Bizi yönetenler, yönettiğini zannedenler bir kurgu içinde hareket ediyorlar. Tılsımları bozulursa şaşırıyor, afallıyor, saldırganlaşıyorlar. 17 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile 24 Aralık 2013’te adaletin askıya alınması, yarım yamalak – kör topal işleyen hukuk düzenini silkeledi, sarstı. Devam eden günlerde toplum bir çözüm beklentisine girdi. Hâlâ da bekliyor.
Zirvede, Çankaya’da oturan Cumhurbaşkanı A.Gül’den umudu olanlar vardı. Gidip uzun uzun görüştüler, basın ve televizyon kanalları vasıtasıyla halkı nafile yere beklentiye soktular. Oysa Sayın Gül geçmişte olduğu gibi, bugünde istenen varlığı gösteremedi. Her zaman olduğu gibi yapmacık, suni tebessümlerle, süslü basmakalıp; “ne şiş yansın, ne kebap” kabilinden dişe dokunan hiçbir çözüm üretmedi. Halbuki olaya el koyabilir, çözüm üretiminde yol gösterip, adil davranılmasını sağlayabilirdi.
Sosyal dengelerin bozuk olduğu bir toplumuz. Bakan ailelerine kadar uzanan yolsuzluk, rüşvet ve stop eden adalet mekanizması ile çağdaş olamayız.
Demek ki Türkiye geçmişte olduğu gibi, bundan sonrada bu tip krizlerde, bu Cumhurbaşkanı’nından bir şey beklememeli.
Sahte deliller üretildi, düzmece duruşmalar yapıldı; Fenerbahçe Orduevi’nin önüne kaç defa polis aracı geldi, televizyonların haber kanalları hangi amiralin, hangi generalin alınacağını acımadan, utanmadan 76 milyona kötüler gibi gösterdiler. Aradan zaman geçti, askere ait TSK’yı ilgilendiren konularda suskun kalan iktidar ve tayfası 17 Aralık 2013 kasırgasından sonra çarpılmış gibi irkildi. Kıs kıs güldüğü, uygulamasından memnun olduğu adalet sistemine can havliyle saldırdı. Çünkü gelişmeler bir çöküntü sarmalına gidiyordu.
Sistemin icrasını yönlendiren Başbakan Başdanışmanı, akıl hocası bile istemeden bu bir ”kumpas”dır, dedi. Yani o TSK mensupları hukuki olmayan yollarla tutuklandılar; bizim propaganda ve dayanak kelimelerimiz: “darbe ve türban” iflas etti, demek istiyordu.
İktidar zorda. Çok ciddi yolsuzluk ve rüşvet iddiaları var. Birisi temizlenmeden diğeri geliyor. İpi kopmuş tespih taneleri gibi halkın gözünün önüne dökülüp, saçılıyor. “Kötü gidiş ya durmalı, ya da durdurulmalı!” diye düşünüyor iktidarın ağa babaları. Bunun için yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıp, o yargıyı felç ediyor, işlemez hale sokuyorlar.
Geçmişte TSK’ya karşı yürütülen yıldırma – susturma harekatında AKP’nin yanında olan bazı etkili çevreler, şimdi yok. Onlara bu olanları anlatamıyor, ikna edemiyorlar.
Özünde, iktidar (AKP) – Cemaat çatışması, beklediklerinden daha zorlu bir safhaya girdi. RTE. iktidarı, yolsuzluklar konusunda yanlış ata oynarsa o satrancı kazanamaz. Fettullah Gülen Cemaati küresel bir harekettir, merkezi çıkış noktası, karar merci ABD’dir.Hoca bilerek veya bilmeden İslam’a değil, ABD menfaatlerine, Amerika’nın dünyadaki emperyalist çıkarlarına hizmet etmektedir.
Doğrudur, Cemaat’in çıkış noktası Anadolu’dur, ancak güçlü rüzgârlar rotayı değiştirmiş, Türk değerlerini yaralayarak, zarar verir pozisyona getirmiştir.
Alıcı gözü ile bakın, ABD ile AKP iktidarı arasında ki ilişkiler eski tadında ve sıcaklığında değil. Washington Türkiye’de İktidar – Cemaat çatışmasında sessiz görünse de, Gülen’e yakın durduğuna dair işaretler var.
