Maşallah epeydir durgun günler geçiren ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanan medyamız dün birden çiçekleniverdi. Ne kadar da akıllı insanımız varmış da, biz böyle bocalıyoruz; doğrusu anlamak mümkün değil! Yine Ukrayna’dan Suriye’ye kadar sınırlar değişiyor, yeni devletler kuruluyor ve bu arada bir sürü devlet de haritadan siliniyor. Bu kadar hayal, bir gecede görülür mü kestirmek mümkün değil; ama hiç de arkamıza bakarak ve önümüzü görerek fetva verildiğini sanmıyoruz. Hükümetimizin stratejik dostu Suudi destekli El-Kaide’nin eski ortağı, güya şeriatçı bir hizip Musul’u işgal etmiş, Kerkük’e doğru yürüyor ve Barzani Dukalığı da tehlikede! Kendileri için Irak’ı karşımıza aldığımız Barzani’den çıt yok! Aynı işi Türkiye yapsaydı da göreydiniz! Şimdi neden Kerkük’ü korumuyorlar, hani Kürt kentiydi! Kandildeki şerefsizler Türk devletine horozlanmasını biliyor da, şimdi muhayyel hudutlarına neden bakmıyorlar? Legal Kürt siyasetçilerden de çıt yok!
Önce günümüzü ve önümüzü görelim. Şüphesiz dün ve tarih çok önemlidir; lâkin dış siyasette geri dönmek ve geri adım atmak gibi bir husus bahis konusu değildir. İmparatorluğu dağıttı diye suçladığınız son devir Osmanlı ricali ile dini yasakladığını öne sürüp revizeye kalktığınız Cumhuriyet dönemlerini kapsayan 96 yıllık uzun bir dönemde Özal ve bu hükümet devirlerinde bugün bir günde yapılan hata kadar toplam hata yapılmamıştır.
Dolayısıyla şu anda Türkiye’nin bir Doğu ve Ortadoğu politikasından bahsetmek hemen hemen mümkün değildir. Tabii olarak bu coğrafya tanımlarının üzerine Afrika, Kuzey, Orta ve Güneydoğu Asya’yı da dâhil ederseniz yakın ve uzak Müslüman ülkelere yönelik siyasetimiz olmadığı tespitini yapabilirsiniz. Türkiye’de özellikle bu sonuncular iktidara geldiklerinde devletin geleneksel politikasına çeşitli dini telâkkilerle ve şüphe ile baktılar. Böyle olunca da yetişkin ve bilgili insanları kaçırarak Cumhuriyet devrinde bu düşünce ile hesaplaşan bilgisiz ve güya stratejik derinliği olan kadrolar getirdiler. Hangisine baksanız çapanoğlu çıkıyor. Başbakan yardımcısı Arınç’ın dedesi, 23 Aralık 1930’da Menemen’de Atğm. Kubilay’ın başını kesen ”Derviş Mehmed”miş ve sanırım asılan 187 kişi içerisindeymiş. Bu hususu bu kadar zaman sonra sanki övünülecek bir mesele imiş gibi kendileri söylemişmiş. Peki, şimdi bunların Cumhuriyet ile hesaplaşma içerisinde olmadıklarını nereden bileceğiz? Elbette yeni hallerinden; ama yeni halleri de bunu doğruluyor.
Bizim hükümet dâhil olduğumuz İslâm camiası içerisinde bütün meselelere “mezhep” penceresinden bakıyor. Ehli Beyt’i, yani soyu ile övünen Peygamber’e rağmen İslâm’da millet mefhumunu Arapça bir ıstılâh olarak “ümmet” diye okuyorlar. Dolayısıyla bu kafa ile çağdaş İslâm kafası arasında bile kilometrelerce yol var. Suriye ile ne güzel münasebet kurmuşlardı, herkes tebrik ve takdir etti; ama ne oldu ise birdenbire “Esad” mezhepçi oluverdi. Hâlbuki 250 üyeli Suriye parlamentosunda 240 Sünnî vekil yer alıyor. Tabii olarak sen Suudi-Katar-Bahreyn gibi koyu ”Selefiler” ile iş tutar da, Esad’a sırt çevirirsen o da kendine başka dostlar buluverir. Bu sebeple Suriye Musul’u işgal edenlere göz yumdu derseniz gülünç olursunuz! Yani Suriye göz yumdu da Türkiye yummadı mı? Allah için söylemek gerekirse IŞİD’cilere bizim hükümet Esad’dan daha yakın duruştadır. Bunu görmek için âlim olmaya gerek yok, besbelli ve ortada. Bugünkü İslâm camiası içinde “Selefiler” dostumuz ve stratejik müttefikimiz olduğuna göre, “Selefiyiz” diye bangır bangır bağıran IŞİD hizbi de bu birlikteliğin içine girmez mi?
Hiç de olayları anlamak için mahalline gitmeye gerek yoktur. Her şey ayan beyan ortadadır. Birdenbire bu olayın meydana gelmesi de çok ilgi çekici. Eğer bir patırtı-gürültü olursa “başkumandan” adayımız parsayı toplayacaktır. Alan memnun veren memnun, hiç telâşa gerek yok. Sonra Musul taşrasında Türkmen’i düşünen yok; ne de olsa Şii, çok yaklaşmak da derin siyasetimizle bağdaşmaz.
Hoşça kalın.