BU defa Kütahya Emniyeti’nde deprem yaşandı. Bir kısım müdür ve memurun görev yerleri değiştirildi, bir ikisi merkeze alındı.
“Gerekçe ne” diye soruyorsunuz, “Emniyet Teşkilâtındaki değişikliklerde gerekçe olmaz” diyorlar.
Olmaz mı, aranmaz mı?
Yani “Birilerinin aklına teşkilâtta değişiklik yapmak düşerse yapar ama gerekçe ortaya koymaz” mı demek istiyorlar…
Herhalde…
Ancak herkes biliyor ki emniyete de, yargıya da kıran girmesinin tek nedeni AKP’nin, eski ortağı cemaatle arasının tamamen açılmış olması. İktidar bu iki kurumda, yığınla cemaatçi olduğu vehminden kendisini kurtarabilmiş değil. Neredeyse kendi gölgesinden bile cemaatçi diye kuşku duyacak…
Yargıda yaptıkları kıyımda da aynı vehim yatıyor; akıllarına takmışlar bir kere, emniyette olduğu gibi yargıda da cemaatçiler var…
Ufaktan onları da tasfiye ediyorlar.
İşin en acı tarafını söyleyim; her sefer kurunun yanında yaş da yanıyor; olan da hiçbir gruba mensup olmayan ve bir kenarda görevini yapanlara oluyor…
Bürokrasi hiçbir dönemde bugünkü gibi tırpanlamaya maruz kalmadı; bu iktidar başından beri, siyasal iradeye biat etmeyen bürokratları saptıyor ve yerlerine kendi adamlarıın getiriyor.
Korkunç bir kıyım!
Daha dün Türk Hava Yolları yönetimine iki yeni isim soktular, ikisi de AKP koridorundan geçip gelme…
Biri erkek, diğeri tesettürlü bir avukat, hem da Başbakan’a RTE patentini alan kadın…
Üzerlerine giderseniz partizanlık yapmadıklarını söylerler ama sıra atamalara gelince AKP koridorundan geçmeyenleri devlet kadrolarına yerleştirmezler…
………………………… ..
Dört bir yanınıza bakınız; en büyük sıkıntımız insan malzemesi değil mi!
Bence insan malzemesi…
Bu malzeme giderek yozlaştığı için toplum da anatomik eğrilmelere, yamulmalara, çirkinleşmeye maruz kalıyor. Bütün uygunsuz ve sevimsiz, hatta acı veren sonuçlar bu yozlaşmanın eseridir.
Bu gelişmeye “Özünden kopmak” denir, o kopmayı da tez elden durdurmak gerekir!!!
* * *
TRT tamamen iktidarın borazanı oldu.
Bu kurumda da cemaatçiler vardı, çoğu uzaklaştırıldı.
İsmi lâzım değil, TRT’de çalışan bir arkadaşımız “Büyük başlar temizlendi, kalanlara şimdilik dokunan yok” diye müjde (!) verdi. Bugün yarın kalanlara da dokunabilirler; malûm erenlerin (!) sağı solu belli olmaz derler ya…
Bir borazan da Anadolu Ajansı…
Ajans yönetimi, iktidar lehine haber üretmek ve AKP’nin propagandasını yapmak için yılda tam 257 milyon lira harcamış. Bu paranın tamamı devlet tarafından verilmiş. O paraya devletin parası niteliğini, bildiğiniz gibi yurttaşların verdikleri vergiler sağlıyor. Yani AA halkın parasını kullanmış; AKP’ye yaranmak için o muazzam yekûnu çarçur etmekten utanmamış, sıkılmamışlar…
Dikkatinizi çekerim, 257 milyon lira eski parayla 257 TRİLYON’dur, partizanlık uğruna yapılan israfa bakın!
Ne muazzam!
* * *
Çok kimsenin gözünden kaçmış olabilir. Cumhurbaşkanı Gül, Twitter‘in Anayasa Mahkemesi tarafından açılmasına Başbakan gibi bakmadığını gösterdi.
Başbakan’ın “Saygı duymuyorum” sözlerine karşı söylediği şu sözler çok anlamlı:
–Benim için sürpriz değil. Benim söylediğim şeylerdi. Yeni çıkan internet yasasının amacı zaten bütünü kapatmamak, sadece URL denilen o sayfayı kapatmaktı. Ama iki gereksiz müdahale oldu; onları düzeltmelerini istedim, düzelttiler. Önemli olan Anayasa Mahkemesi’nin oybirliğiyle aldığı karar. Sonunda hukukun üstünlüğü bu memlekette de ispatlanır. En yüce mahkeme, Anayasa Mahkemesi bir zamanlar siyasi kararlar verirdi. Artık evrensel hukuku esas alarak karar veriyorlar. Bu, mahkemeye güveni artırır. Benim çok gurur duyduğum bir olaydır.
Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken aday tahmini yapacaklara yardımcı olmak için Gül‘ün ve Erdoğan‘ın bir konudaki farklı anlayışlarını sergilemekte yarar gördüm.
İkisi de aday olduğu takdirde -zayıf ihtimal-hangisine oy vereceğinizi artık kolayca saptayabilirsiniz…