ACEM delikanlı Reza Zarraf ne demişti hatırlayın; “Cari açığın yüzde 15’in ben kapattım” dememiş miydi…
Eşi Ebru Gündeş Zarraf da, Reza Bey’in ödediği verginin topu topu 133 bin lira olduğunu açıkladı…
Nerede Zafer Çağlayan‘ın koluna taktığı 700 bin lira değerindeki saat, nerede ödediği söylenen 113 bin lira tutarındaki vergi…
113 bin lira, cari açığın yüzde 15’ini kapatmışsa demek ki cari açık öyle ahım şahım bir açık değilmiş…
……………………..
Reza Bey’in ödediği 113 bin liralık vergiye karşı eşi hanımefendinin devlete tam 898 bin 324 lira vergi ödemesi ise dikkate değer bir durumdur. Anladığım kadarıyla bu çift ortalıkta cari açık filan bırakmadı, tamamını kapattı…
Vallahi bravo!
……………………..
Zadegân sınıfı yani iş dünyasının aristokratları uzun zamandan beri halkı, bu denli yalan ve dolanla kandırıyor…
Gureba da bu palavraları yemek durumunda kalıyor…
Halkın kimsenin parasında pulunda gözü yok; aristokrasinin de devletin parasında pulunda gözü olmamalı!
İş dünyasına yeni bir yön verilerek devleti de hedef alan bugünkü sömürü düzeni bitirilmeli!
* * *
BAZI yerleşim birimlerinde belediye seçimi tekrarlanıyor…
Mesela Yalova’da…
Partiler harıl harıl seçim çalışması yapıyor…
Öyle yerlerden biri de Mahmudiye; Eskişehir sınırları içerinde yer alan bu ilçede pazar gününü fırsat bilen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek parti otobüsünün üzerine çıkmış, 200 kadar yurttaşa seslenecek…
Ses ayarı da yapıldıktan sonra Gökçek konuşmaya başlamış…
Ancak ilk cümlesinden sonra susmuş ve eliyle “Polis arkadaşım alır mısın” diyerek döviz taşıyan yurttaşı işaret etmiş…
Almışlar…
Apar topar önce polis aracına bindirmişler, ardından merkeze götürmüşler; inşallah dövmemişlerdir…
Gökçek’in birdenbire celâllenmesinin nedeni de anlaşılmış…
Meğer Mahmudiyeli o yurttaşın elindeki pankartta “Mahmudiye’de hırsız var” yazılıymış…
Gökçek de diğer AKP’liler gibi, ne kadar da alıngan olduğunu göstermiş…
Evet ya; hırsız demeye görün, hemen üstlerine alıyorlar…
* * *
PAZAR günü büyük kentlerde, Alevi yurttaşların “Yeter artık” içerikli AKP iktidarını ve Erdoğan‘ı protesto gösterileri vardı…
Gösterilerde bir hedef de emniyet güçleriydi…
Son günlerde polis kurşunuyla ölen iki Alevi gencin hesabı soruluyordu…
………………………….
Yaşanan olayların, çözüm süreci bahanesiyle kırsal kesimde kesilen ancak kentsel kesimde sürdürülen bölücü terör örgütü eylemlerine koşut gelişmesi düşündürücüdür.
Hükûmet, kıpırdayamaz halde; Başbakan çaresizlik beyan ediyor ve sokak hareketlerini salt polis gücüyle durdurmak düşüncesinde olduğunu, emniyet güçlerini demokratik haklarını kullanan insanların üzerine sevketmeye çalışarak gösteriyor…
Oysa bu yolun ve yöntemin ne kadar sakat olduğunu bilmeyen yok ki…
Bilmeyen sadece, yasal otoriteyi zaafa sürükleyen kararların sahibi Başbakan…
O, bu tür eylemleri orantısız güç kullanarak çözeceğini sanıyor.
………………………….
Bilmem dikkat ettiniz mi…
Erdoğan, sorunu çözecek yerde, yaşananlardan şikâyetçi olarak dünyanın siyasal tarihine, kendisini kendisine şikâyet eden ilk ve tek başbakan olarak geçti…
…………………………
Aslında yaşananlara kızmanın âlemi yok; kızarak bir sonuca varamayız…
Olanı biteni iyi tahlil etmek ve insanların neden sokağa döküldüklerini, tepkilerini, isteklerini ve tercihlerini mercek altına almak lâzım…
Sosyologların ve siyaset bilimcilerinin ince eleyip sık dokumak koşuluyla bu tahlili yapmaları halinde toplumsal rahatsızlıklar bütün ögeleriyle ortaya çıkacak ve ülkeyi yönetenlere ışık tutacaktır.
Türkiye’de ne gibi rahatsızlıkların olduğu saptanır ve bunların nasıl giderileceği kararlaştırılırken öncelikle hukukun üstünlüğünde buluşmamamız kaçınılmaz olacaktır.
O nedenle tahlili yapacaklar arasında seçkin hukukçulara da yer açmak gerekiyor.
…………………………..
Bütün bunlar yani yaşananlar neden başımıza geliyor…
Görünen tek neden var, o da bu iktidar.
AKP’nin tek başına iktidara gelmesi başındakileri şımarttı ve “Hakim bir siyasal anlayış“ın sahibi haline getirdi. Oysa ülkede koalisyon olsaydı AKP böyle cirit atabilir miydi?
Yolsuzlukları, hırsızlıkları, rüşveti, ihale oyunlarını, deniz fenerlerini, akraba taallukat kayırmalarını üstlerine örterek dikkatlerden uzak tutabilir miydi…
Haksız servet edinenleri gizleyebilir miydi…
Ülke adına cart curt edebilir, ona buna diş gösterebilir miydi…
Bir günde 300 tesisin (!) aynı anda yani topluca kurdelesi kesilerek “Açıldı işte” benzeri laflarla halka yutturabilir miydi…
Devletin sosyal yardımlaşma ve dayanışma çerçevesinde dağıttığı yiyecek torbalarını, kömürleri, beyaz eşyayı, parayı “AKP’nin icraatı” gibi gösterip bedavadan hayır dua alabilir miydi…
Pensilvanya’nın (!) yanında oldukları dönemde kullandıkları, sonradan da boşalttıkları koltuğa muhalefeti oturmuş gösterebilirler miydi?
Muhalefete ağız dolusu sövebilirler miydi?
İktidar eleştiriliyor diye herkese çapulcu, darbeci, sömürgeci aydın, karşı devrimci, terörist, Alevi, ajan, haşhaşi yakıştırması yapabilirler miydi…
Kandırmak amacıyla halka asılsız laflar edip tablolar çizmek o kadar kolay olur muydu!
……………………………..
Sorunların AKP ve Erdoğan üzerinden tartışılmasından daha doğal ne olabilir?
Elbet de ilk sorgulanması gereken isim Recep Tayyip Erdoğan; O AKP’yi bozmasaydı ülke de bu denli bozulmayacak, sorunlar yumağıyla uğraşır hale gelmeyecekti.
Bir başka yazıda devam ederiz…