İÇİŞLERİ Bakanı Efkan Âlâ, son dönemde görevden alınan -ya da görev yerleri değiştirilen- polis sayısının binolduğunu açıkladı.
“Poliste kıyım yaptınız” diyenlere Bakan tarafından verilen yanıt bu.
İma ettiği ise şu:
-Topu topu bin polisin yeri değiştirildi, buna kıyım denir mi…
Soruya soruyla karşılık verelim:
-Kıyım denmez de ne denir?
Merak etmeyin buna da bir isim bulurlar!
* * *
Ortaklık yaptıkları cemaatle araları açılınca “Paralel devlet” deyimini bulmadılar mı?
O deyimle bu devletin (!) işlevinin neler olduğunu tarif etmediler mi; yapılanların ihanet, nifak, iktidarı ele geçirmek gibi, pis işler olduğunu iddia etmediler mi?
Bütün bu pis işlerin de cemaatçi polisler ve savcılar tarafınden üstlenildiğini alenen söylemediler mi?
Kim ne derse desin ülkede yaşanan kıyım, iktidarı saran ve Erdoğan’ı korkutan vehmin hayata yansımasıdır!
* * *
Boşuna polisi karalayıp “Bu, bir darbedir” deyip durmuyorlar ki…
Adamlardaki kafa şu:
-Polis iktidara kıyarsa, iktidar da polise kıyar!
Yani…
Etme, bulma dünyası!
Ülke işte bu denli sakim düşüncelerle yönetiliyor!
* * *
Pekiiii, polisi cemaate kim itti; bu pis işlerin tezgâhlandığı sırada kim sesini çıkarmadı ve içten içe destekledi bir de ona bakalım.
Telefon dinlemelerine, teknik takiplere, delil olmadığı halde tutuklamalara ses çıkarmayan kim?
Bütün melânetin tezgâhçısı Ukrayna’daki Yumruk Partisi mi, yoksa Victor Yanukoviç mi?
İkisi de değil…
İşine geldiğinde cemaatçi, gelmediğinde cemaat düşmanı olanlar, ayran içip işte böyle birbirlerine ters düştüler…
Bari sonları kötü olmasa…
* * *
Arınç “Gülen hocaefendi ile iki kez görüştüm” açıklaması yaptı…
Açıklamada yer alan net ikrar şöyle:
–Oy noktasında partimizi büyük ölçüde desteklediler. Başka partilere de oy verenler olmuştur ama büyük ölçüde biz, o arkadaşlarımızı yanımızda gördük. Biz de onların çalışmalarına destek verdik…
Buradaki “Biz” AKP, “Onlar” ise Cemaat!
Arınç, uzun süre aynı kaptan yediklerini de, bir iki veciz (!) cümleyle anlatmış oluyor!
* * *
12 yıldan beri AKP’ye destek veren cemaat mensuplarının bundan sonra da desteğini sürdüreceği inancını dile getiren Başbakan Yardımcımız, “11 yıldır elde ettiğimiz başarıları onlar da görmüştür” diyerek gönülleri okşadı ama artık herkesin kafasına ve gönlüne yerleşmiş olan “AKP’de hırsız var” kanaatini, halkın olduğu kadar cemaatçilerin kafalarından da silemedi…
HAİN YAKIŞTIRMASI BABADAN OĞULA
——————————
İKTİDARI eleştirenlerin artık yeni bir sıfatı var; hain!
Erdoğan, siyasal sözlüğe bu sözcüğü de soktu.
“Ülkenin gündemini başbakan olarak elbet de ben hazırlarım” diyerek onbir yıldan beri gündem yapan Başbakanımızın, siyasal literatüre yeni deyimler, sözcükler, değişik yapılanmaları ifade eden sıfatlar eklemesi dikkate değerdir.
Bu sıfatlar, Türkçeyi allak bullak da etse yandaş kafalar tarafından zenginleştirme sayılıyor ve yalama gazeteciler, etliye sütlüye dokunmayan siyasetçiler, soytarı durumuna düşen bilim adamları tarafından da kullanılıyor.
* * *
TÜRGEV malûm; Bilal Erdoğan ve kardeşleri tarafından kurulan bir vakıf…
Amacı, gençliğe ve eğitime hizmet etmek…
Cemaat gibi; o da hizmet amaçlı (!) faaliyet içinde…
Vakıf’tan bir açıklama geldi; son günlerde yapılan büyük bağışlara ilişkin bir açıklama.
Alındığı ileri sürülen kocaman yardımların aslı olmadığı ifade edildi…
Düşündüm; gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan bağışçıların listesindeki rakamlar asılsızsa, yani o paralar alınmadıysa kuruluş sermayesi 5 bin lira olan vakıf, senedinde yazılı hizmetleri nasıl yapabilir!
