-3-
ABD’nin Yeni Maliye ve Ekonomi Politikası
Ronald Reagan; 1981’de, çıkardığı bir yasa ile Amerikan tarihindeki en büyük vergi indirimine gitti. Bu vergi indirimi ile ekonomik büyümeyi, ekonomik büyümeyle; vergi geliri artışını, vergi geliri artışı ile de vergi kaybını telafi etmeyi düşündü.
1982’de, şok vergi indirimi; bütçe açığının kat-kat artmasına, bütçe açığının kat-kat artması; sosyal harcamaların kısılması ile borçlanmaya, borçlanma; faiz artışına, faiz artışı; tüketimin azalması ile enflasyonun düşmesine ve ekonomik daralmaya, ekonomik daralma; iflas ve işsizliğe, tarım ürünleri fiyatının düşmesi ise; tarım ürünleri ihracatının azalmasına, tarım ürünleri ihracatının azalması da; cari açığının büyümesine yol açtı.
Şirket ve banka iflasları geçmişe oranla % 50 arttı, şirket bölünme ve birleşmeleri görüldü, iflas eden bankaların zararları hazineden karşılandı, fatura da halka kesildi
ABD ve küresel ekonomideki durgunluğun esas nedeni ise; makro ekonomik değil, mikro ekonomikti.
1973 ve 1978 OPEC Petrol Krizi, petrol üretim ve ticaretinde söz sahibi olan ABD için; hem lehte, hem de aleyhte sonuçlar doğurdu.
ABD; petrol üreten ve bunun ticaretini yapan bir ülke olarak bundan karlı çıkarken, petrol fiyatının kat-kat artması; uluslararası ticaret hacminin küçülmesine, uluslararası ticaret hacminin küçülmesi; küresel ekonominin daralmasına, küresel ekonominin daralması da; ABD ekonomisinin durgunluğa girmesine neden oldu.
Küresel ekonominin daralması ise; devletlerin dış ticarete olan müdahalesinin artması, enflasyonla mücadelede de sıkı para politikasına başvurması ile ilgili idi.
Uluslararası ticaret hacmi genişlemeden de ABD ekonomisi büyüyemezdi.
Özelleştirme; gelişmiş ülkelerde sermaye mülkiyetinin tabana yayılmasına, gelişmekte olan ülkelerde de bütçe ve cari açıkların kapanması ya da azalması ile yeni borçlanmaya, serbest ticaret ise; zengin doğal kaynaklara sahip gelişmekte olan ülkelerde satın alma gücü olan yeni bir kesimin oluşmasına neden olabilirdi. Tüketimin artması; üretim artışına, üretim artışı da büyümeye yol açacaktı.
ABD’nin; yeni liberal ekonomik politikaları, dünyaya dayatması da yeni talep oluşturmaya yönelik bu düşünce ve hedeften kaynaklanıyordu. Petrol fiyatının yüksekliği ise ülkelerin önünde duran en önemli engeldi.
Sermaye Transferinin İlk Olarak Bir Operasyon Aracı Olarak Kullanılması
1981’de; 38 dolar/varil olan petrol fiyatı (doların 2010 satın alma gücüne göre; değeri, 80 dolardır), 1982’de; 30 dolar/varil fiyatına düştü.
Petrol fiyatının düşüşe geçmesi; sermayenin Meksika-Venezuela ve Nijerya’dan kaçışına, sermayenin Meksika-Venezuela-Nijerya’dan kaçışı da; Meksika-Venezuela-Nijerya’nın mali krize girmesine, ABD’de bazı bankaların batması ile birlikte sermayenin ABD ve İngiltere’ye akmasına neden oldu
1982’de; 30 dolar/varil olan petrol fiyatı, 1989’da; 16,5 dolar/fiyatına kadar indi.
Özelleştirme
Ronald Reagan’ın; mali ve ekonomik programı, devletin mali ve ekonomik piyasaya müdahalesinin en aza indirilmesi ile ilgili idi.
