Son 12 yılda devleti teslim alan İslâmcı iktidarın, hiç de Atatürk yanlısı olmamasına ve içten içe onu kemirmelerine karşılık bugün için “Atatürkçü Düşünce”nin dünlerden daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. En azından “Paşalar”ın diretmelerinde görüldüğü gibi Atatürk’e saygıda bir samimiyetsizlik ve sunilik yoktur. Bu husus gelecek açısından pek önemlidir. Çünkü hiçbir kıymeti olmayan ve İslâm adına Atatürk’e yapılan, üstü açık ve kapalı saldırılara karşı muhteşem ağırlığı olan bir taraftarlık ortaya çıkmıştır. Artık Mustafa Kemal’in dini ikinci duruma düşüren ve yok sayan bir lider olmadığı sadece Aleviler tarafından değil Sünniler nezdinde de gerçek yerini bulmuştur.
Mustafa Kemal, II. Abdülhamid’in açtığı asri okullarda okumuş ve şimdi kaldırılan “And” gibi “Padişahım Çok Yaşa” duaları ve temennileri ile büyümüştür. Onu hiçbir sahada II. Abdülhamid’e karşı göstermek kesinlikle mümkün değildir. Bir misal olmak üzere Sâidî Nursî’nin (Kürdi) deli olduğu zamanın Abdülhamid sarayının teşhisidir. Bu meselede İttihat Terakki’nin başı Enver Paşa’nın da görüşü aynıdır. Belki Sâidî Nursi’ye hiç de kötü muamele yapmayan tek adam Mustafa Kemal’dir, çünkü bu adamın deli olduğuna o da inanmaktadır. Yahudilere İsrail’de toprak verilmemesi II. Abdülhamid-Enver Paşa ve Mustafa Kemal’in değişmez siyasetidir.
İstesek bu örnekleri haddinden fazla çoğaltabiliriz. Bu sebeple bu üş kuşağı veya devri birbirine düşman göstermek kesinlikle mümkün değildir. Netice itibariyle Mustafa Kemal’in askeri ve sivil bürokrasisinin tamamı birer Osmanlı aydını değil miydi? Tanzimat’tan-Demokrasi devrine kadar devletimizin politikalarının birbirine ters olduğunu kimse iddia edemez. Hatta Cumhuriyet Hükümetleri yıllarca bir lokma bir hırka İmparatorluğun “Düyun-u Umumiye” borçlarını kuzu kuzu ödemişlerdir. Gerçek olan şudur ki eğer Mustafa Kemal ile II. Abdülhamid birbirinin yerinde olsalardı şüphesiz ki aynı şekilde hareket ederlerdi. Bu sebeple Mustafa Kemal’e modern anlamda “Osmanlıcı” demek pek doğru olur. ”Hanedan” üyeleri saltanatın kaldırılmasıyla hudut dışı edilmelerine rağmen bunlardan Atatürk’ün aleyhinde konuşan bir tek kişiye rastlanmamıştır.
Elbette Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti ile Osmanlı mutlakıyetinin sonuç değişmemek kaydı ile ayrılıkları olacaktı. Osmanlı bir “Anasır-Unsurlar” devleti olmasına karşılık Cumhuriyet “Milli-Üniter” devlettir. Buna gerekçe olarak da, bir zaruret olarak bin yıldan beri beraber olduğumuz “Müslim” unsurların (Arnavutlar-Araplar) İmparatorluktan ayrılmalarıdır. Artık yeni devletin %90 Türk ve Müslüman unsurlardan meydana gelmesi elbette ki Cumhuriyetin hedeflerini teşkil etmiştir. Mustafa Kemal’in “Türk-Türk” demesi ve Türklüğü cihanşümul, yekpare bir kütle addetmesi ne ayırımcılıktır ne de Turancılıktır. Bütün dünyanın ve tâbi olduğumuz batının da sistemi budur.
Sağlıcakla kalın.