Gezi Parkı “Taksim Direnişi”, Mısır’da İhvan’a yakın tutum, İsrail’e karşı tavır, Şanghay Platformu ile dirsek teması, Çin’den füze alımı…Bunların içinde Washington’un çizgisi ile kesişmeyen ve hatta ters düşen uygulamalar var.
Ülke iyi yönetilmiyor. Siz iktidar yetkililerinin yaptığı hatalar sonunda bizler, 76 milyon halk zarar görüyoruz. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bizde de bunun cezası sandıklarda kesilmeli.
2002’den beri iktidardasınız. 17 Aralık 2013’e kadar açık veya gizli ortağınız Gülen Cemaati’ ydi. İdealsiz, menfaat çemberi üzerinde hareket ediyordunuz; güçlenen zayıfı çember dışına itecekti. Sizin ki de o hesap, itişip kakışma şimdi Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yetkilerini budayıp, iktidara bağlı bir kurum haline getirmekle işe başladınız. Size uymayan, paralelinize girmeyen güvenlik personelini tarumar ettiniz.
Adalet Bakanı’nın HSYK’ya baskı yapmaması, etkisinin azaltılması düşünülürken işler tam tersine gelişti. Basına yansıdığı kadarı ile HSYK’da hangi üye, hangi kurulda görev yapacak bakan bilecek ve gene disiplin soruşturmaları yalnız Adalet Bakanı’nın iznine bağlanacak.
Daire başkanlarını ve başkan vekillerini Adalet Bakanı seçecek. Bunun halk dilindeki manası HSYK Adalet Bakanı’na, oradan da dolaylı olarak Başbakan’a bağlanacak. Beyler böyle adalet olur mu?
Yargıyı by-pass etmek, yok saymak; demokrasiyi katletmektir, onu yok saymaktır.
İnandığım, yazdığım ve ısrarla söylediğim sözümü tekrar ediyorum: adalete inanmam! Bugün 10 Ocak 2014, okuduğunuz yazıyı yazarken gazetelere yansıyan, ülkesini seven her insanın içini burkan bir haksızlık, bir utanç duvarının önümüzde durduğunu görüyoruz. Haziran 2011 seçimlerinde 8 milletvekili tutuklu olduklarından meclise girememişti. Geçtiğimiz sene 2’si, bir hafta öncede 5 BDP milletvekili yemin ederek TBMM’de tahsisli sandalyelerine oturdular.
Bu ülkeye şanla şerefle hizmet etmiş bir kahraman, bir milletvekili zindanlarda kaldı; Engin Alan. Ve bu gelişmelerden sonraki bir demeci ile duyanları, okuyanları yaraladı, kurşun gibi sözler etti: “Beni sorgulayan savcının gözünde nefret vardı, sanki düşman generaliydim” diyor, Sayın Engin Alan.
Dediğim gibi, adalete inanmam, ve böyle içinde bulunduğu toplum değerlerinden yoksun, bi- haber savcılar, hakimler de var. Bunlar nasıl T.C. vatandaşı, kime ve neye hizmet ediyorlar?
Doğrudur, yanlıştır, neresinden bakarsanız bakın burada çürümüşlüğün bir ifadesi var. Şöyle ki HSYK’nın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine atadığı, müteahhit Ali Ağaoğlu bağlantılı, ünlü Dubai seyyahı savcı Zekeriya Öz can havliyle kendini savunuyor. 17 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları’ndan sonra başbakan tarafından iki üst düzey hukukçunun kendisine gönderildiğini ve “Başbakandan özür dileyen bir mektup yaz” dediğini açıklıyor.
Haksızlık, yolsuzluk, rüşvet ve anti-demokratik uygulamalar sökün etti. Tespihin taneleri saçıldı. Bir haftadır Japonya, Singapur ve Malezya gezisinde olan başbakan 11 Ocak 2014’te havaalanına iner inmez bakın neler söyleyecek; biliyorum şaşıracaksınız, sanki biz bu ülkede yaşamıyoruz, kirli servetleri görmüyoruz! Bilal Erdoğan için mahkemece soruşturma/ tutuklama kararı verildi mi? Eğer verildi ise bu karar ne safhada?
Ne demeli! Doğruyu siz biliyorsunuz; para, ün, iktidar, aile ve çevresinin semirmesi… Bunlar nasıl, ne şekilde kazanılıyorsa…!