Devletin çok sınırlı bir alanda aktif faaliyette bulunduğu bu ülkede özelleştirmeye gitmeyi düşünmedi, ancak; 1982’de, İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in özelleştirme girişimden etkilenerek özelleştirme uygulamalarını başlattı.
1982’de, Haberleşme ve telekomünikasyon alanında başlayan özelleştirme; yerel ve merkezi yönetim hizmetlerinde geniş bir uygulama alanı buldu, bu da çöp toplamadan hapishaneye kadar gitti.
ABD Ekonomisinin Büyüme Sürecine Girmesi
Sermayenin ABD’ne yönelmesi; sermaye bolluğuna, sermaye bolluğu ve tasarruf; tüketimin artmasına, tüketimin artması; ulusal ve uluslararası mali ve ekonomik yatırıma, ulusal ve uluslararası mali ve ekonomik yatırım; küresel ekonomideki bir canlanmaya; küresel ekonomideki bir canlanma da; ABD ekonomisinin 1983’ten itibaren büyüme sürecine girmesine neden oldu.
FED’in (ABD Merkez Bankası) Öne Çıkışı
ABD’nin bu yeni maliye ve ekonomi politikasında; FED (ABD Merkez Bankası) başkanı Paul Volcker ile ondan sonra başkan olan Alan Greespan’in rolünü de unutmamak lazım.
FED (ABD Merkez Bankası), ABD ekonomisini yönlendirmede; çoğu kez, Başkan ve Kongre’yi gölgede bıraktı, bir enflasyon tehlikesi hissettiğinde de faiz artışına gitti.
ABD’de, enflasyon; 1983 sonrasında hep % 5’in altında kaldı, işsizlik azaldı.
Silahlanma Yarışı
Ronald Reagan, SSCB ile olan silahlanma yarışını başlattı. Vietnam Savaşı’nın bitmiş olmasına rağmen, Ordu’da yeniden yapılanmaya gitti, silahlı kuvvetleri sürekli yeni ve modern silahlar ile donattı.
İletişim-Bilişim-Finans Sektörlerinin Önem Kazanması
ABD; 1983 sonrasında, emek yoğun üretimi terk etmeye başlarken bilgi yoğun üretime yöneldi. İletişim ve bilişim sektörlerindeki yatırımlar öne çıktı. İletişim ve bilişim sektörlerindeki gelişme de New York’u hızla gelişen uluslararası sermaye piyasasının merkezi yaptı.
Kuraklık ve Kıtlık
1986-1987 yaz mevsiminde, ABD’nin iç kesimlerinde görülen kuraklık; tahıl üretiminin düşmesine, tahıl üretiminin düşmesi de; dünya tahıl fiyatlarının hızla yükselmesine neden oldu.
Rant-Tüketim-Borçlanma İle Büyüme
Döneminde; ABD’de, ileri teknolojik ürünlerin üretim ve ihracatı öne çıkmasına rağmen, Ronald Reagan; acısı 2008 ABD mali krizinde çıkacak olan, rant-tüketim-borçlanmaya dayalı popülist bir ekonomik büyüme modelini tercih etti.
Bütçe Açığının Anormal Büyümesi ve Borçlanma
ABD’nin; 1981’de, bütçe açığı; 74 milyar dolar, devlet borcu da 1 trilyon dolardı. Bütçe açığının GSYİH’na olan oranı; % 2.52, devlet borcunun GSYİH’na olan oranı ise % 24’tü.
ABD federal bütçesi; 1981-1989 döneminde, ortalama olarak yılda 167 milyar dolar açık verdi. Bütçe açığının GSYİH’na olan oranı ise % 4,06’ya çıktı. Toplamda 1,3 trilyon dolar borçlanmaya gidilirken, devlet borcu da 2,3 trilyon dolara ulaştı.
Bütçe açığının anormal büyümesinde; silahlanma yarışının bir rolü olsa da en önemli neden, şok vergi indiriminden ortaya çıkan vergi kaybının müteakip yıllarda gerçekleşen büyüme ile telafi edilememesi ve istenilen vergi geliri artışının sağlanamayışı idi.