Demek ki vakıf “Lâf olsun torba dolsun” diye kurulmuş; para olmayınca da mensupları herhalde sabahtan akşama kadar oturmaktan başka bir şey yapmıyor!
* * *
Döneyim açıklamaya; şu cümledeki kokuyu alabiliyor musunuz?
Bence Tayyip Bey kokuyor; cümle şu:
– Vakfımıza bağışta bulunan hayırseverlere rüşvetçi yaftası yapıştırmaya çalışmak, vakıf kültürümüze, özellikle de bu aziz milletin yardımlaşma ve paylaşma duygularına açık bir saldırıdır. Hele ki bunun karşılığında devletin çeşitli kurumlarının ihalelerinin alındığı iftirasında bulunmak, en hafif ifadesi ile alçaklıktır.
Bitmedi, bir cümle daha var:
-Milletin duygularını istismar ederek, topladıkları yardımları kendi şahsi ve örgütsel çıkarları için kullanan, hatta uluslararası odakların maşalığını yaparak ülkesine ve milletine ihanet edenler elbette vakfımızın faaliyetlerinden rahatsız olacaklardır.
Demek ki üslûb da babadan oğula miras kalabiliyor…
Unutmadan; bu son cümledeki “Hainler” kim, mahdum bey bir de onu söyleseydi öğrenmiş olurduk!
PARALELLİK YARGIDA MI, EMNİYETTE Mİ
——————————
PARALEL devlet dedikleri oluşum, yargıda mı, emniyette mi hayat buldu anlaşılamıyor…
İkisinde de birbirinin benzeri kıyım yaşandı; o nedenle değerlendirme sürecinde insan ister istemez şaşırıyor…
Bu kurumlarda birbirine koşut kıyım yapıldığına bakarak karar verdim; iktidar ikisini de aynı arabaya koşmak suretiyle totaliter bir geleceğe adım atarken zorlanmayacağını hesaplamış anlaşılan.
* * *
Peş peşe çıkarılan baskıcı yasalar, hizaya sokucu yönetmelikler, el kol bağlayan genelgeler, HSYK’nın yenilenmesi (!), MİT Başkanı ile çalışanlara kol kanat gerecek değişiklikler yapılması yetmemiş ki, yasaya bir de basını eklediler.
Artık gazeteciler habercilik yaparken çok dikkatli olmak zorunda…
Kimse, MİT’e ilişkin ve onun izni olmadan bilgi, belge, görüntü, yorum filan yapmasın. Yapan muhabir, yayın yöneticisi, yayın sahibi, yazar, matbaacı, hep birlikte Yallah içeri; bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası kapıda!
Yargıda ve emniyette paralel devlet oluşmasını bu tavırlarıyla engellemeyi düşündükleri açık seçik belli.
Ama bu tavırların bir işe yaramadığı, paralel devlet benzeri yakıştırmaların dahi insanların pisliklere karşı çıkmasını engelleyemediği çok görüldü, son örnek Ukrayna!
Türkiye’yi içeride ve dışarıda oluşan kötü imajdan ancak “Sil baştan” kurtarır; yeni sayfa açılırsa, itibarlı, güvenilir, demokrat, çağdaş sıfatlarına yakışan ülke haline geliriz; yoksa, böyle karanlığa sürüklenir dururuz!
NEDEN HÂLÂ GEREĞİ YAPILMIYOR
——————————
GÖZ koydukları gazetenin sahibi değişsin diye oluşturulan havuza para fışkırtan iş adamlarından biri “İhaleleri alacağız, milletin a…n koyacağız” demişti ya, kimseden çıt çıkmadı.
Oysa herif hepimizin ama hepimizin yaşayan ya da vefat etmiş anamıza saldırdı.
Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız bu milletin mensupları değil mi!?
Peki neden bu terbiyesiz ve mütecaviz herif hakkında yasal olarak bir şey yapmıyoruz…
Şerefsiz saldırgan, savcıların, yargıçların, polislerin, kanaat önderlerinin, toplum mühendislerinin, iktidar mensuplarının muhterem analarını listenin dışında mı bıraktı…
Ülkeyi yönetenler “Benim anama sövmedi senin anana sövdü” diyorsa ne yapacağız; herifin terbiyesini bir başımıza mı vereceğiz!
Türkiye’de yasalar yok mu, mahkemeler yok mu; bu sinkafı ona yedirecek babayiğit yok mu!?
* * *
Bir de bu terbiyesiz herifin adını bağış yaptı diye, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde alkışlamışlar…
Yuh yani…
Alkışlatanlara da, alkışlayanlara da kocaman bir YUUUHHH!
Bu ülkede meğer meşrebi bozuk, sindirim organı geniş, beyni yalama ne çok tip varmış…