TORUNUM iki gündür soluk almadan, büyük şairimiz Arif Nihat Asya‘nın “Bayrak” şiirinden dizeler okuyor…
Odası da bayraktan geçilmiyor…
İki balkonumuz var; ikisine de büyük bayraklardan astırdı. Gece de balkonların ışığını sabaha kadar kapattırmadı. Gözünü kapatıp uyuduğunu da sanmıyorum.
Operasyon bitmiş değil; anladığıma göre devam edecek…
Bayrak şiiri dizeleri de…
Yatağa gitmeden önce karşıma dikildi, “Dedeciğim” dedi, “Bu bayrak hiç inmeyecek değil mi…”
Söz verdim:
-Asla kızım, asla inmeyecek, ahdımız olsun inmeyecek!
…………………………
Bugün üçüncü gün…
Yaşadığımız muhteşem tablonun altında artık, torunumun imzası var…
Bizi gören konu komşu da camlarına ve balkonlarına bayrak astı değerli okurlar…
Mahallemiz sanki gelincik tarlası…
Şehitlerimizin kanlarıyla dalgalanan şanlı bayrağımızın altında soluk almak ne büyük nimet!
…………………………
Siyasal otoritenin oy cambazlığı yüzünden, devlet güçleri ister istemez stratejik numaralarla durumu idare etmeye çalışıyor. Oysa ülke, cambazların elinde olmasaydı askeri alandan bayrağımızı indiren piçe herhalde gereken yapılırdı.
Bir müdahale, başımızdaki cambazların işine gelmeyecekti. Müdahale, çatışma getirir ve ortalıkta dolaşan yapay çözüm süreci bozulurdu…
Valiler de bu nedenle “Görev alanınız içerindeki askeri birliklere talimat verebilirsiniz” şeklindeki hiyerarşik budama usulünü kullanma talimatı alınca asker, teröristin üzerine gidemedi…
………………………
Olayı canlandırın; hain piç, direğe tırmanıyor ama asker aldığı emir gereği müdahale edemiyor…
Sonra da kalkıyorsun, müdahale emri vermedi diye komutan hakkında soruşturma başlatıyorsun; tabii önce de birliği teftişe tâbi tutuyorsun. Ordunun başındaki zat, yani Genelkurmay Başkanı Orgeneral için bu koşullarda istifa söz konusu değil mi?
Bir Genelkurmay Başkanı hangi koşullarda istifa zorunda kalır?
Olay bir demokratik ülkede yaşansaydı Genelkurmay Başkanı daha o an istifa ederdi…
Bizimkinde böyle bir anlayış ve cesaret nerede!
…………………………
-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir….
Böyle diyebiliyor muyuz?
Diyorduk…
Ama şanlı bayrağımızın askeri garnizonda uğradığı saldırıdan sonra egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu söylemek o kadar kolay değil!
Bir milletin kutsalı sayılan bayrağına, hain piçler tarafından yapılan saldırıyı insan, hayatı pahasına da olsa engellemeye kalkardı.
Ancak bireyleri bu anlayışta olan bir toplum, egemenlikten bahsedebilir.
Gerisi, cambaz seyreder gibi olanı biteni seyreder ve ileri demokrasiden filan dem vurarak prototip demokrat moduna yatar…
…………………………
Genelkurmay Başkanı’nın istifasını dilemekten önce Başbakan’ın istifasını dilemek lâzım galiba…
Zira bütün bu çarpık çurpuk gelişmelerin oluşması ve milli değerlerimizin zedelenmesi, onun yanlışlarından kaynaklanıyor; dolayısıyla ortaya çıkan eserin de müellifi Başbakan…
* * *
İRAN Devlet Başkanı geldi, pek sıcak karşıladık…
Adam, Acem halkına göre Ahmedinejat‘tan daha demokrat ve modern dünyaya daha yakın…
Oysa o da mollalar âleminden gelme biri; ne kadar demokrat ve modern dünyaya yakın olacak ki…
Lâf işte…
Abdullah Gül de konuğuna büyük iltifatta bulundu, iki ülke arasındaki ticaret hacminin yükseltilmesini diledi.
Biliyorsunuz İran, Suriye’deki dikta rejimine her türlü yardımı yapan bir ülke. Esad‘a silah, füze, mühimmat, ilaç ve para yardımı yaptı, hâlâ da yapıyorlar. Biz de aksine Esad’a karşı ayaklananlara destek veriyoruz, silah, mühimmat, ilaç ve para yolluyoruz. Kapılarımızı iç savaştan kaçanlara açıyoruz. Oysa İran’da kaçak tek Suriyeli yok…
Bu kadar birbirine zıt işler yapan iki ülkenin dostluk ve kardeşlik terâneleriyle nereye varacağını sanıyorlar meraka değer…
Peki ziyaretin asıl sebebi ne, onu da söyleyim; Ahmedinejat döneminde serbest piyasaya akıtılan İran petrolünden sağlanan 300 milyar dolara yakın petrol parası.
Nerede bu para!?
Bu para, acem cambazlar tarafından deve yapıldı; bizdeki yolsuzluk ve rüşvet paraları da o paralardan…
İran şimdi onları iade edin diyor…
Ziyaretin asıl sebebi bu!
Gelişmeleri bekleyelim…