-12. KISIM-
Ali Suavi (Üsküdar) Komitesi Davası
Soruşturma
Olayın ardından, Yıldız Sarayı’nda; iki tahkik heyeti kurulmuş, tahkikat sonucunda ise; “devlet yönetiminde yer alan birçok kişinin gizliden gizliye buna taraftar olduğu” delillerine rastlanmış, ancak; bunun, “Ali Suavi’nin çılgın bir macerasından başka bir şey olmadığı” kanaatine varılmış.
Karanlıkta Kalanlar
Ali Suavi’nin kurduğu cemiyette faal rol oynayan; “Arnavut Salih-Hacı Ahmet ve Molla Mustafa’nın” olay sırasında ölmesi, İngiliz hanımının; “yalıdaki belgeleri imha ederek, Marmara Denizi’nde bekleyen İngiltere bandıralı bir gemiyle” ülkeyi terk etmesi, sonucu; Cemiyet’in, devlet yönetimi içindeki üyeleri tespit edilememiş. Ancak; yakalanan Hafız Nuri Bey’in ifadesinden, “İzzet Paşazade Süleyman Bey ile Bağdatlı Süleyman Bey ve Üsküdarlı Nuri Bey’in olayda bir dahli olduğu” anlaşılmış.
Karar
Olayla birinci dereceden alakalı görülen Hafız Nuri Bey; idama, dahli olan İzzet Paşazade Süleyman Bey ile Bağdatlı Süleyman Bey ve Üsküdarlı Nuri Bey; Sakız’da hapse, yardım ve yataklıktan Filibeli Ahmet Paşa; Kütahya’da, Hafız Ali; Ankara’da, Hacı Mehmet de; Kastamonu’da mecburi ikamete mahkûm edilmiş.
Mükâfatlandırma
Beşiktaş Zaptiye Amiri Hasan Ağa; Sultan II Abdülhamit tarafından paşalık unvanı ile ödüllendirilmiş, okuryazar olmaması nedeniyle attığı düz ve ters “V” şeklindeki imza ile de Yedi Sekiz Hasan Paşa olarak anılmaya başlanmış.
Olayın Arka Planı
Çırağan baskınının; Osmanlı’da, daha önce vuku bulan darbelere benzemeyen bir yönü var.
Neden?
Ali Suavi; Sultan II. Abdülhamit’i tahtan indirmek için ne şeyhülislamdan fetva almış, ne de ordu ile bağlantı kurmuş.
Planı ne idi?
Planının; “V. Murat’ı, Marmara Denizi’nde bekleyen İngiltere bandıralı bir gemi ile İngiltere’ye kaçırmak, sağlıklı olduğunu ispatlamak ve İngiltere himayesinde tahta çıkarmak” şeklinde olduğu düşünülüyor.
İngiltere’nin bir rolü var mı?
İngiltere; Sultan II. Abdülhamit’in, Almanya ile yakınlaşmasına hoş bakmamış, ülkede var olan kaos ortamından istifade ederek Osmanlı üzerinde bir vesayet tesis etmeye çalışmış.
Ali Suavi’nin Biyografisi
Orta Sınıf, Muhafazakâr Bir Aileden Geliyor
1839’da, “kâğıt tüccarı Çankırılı Hüseyin Ağa’nın oğlu olarak” İstanbul’da doğmuş.
İlköğrenimini, Davutpaşa Rüştiye Mektebi’nde görmüş. Daha sonra Şehzadebaşı Camii medrese ve okulunda, din ve genel kültür dersleri almış.
1855’te, İstanbul’daki bir askerlik şubesinde, kâtip olarak göreve başlamış.
1856’da, henüz on yedi yaşında iken, babasıyla Mekke’ye gidip hacı olmuş.
Geleneksel Osmanlıcı
1858’de, “öğretmenlik sınavını kazanması sonucu” Simav Kuşu Medresesi’nde; hocalık, ardından Bursa Rüştiye Mektebi’nde; öğretmenlik yapmış. Modern eğitim ve öğretim veren bu okulda sarık takması ile dikkati çekmiş, öğretmenliği yanı sıra Bursa Ulu Camii’nde vaazlar vermiş.
İslamcı
1864-1866 döneminde; Rumeli’de, idari görevler almış, Filibe Rüştiye Mektebi’nde öğretmenlik yapmış, Yeşiloğlu Camii’nde verdiği saray karşıtı vaazları ile de bölge mülki idare amiri tarihçi Ali Bey ile arası açılmış, ardından görevden alınmış.
1866’da İstanbul’a dönmüş, Şehzadebaşı Camii’nde vaaz vermeye başlamış, dönemin aydın ve idareci kesimini etkilemiş.
