsi gayretlerle yapılan çalışmalardı. Dr. Metin And’ın çalışmaları ve folklor konusundaki yazıları ve bir kitabı gibi…
Herkesin bildiği gibi, bir toplumun millet olabilmesi için sanatını ve kültürünü geliştirmesi ve ona sahip çıkması gerekir. Yoksa bir göçebe aşiret olarak yaşar ve kaybolursunuz. Binlerce yıllık dünya tarihi buna şahittir.
***
Ünver Oral 1937 yılında Tokat’ın Erbaa ilçesinde doğmuş. Tokat Erkek Sanat Enstitüsü’nü bitirdikten bir süre sonra ailesi ile İstanbul’a gelip, Beykoz’a yerleşmiş. Bir ara gemilerde çalışmış, askerlikten sonra iki yıl kadar bakkallık yapmış. Her halde arzu ettiği neticeyi alamayınca, oturduğu ilçede olan Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Sanayi Müessesesi’ne teknik adam olarak girmiş. Buradan 1983’de emekli oldu. Ben o dönemi biliyorum…

Ünver ORAL
Ünver bey ile 1965 yılında tanıştım. Bir gün elinde bir miktar gazete ile benim yayınevine geldi. Oturduk, sohbet ettik. Konuştukça onun çok donanımlı ve iddialı bir kişiliği olduğu ortaya çıkıyordu. Elindeki iki yapraklı, Yeşil Beykoz adlı gazeteleri, yazılarının tamamını kendisi yazarak, çıkarıyormuş. Birçok projelerinden de bahsetti. Bir arzusu da teşkilâtı bulunmayan Beykoz’da Parti’nin ilçesini kurmaktı. Gerçekten bir süre sonra orada ilçeyi, büyük bir gayretle, bulduğu arkadaşlarıyla teşkilâtlandırdı. Belki şimdi bu çalışma kolay gibi düşünülebilir. O yıllarda partiye bir üye bile bulmak mesele idi.
Yayınevine sık sık gelmeğe başlayan Ünver beyin folklor üzerine çalışmalar yaptığını öğrendim. Yunanlıların sahip çıkmağa çalıştıkları bizim gölge oyunumuz Karagöz-Hacıvat konusunda derin bilgileri vardı. O mu teklif etti, yoksa ben mi tam hatırlamıyorum. O sırada sahibi olduğum, partinin tek siyasî yayını Millî Hareket dergisinde Karagöz üzerine araştırma yazıları yayınlamağa karar verdik ve Ünver bey o konuda yazılar yazmağa başladı. Sonra daha başka konularda, meselâ o sırada başbakan Süleyman Demirel’in masonluğu deşifre olunca, masonluk üzerine de pek çok yazı yazdı.
Ünver Oral, çok okuyan, çok araştıran, çok çalışkan bir karaktere sahiptir. Okudukları elbette kendisini yazmağa yöneltiyordu. Fabrikada çalışırken başlayan bu yazma işleri, kısa zamanda bir tutku haline geldi. Birçok araştırma yazıları hazırladı. Bana ilk getirdiği araştırma Öp Karagözün Elini başlığını taşıyordu(1965) Sonra bunlar devam etti. 1976 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından basılan Ülkücü Ali çocuk romanı Ünver Oral’ı geniş bir çevreye tanıttı. Sonra tiyatro oyunları, senaryolar, folklor ve diğer konularla araştırma yazıları, derlemeler ve pek çok çocuk romanı ile çalışmaları devam etti.
Ünver bey sadece yazmıyordu. Karagöz’ü tanıtmak ve sevdirmek için okullarda, kendi kurduğu perdede, eşinin de yardımı ile gösteriler düzenliyor, bundan büyük bir keyif alıyordu. Sonraki yıllarda, hatırlıyorum, radyo ve televizyonlarda gösteriler ve tanıtıcı konuşmalar yaptı. Bilen bilir. Gölge oyunundaki o resimler deve derisine çizilerek boyanır. Fakat deve derisini bulmak, hele İstanbul’da imkânsız gibi bir şeydir. Ünver Oral yeni bir metot geliştirdi, bu resimleri bakalit üzerine çizerek aynı neticeyi aldı.
Ünver Oral hakkında bir araştırma yazısı yazan Mahmut Çetin bey yazısını, benim de tamamen katıldığım şu cümlelerle bitirmiş:
“Kültürü eski ve zengin olan toplumların, buna paralel olarak sanat ve edebiyatları da gelişerek özellik ve güzellikler kazanır, halk tiyatroları ortaya çıkar. Tiyatro, bir sanatlar demeti olarak güçlü bir millî kültürden kaynaklaşıyorsa daha zenginleşir, kendine özgü bir renk ve ruh kazanır. İşte Türk Halk (Gelenek) Tiyatrosu da bu çerçeve içinde doğmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Halk tiyatromuzun dalları Meddahlık, Ortaoyunu, Karagöz, Kukla, Köy ve Tuluat tiyatrosudur. Benzerleri içinde en eski, en zengin, en güzel ve en çok dala sahip olma durumundaki halk tiyatromuzun elbette temel özellikleri vardır. Güldürü ağırlıklıdır. Bir metne bağlı olmadan tuluat tekniği ile konu işlenir. İbiş bir ana karakter olarak kukla sanatımızda yer alır. Ünver Oral’ın geleneksel kukla tiyatromuzun oyunlarını kitaplaştırması önemli bir hizmet olmuştur.”
Ünver Oral, yaptıklarıyla övünmeyen, konuşurken tevazuun zirvesine ulaşan, sessiz, sakin yoluna hızla devam ediyor. Kitapları ve araştırmaları tekrar tekrar basılıyor. Sevgili dostuma nice verimli yıllar ve sağlıklı uzun ömürler diliyorum.