AÇIN sosyal medya terminallarini, milli bayramlarımızdan biri olan 23 Nisan günü, Ermeniler’e cemile olsun diye söylenen sözlere yani zikr-i cemile‘ye gösterilen tepkinin büyüklüğünü görün…
Bu çıkışla ne yapmak istediğimizi anlamak mümkün değil…
1915 olayları 1 haziran tarihinde yaşanmıştır, 24 Nisan tarihi de nereden çıkarılıyor!
* * *
Rus destekli Ermeni çeteleri beş yüzden fazla masum soydaşımızı kısa sürede şehit etmiştir.
Bu katliam elbet de karşılıksız bırakılmazdı; Ermeni çetelerin peşine düşüldü…
Çatışmalarda ölenler oldu, canını kurtaranlar Rusya’ya kaçtı…
İstanbul Hükûmeti de çetelere yardım eden Ermenileri tehcire tabi tuttu. 24 Nisan, tehcirin başlatıldığı tarih olabilir…
Zaten hazirandan itibaren ve 24 Nisan’a kadar geçen sürede Ermeniler’in çoğu gitti, azı Osmanlı topraklarında kaldı…
Devlet de onları ülkenin muhtelif yerlerinde ikamete mecbur bıraktı…
Bu yapılırken de hepsinin her türlü ihtiyacı devlet tarafından karşılandı.
Türk ve Türkiye düşmanı şom ağızların olup biteni soykırımı diye niteleyerek Hıristiyan dünyayı ayağa kaldırması kısaca ifade ettiğim bu tarihi olaya dayandırılıyor…
* * *
Devlet ve millet varlığına kast içerisinde olan hainlerin ihaneti elbet de karşılıksız bırakılmayacaktı…
Nitekim bırakılmadı da…
Başka bir ülkede 1915 olayının benzeri yaşansaydı, inanın biz ne yaptıysak o yapılırdı…
Günümüzde örnekleri var…
Bazı Afrika ülkelerinde kabile savaşlarını anımsayın; 21. Yüzyıl’da olmamıza rağmen oralarda hâlâ 1915 Ermeni saldırısına benzer saldırılar yapılıyor…
Ya Arap coğrafyasında?
Hainler, üzerinde yaşadıkları toprakların insanlarına ihanet etmekte birbirleriyle yarışıyor…
Arap ülkelerindeki canavarlığın mayası da ihanet…
Bazı milletler vardır ki damarlarında ihanet kanı dolaşır…
Bunların, bulundukları toprakların gerçek sahipleriyle iyi geçinmeleri için uslu oturmaları ve hainlik yapmamaları gerekir ama buna riayet etmezler…
Türkiye’de kalmayı yeğlemiş Ermeni yurttaşlarımızı devlete ve millete bağlı görmek ise hayli sevindirici.
* * *
23 Nisan günü telâşla yapılan o taziye Ermenistan’da da, dışarıda da alkışlarla karşılanmadı…
Ermeniler konuşmayı, “İnkârı yeniden ambalajladılar” cümlesiyle değerlendirdi…
Taziyede bulunmak da “Soykırımı yok” iddiamızı zerre kadar güçlendirmedi…
Havanda su döven bir dış politika anlayışımız olduğu sürece, dostluklar kuramayız; kurmak için attığımız her adım da düşmanlık olarak bize döner!
* * *
HADDİM değil belki; fakat bir yurttaş olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç‘ı kutlamak hakkım; bu hakkı kullanıyor, tebriklerimi sunuyorum…
Ekranda gördüm; Başkanın, Anayasa Mahkemesi’nin 52. Kuruluş Yıldönümü vesilesiyle yapacağı konuşma kitapçık haline getirilmişti, töreni katılanlara dağıtıldı…
Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil hemen herkes, konuşmayı dinlerken kitapçığa da göz atmadan duramadı. Çoğu da ayrılırken kitapçığı, herhalde tarihi belge niteliğinde bulmuş olmalı ki yanında götürdü.
………………………
O konuşmayı bu kritik günlerde yapılmış en yerinde çıkış olarak kabul etmek lazım…
Kılıç herkese hukuk dersi verdi; sadece hukuk dersi değil siyasal ahlâk dersi de…
Konuşmayı politik bulanlar var; hemen hepsi AKP’li…
Çünkü hedef onlardı…
Anayasa, mayası itibarıyla yani temelden siyasal içerikli bir hükümler manzumesidir. Dünyadaki bütün anayasalar da öyledir. Onun üzerinden ya da ona ilişkin konuşmalarda siyasetin varlığını hissedersiniz.
O itibarla Kılıç’ın konuşmasını “Yeni bir muhalefet doğuyor” şeklinde yorumlayan AKP’lilere katılmak mümkün değil.
Anayasa Mahkemesi’nin temel görevi zaten yanlış siyasal adımların atılmasını durdurmak ve insanları yasalara uygun adımlar atmaya sevk etmektir…
Mahkemenin tüzel kişiliğine bakıldığında heyetin şu ya da bu partiye farklı mesafelerde durmadığı, her siyasal anlayışı aynı düzlemde seyrettiğini görürsünüz…
Peki bu konuşmadan neden AKP’liler rahatsız oldu…
Kılıç’ın dikkatlere sunduğu bütün çarpıklıklar, iktidar tarafından üstlenilen hukuk dışı işlerin yapılmasından kaynaklanıyor…
Kılıç onları saydı ama ben yersizlikten ele alamıyor ve tadat edemiyorum…
İnternette konuşmanın tam metnini bulabilirsiniz…
* * *
Yalnız şu kadarını söyleyim; AKP iktidarı yakında AYM’yi de hasım ilan edebilir…
İşaretler gelmeye başladı; dar bölge usulüyle seçim yapmak ve AKP gurbunu anayasayı değiştirebilecek sayısal güce kavuşturmak, hedef olarak seçildi.
Anayasayı değiştirip Mahkemesi’ni de tarihe gömmek isteyebilirler…
Yasama ve yürütme erklerine yargıyı kolayca ekleyebilmenin şimdilik görünen tek yolu bu…
Özetle ifade edeyim; hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını siyasallaştıran AKP iktidarı, arka bahçesini çapalayarak yeni yargı yetiştirmeye kalktı ama diktiği fidanlar tutmadı, yeşermedi…