MUSUL‘da bir sabah kapımıza dayandılar, eli silahlı birkaç kişi “Çıkın dışarı” diye bağırdı…
Elliye yakın insan şaşkın, herkes korku içerisinde…
Önce kendi aralarında kısa bir müzakereyi gerekli gördüler; sonra ne yapacaklarına karar veremeyince derhal Ankara’yı aradılar:
–Alo, IŞİD teröristleri konsolosluk kapımızı zorluyor, çıkın dışarı diyorlar, ne emrediyorsunuz?
Karşı taraf bir süre sessiz kaldı…
Tekrar soruldu:
-Zaman daralıyor, ne yapacağımızı söyleyin…
Titreyen bir ses duyuldu ve yanıt geldi:
-Tek mermi sıkmayın; kapıları açın, adamları gülerek karşılayın ve silahlarınızla teslim olun…
Ankara’nın dediği yapıldı…
………………………… .
Konsolosluk mensuplarımızın, eşlerinin ve çocuklarının akıbeti hâlâ meçhul…
Yamulmuş resmi ağzımız, sözde teselli dağıtıyor ve “Yurttaşlarımız güvenli bir yerde konuk ediliyor” diyerek hamamın namusunu kurtarmaya kalkıyor ama yine de yüreklere su serpemiyor…
Bu beyana inanan çok az, çoğunluk söylenenlere inanmıyor, güven duymuyor
…………………………
Güçlü devletimiz ve dirayetli bir iktidarımız olsaydı belki bu hâdise yine yaşanırdı ama çözümü bu kadar uzatılmazdı.
Uluslararası hukuka uyularak Musul ve Kerkük Türk Bölgeleriyle mücavir alanlarını kapsayan askeri bir harekât yapılır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin toprakları üzerindeki egemenlik haklarına göz diken haydutların da cezası verilmiş olurdu.
Askerimizin başına çuval geçirilmesine ses çıkaramadık…
Bari hak ve hukuklarıyla tıpkı topraklarımız gibi korumamız altında olan soydaşlarımızın hayatına ve ulusumuzun hükümranlık haklarına göz dikenlere dünyayı dar etseydik ya…
Onu da yapamadık!!!
………………………… .
Ne acı…
Bunları yapamadık ve sadece NATO’ya çığlık çığlığa seslenmekle yetindik:
Elliye yakın insan şaşkın, herkes
Önce kendi aralarında kısa bir müzakereyi gerekli gördüler; sonra ne yapacaklarına karar veremeyince derhal Ankara’yı aradılar:
–Alo, IŞİD teröristleri konsolosluk kapımızı zorluyor, çıkın dışarı diyorlar, ne emrediyorsunuz?
Karşı taraf bir süre sessiz kaldı…
Tekrar soruldu:
-Zaman daralıyor, ne yapacağımızı söyleyin…
Titreyen bir ses duyuldu ve yanıt geldi:
-Tek mermi sıkmayın; kapıları açın, adamları gülerek karşılayın ve silahlarınızla teslim olun…
Ankara’nın dediği yapıldı…
…………………………
Konsolosluk mensuplarımızın, eşlerinin ve çocuklarının akıbeti hâlâ meçhul…
Yamulmuş resmi ağzımız, sözde teselli dağıtıyor ve “Yurttaşlarımız güvenli bir yerde konuk ediliyor” diyerek hamamın namusunu kurtarmaya kalkıyor ama yine de yüreklere su serpemiyor…
Bu beyana inanan çok az, çoğunluk söylenenlere inanmıyor, güven duymuyor
…………………………
Güçlü devletimiz ve dirayetli bir iktidarımız olsaydı belki bu hâdise yine yaşanırdı ama çözümü bu kadar uzatılmazdı.
Uluslararası hukuka uyularak Musul ve Kerkük Türk Bölgeleriyle mücavir alanlarını kapsayan askeri bir harekât yapılır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin toprakları üzerindeki egemenlik haklarına göz diken haydutların da cezası verilmiş olurdu.
Askerimizin başına çuval geçirilmesine ses çıkaramadık…
Bari hak ve hukuklarıyla tıpkı topraklarımız gibi korumamız altında olan soydaşlarımızın hayatına ve ulusumuzun hükümranlık haklarına göz dikenlere dünyayı dar etseydik ya…
Onu da yapamadık!!!
…………………………
Ne acı…
Bunları yapamadık ve sadece NATO’ya çığlık çığlığa seslenmekle yetindik:
-Bize destek olun…
Güldüklerini düşünüyorum…
………………………… ..
Gülünmeyecek gibi değil ki…
Güçsüzlüğümüzü saklayacağımıza….
İkrar ediyoruz ikrar!
Görülmüş şey mi bu!?
Gülerler tabii…
…………………………
Tek hareket Rasmussen’den geldi; rehinelerin derhal serbest bırkılmasını istedi, “Yoksa…” dedi, orada durdu, gerisini söyleyemedi…
Bu beyan NATO‘nun değil, Genel Sekreteri‘nin beyanıydı, IŞİD bile ciddiye almadı.
Oysa güçlü bir Türkiye, Irak’ta yaşayan soydaşlarımızın hak ve hukuku için bölgesel operasyon yapma hakkına sahipken bunu kullanır, ardından da üyesi olduğu NATO’ya bilgi aktarabilirdi…
Gelenek buydu…
………………………… ..
Merhum Bülent Ecevit döneminde ne yaptığımızı, nasıl yaptığımızı Kıbrıs Barış Harekâtı‘nı seyrederek görebilirdik, onu dahi yapmadık…
O tarihte NATO’ya yalvardık mı?
Asla!
İşimizi kendimiz gördük, hiçbir başka ulusa da gık dedirtmedik…
Bu defa neden tarih tekerrür etmedi?
Çünkü….
Nedenler belli…
Güçsüz, itibarsız ve dirayetsiz bir kalabalık haline getirildik….
…………………….. ……..
Unuttunuz mu yoksa…
Kafamıza çuval geçirildi, ordumuz zayıflatıldı, toplum ayrıştırıldı; iktidar, dünya ve para işlerine fena bulaştı, Allah sevgisi ve korkusu unutuldu…
Tarih de bütün bunlara uygun tekerrür etmeye başladı…
Bu durumda daha başka nasıl bir gelişme ve sonuç bekliyordunuz değerli dostlar!?
* * *
* * *
DERKENAR: Bugün “Babalar Günü”, yaşayan yaşamayan bütün babaları derin saygı ve şükran duygularımla selâmlıyorum. Aramızdan ayrılmış olanlara rahmet, yaşayanlara uzun ömür diliyorum. Yaşça büyüklerin ellerini, küçüklerin gözlerini öpüyorum. Baba olan oğullarımı da kucaklıyorum…