ABD’de; Ronald Reagan dönemine kadar, bütçe açıkları iç borçlanma ile kapatılmış. Ronald Reagan döneminde ise; % 50 iç borçlanmaya , % 50 de uluslararası sermaye piyasasına başvuruldu.
Bütçe açığının anormal büyümesi ve borçlanma, Ronald Reagan’dan sonra başkan olan George H.W. Bush döneminde de devam etti.
ABD federal bütçesi; 1992’de, 290 milyar dolar açık vererek rekor kırdı, devlet borcu da 3 trilyon dolara ulaştı. Bütçe açığının GSYİH’na olan oranı; % 4’7, devlet borcunun GSYİH’na olan oranı ise % 49 oldu. Bu da “ABD’de kişi başına olan borcun iki katına çıkması” demekti.
ABD’de Elit Sermaye İle Küresel Sermayenin Zaferi
Şok vergi indirimi ile borç vermeden en karlı çıkan; “tasarruf sahibini bir yana bırakırsak”, elit sermaye ile küresel sermaye oldu.
Sistem; ABD’de elit sermaye ile küresel sermayeye, Amerikan tarihinde olmayan bir fırsatı sundu. Hem şok vergi indirimden istifade ettiler, hem faizden para kazandılar, hem de Başkan ve Kongre üzerinde en etkin güç haline geldiler.
Geniş bir kesim kaybederken, gelir dağılımı bozuldu, halkın büyük bir bölümü de tasarruf edemez hale geldi. Tasarruf ise elit sermaye ile küresel sermayede yoğunlaştı.
Sürekli Cari Açık, Açık ile Tüketimin Finanse Edilmesi
ABD’nin emek yoğun üretimi terk etmeye başlaması; tüketim malları ithalatının artmasına, ithal tüketim malları fiyatının ucuzluğu; tüketim malları talebinin patlamasına, tüketim malları talebinin patlaması da; 1980’li yıllarda artan ölçüde cari açık vermesine yol açtı.
ABD, cari açığını; fazla veren ülkelerin yatırım fonları ile kapatırken, gelişen uluslararası sermaye piyasası da; tüketiciye sunulan tüketim-araç ve konut kredilerinin kaynağını sağladı. Konut kredilerinin bir yatırım aracı olarak görülmesi ise; 2008 ABD Mortgage Krizine yol açacak olan bir varlık değer artışını doğurdu.
ABD’nin Cari Açığını Absorbe Etmeye Çalışması
FED (ABD Merkez Bankası), cari açığın etkilerini azaltmak için; zaman, zaman para basarak ya da doları dalgalanmaya bırakarak, zararın bir kısmını alacaklılara ve rezerv para olarak dolar tutan ülkelere yansıttı.
İngiltere Yeni Liberal Politikalarda Model Ülkedir
ABD; her ne kadar, yeni liberal politikalar uygulamasına geçen ilk ülke olarak bilinse de, İngiltere’nin; ondan önce bunun uygulamasına geçtiğini, ortaya koyduğu modelin ise dünyaya örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Bunun için “yeni liberal politikaların teorisyeni Amerikalı, pratisyeni ise İngiliz’dir” dense, yeridir.
Demir Leydi
1979 İngiltere’sinde, zora düşen dev özel banka ve şirketler nedeniyle Birleşik Krallık Başbakanı olan Margaret Thatcher’dan; millileştirme beklenirken, O özelleştirmeyi savundu, ortaya koyduğu model ile de yeni liberal politikaların dünyada hızla yayılmasında önemli bir rol oynadı.
Margaret Thatcher’in Yeni Maliye ve Ekonomi Politikası
Margaret Thatcher’in başbakan olduğu 1979 İngiltere’sinin en önemli sorunu, dipte seyreden büyüme ile % 20’ye varan enflasyon ve devam eden maden kömürü işçilerinin grevleriydi. Bunun için de ekonomik büyümeyi, enflasyon ile mücadeleyi, maden kömürü işçilerini dizginlemeyi hedefledi.