Yeni Osmanlıcı
1867’nin Ocak ayından itibaren, Muhbir gazetesinde; daha ziyade eğitim konusunda yazılar yazmaya başlamış, vaazları ve gazetede çıkan siyasi içerikli yazıları nedeni ile de bir gece ansızın tutuklanarak Kastamonu’ya sürgüne gönderilmiş.
30 Mayıs 1867’de; Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti üzerine, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile birlikte gizlice Paris’e gitmiş. Ancak; Sultan Abdülaziz’in Fransa ziyareti sırasında, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile birlikte Fransız polisi tarafından sınır dışı edilmiş.
Londra’ya yerleşmesi ile Muhbir gazetesini çıkarmaya başlamış. Sultan Abdülaziz ile arası düzelen Kavalalı Hanedanı’ndan gelme Mustafa Fazıl Paşa’nın maddi desteğini kesmesiyle gazetesini kapatmak zorunda kalmış. Bundan sonra Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın Londra’da çıkardığı Hürriyet gazetesinde yazı yazmaya başlamış, yaşam tarzı ve fikirleri nedeni ile de Namık Kemal ve Ziya Paşa ile arası açılmış.
Türkçü
1869’da Londra’da tanışıp evlendiği İngiliz bayan ile Paris’e yerleşerek Ulum adlı gazeteyi çıkarmış, Türkçülük düşünce akımını savunan yazılar yazmış. 1870-1871 Fransa-Prusya Savaşı’nda; Almanların, Paris’i kuşatması ile de gazetesini kapatmak zorunda kalmış.
Reformist İslamcı
1876’da, Sultan II. Abdülhamit’in izni ile İstanbul’a dönmüş, eski sadrazam Mithat Paşa aleyhindeki yazıları ile padişahın takdirini kazanmış, Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ne müdür olarak atanmış, Reformist İslamcı düşünce akımının savunucusu olmuş.
1 Şubat 1877’de, Galatasaray Mekteb-i Sultanisi ’ne müdür olarak tayin edilmiş, çok geçmeden Batıcı-Liberal Maarif Nazırı Münif Paşa ile arası açılmış, 28 Ekim 1877’de görevden alınmış, Sultan II. Abdülhamit’e duyduğu sevgi ve saygı ise kine dönüşmüş.
Sultan II. Abdülhamit’i tahtan indirmek için bir komite oluşturmuş, İngiltere’nin desteğini almış, V. Murat’ı kaçırmaya yönelik bir baskın planı yapmış ise de pratikte başarılı olamayarak hayatını kaybetmiş.
Kafası Karışık Bir Adam
Biyografisine baktığımız zaman; biri inançlı-kararlı-zeki-cesur-etkileyici bir kişilik ile hırslı-ihtiraslı-kendisi ile kavgalı-dönem, dönem farklı düşünce sistemini savunan bir kişiliği iç içe görüyoruz.
Kleanti Skalyeri-Aziz Bey Komitesi Operasyonu
Temmuz 1878’de, V. Murat ile ilgili yeni bir kaçırma girişimi ortaya çıkarılmış, ardından “Kleanti Skalyeri-Aziz Bey Komitesi” adı altında bir operasyon yapılmış.
İhbar
İhbar, komite üyesi Hacı Hüsnü Bey’den gelmiş.
Operasyon
Zaptiyeler; Aziz Bey’in evine bir baskın düzenlemiş, Aziz Bey ve toplantı halinde bulunan komite üyeleri tutuklanmış. Ancak; baskın haberini daha önce alan ve komitenin önde gelen üyelerinden olanKleanti Skalyeri, Nakşibend Kalfa ve Ali Şefkati ise yakalanamamış, yurtdışına kaçarak tüm belgeleri alıp, götürmüş.
Soruşturma
Yakalanan kişiler; Divan-ı Harbe sevk edilmiş, Divan-ı Harpte yapılan yargılamada ise,
Komite’nin; V. Murat’ın hal’inden kısa bir süre sonra kurulduğu,
Birinci reisinin; Fransız tesirindeki İstanbul Prodos mason locası üstad-ı azamı Yunan kökenli Kleanti Skalyeri’nin olduğu, adı geçen kişinin V. Murat ile olan ilişkisinin veliahtlığından bu yana devam ettiği,
Üyelerinin; V. Murat taraftarları ile alt dereceli memurlardan oluştuğu,
Nakşibend Kalfa’nın; muhtelif girişimlerine rağmen yüksek dereceli memurların desteğini alamadığı,
Kaçırma girişiminin; Çırağan Vak’ası nedeniyle ertelendiği, daha önce V. Murat lehinde duvarlara afiş asıldığı, Sultan II. Abdülhamit’e de başarısızlıkla sonuçlanan bir suikast düzenlendiği anlaşılmış.
Karar
Yargılama sonucunda; Kleanti Skalyeri-Nakşibend Kalfa (Gıyaben), Aziz Bey ve tabip Agâh Efendi önce idama mahkûm olmuş, daha sonra cezaları 15 yıl kalebentliğe çevrilmiş, diğer komite üyeleri de irtibat ve faaliyetlerine göre sürgün ve hapis cezalarına çarptırılmış.
Olayın Arka Planı
Kaçırılma planı; “Çırağan Sarayı’na ani bir baskın düzenlenmesi, V. Murat’ın buradan alınarak önce Aziz Bey’in evine, daha sonra halk ile biat merasiminin yapılacağı bir yere götürülmesi, ulema ve devlet erkânının davet edilmesi ile de tahta geçirilmesi” şeklinde idi.
O kadar kolay mı?
Osmanlı Devleti’nin; o dönemde yaşadığı otorite boşluğu ve kaos ortamı dikkate alındığında, küçük organize bir grubun devleti ele geçirmesi de öyle zor bir iş değildi. Komite’nin ise bundan cesaret aldığı görülüyor.
V. Murat mason mu?
Fransız Milli Kütüphanesi arşivinde yer alan bir bilgiye göre, “V. Murat’ın; 1872’de, Luise Amiable’nin Kadıköy’deki evinde yapılan “tekris” töreni (Masonluğa geçiş töreni) ile “Prodos Mason Locası’na” kabul edildiği, törende; Loca’nın önde gelen isimlerinden Kleanti Skalyeri’nin de hazır bulunduğu” anlaşılıyor.
Fransa’nın bir rolü var mı?
Komite’nin önde gelen isimlerinin “Prodos Mason Locası” üyesi olması, ister istemez Fransa’yı akla getiriyor.
Selanik Limanı Çözümsüzlüğü
V. Murat’ın iki darbe girişimi ile tahta geçirilememesi; kaos planını boşa çıkarmış, kaos planının boşa çıkması; Selanik Limanı’nın bir oldubitti ile Yunanistan’a bağlanmasını engellemiş, Selanik Limanı çözümsüzlüğü de; Osmanlı’nın Rumeli’deki topraklarını paylaşılamaz bir hale getirmiş.
Arnavutların Berlin’den Eli Boş Dönmesi
Berlin Konferansı, Arnavutlar için yeni bir fırsat olmuş. Fırsattan istifade etmek isteyen Abdül Fraşeri (Fraşerili Abdullah Hüsnü) ve Mehmet Ali Vironi, kamuoyu desteği almak için İtalya-Fransa ve İngiltere’yi kapsayan diplomatik bir tura çıkmış, ancak umduğunu bulamamış.
Arnavut ileri gelenlerinden gelen talepler ile İngiltere “ilgilenir gibi” gözükmüş ise de, kongre başkanı Bismark; “Arnavut diye bir millet yoktur” diyerek, bunu kesip atmış.
Kıbrıs Antlaşması
4 Haziran 1878
Berlin Konferansı görüşmelerinde, Avusturya ve Almanya’nın desteğini yeterli görmeyen Sultan II Abdülhamit; İngiltere’yi de yanına çekmeye çalışmış. Bu nedenle İngiltere ile gizli bir anlaşma yaparak Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak İngiltere’ye vermiş.
Berlin Antlaşması
13 Temmuz 1878
Osmanlı Devleti ile toplantıya katılan Rusya-İngiltere-Fransa-Almanya-Avusturya ve İtalya arasında Berlin Antlaşması imzalanmış.
Berlin antlaşması ile bugünkü Bulgaristan’da; Osmanlı Devleti’ne bağlı biri özerk statüde “Bulgaristan Prensliği”, diğeri de Filibe sancağında vilayet statüsünde “Şark-i Rumeli Vilayeti” olmak üzere iki ayrı devlet yapısı oluşmuş.
Doğu ve Batı Trakya, ıslahat yapılmak şartıyla Makedonya ve Kosova; Osmanlı Devleti’ne, Plav-Gusinye ve Ülgün; Karadağ’a, Niş; Sırbistan’a, Teselya’da; Yunanistan’a bırakılmış.
Berlin Antlaşması’nın Etkileri
Bulgarlar, Ayastefanos Antlaşması ile kazandıkları toprakların; % 62,5’ini, Berlin Antlaşması sonucu Osmanlı Devleti’ne terk etmek zorunda kalmış. Bulgarlar bunu hazmedemediği gibi, Rusya’da büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Bu da “Osmanlı’nın Makedonya Sorunu” adı verilen bir dönemi doğurmuş.