Sermaye ve Tasavvufu Teşvik Etmesi
Reel faiz haddinin; % -10 olduğu bu ülkede, İngiliz elit sermayesi; sermaye ve karını ülke dışında değerlendirmeyi tercih ediyor, bu da ülkeden sermaye çıkışına yol açıyordu. Oysaki büyüme için; yatırıma, yatırım için de; sermaye ve tasarrufa ihtiyaç vardı.
İlk olarak; daha sonra Turgut Özal’a da ilham teşkil eden doğrudan vergi oranlarını düşürdü, vergi kaybını telafi etmek için de dolaylı vergi oranlarını arttırdı.
Sosyal Yardımları Kısması ve Özelleştirmeye Gitmesi
Margaret Thatcher’a göre, yüksek enflasyon; bütçe açığından, bütçe açığı; artan kamu harcamalarından, artan kamu harcamaları da sosyal yardımlar ile KİT zararlarından kaynaklanıyordu.
Bütçe açığını azaltmak için; sosyal yardımlarda kesintiye gitti, kamu binalarını satışa çıkardı.
1979-1982 döneminde; 6.000 adet kamu binasının satışını gerçekleştirdi, bundan sağladığı 10 milyar sterlini de bütçeye aktardı.
Maden Kömürü İle İlgili Tedbirlere Başvurması
Maden kömürü işçilerini dizginlemek için; zarar eden kömür ocaklarını bir-bir kapatmaya başladı, kömür ithalatı ile mazotlu termik santral yatırımını teşvik etti.
Mali ve Ekonomik Fiyasko
1982’ye gelindiğinde; ekonomik büyüme sağlanamadı, işsizlik; % 5,3’ten 10’a fırladı, bütçe açığı; büyüdü, kamu borçlanması; arttı, enflasyon; % 21’e çıktı, faiz de % 10’dan, 17’ye yükseldi.
Neden?
Doğrudan vergi oranlarının düşürülmesi; hedeflenen sermaye girişi ile tasarrufu sağlamadığı gibi, vergi kaybına yol açtı.
Dolaylı vergi oranlarının arttırılması; tüketimin azalmasına, tüketimin azalması da; düşünülen vergi geliri artışını engelledi.
Maden kömürü ocaklarının birer-ikişer kapatılması ve KİT’ler ile ilgili özelleştirme çalışmaları işsizliği arttırdı.
Kontrollü faizden, serbest faize geçiş ise faizleri yükseltti.
Dönüm Noktası
1982’deki mali ve ekonomik tablo; Margaret Thatcher’in, “gidici olduğunu” gösteriyordu. Ancak; Arjantin’in Falkland Adası’nı işgal etmesi, tüm kaderini değiştirdi.
Falkland Zaferi
Margaret Thatcher;Arjantin’in Falkland Adası’nı işgal etmesi üzerine, Arjantin’e savaş ilan etti. Savaşın, İngiltere’nin zaferi ile sonuçlanması; O’nu kahraman yaparken, tekrar Birleşik Krallık başbakanlık koltuğuna oturmasını sağladı.
Petrol Fiyatındaki Dalgalanmanın İngiltere’ye Olan Etkisi
1973 ve 1978 OPEC Petrol Krizi; İngiltere’nin hem lehine, hem de aleyhine sonuçlar doğurdu.
1973’te; 3 dolar/varil olan petrol fiyatının, 1977’de; 13 dolar/varil fiyatına yükselmesi, İngiltere’nin; “Kuzey Denizi petrollerini” çıkarmasını karlı kılarken, 1981’de; 38 dolar/varil seviyesine ulaşması da bir tüketen olarak İngiltere’ye önemli bir avantaj sağladı. Ancak; uluslararası ticaret hacminin daralması, İngiltere ekonomisinin durgunluğa girmesine neden oldu.
Kim karlı çıktı?
Petrol ihraç eden ülkelerin kazançlı çıktığı görünüyorsa da; bu ülkeler, düşen petrol fiyatları sonucu oluşan mali krizler ile kazandıklarının kat-katını ödediler. Kazançlı çıkan ise; ABD merkezli Exxon-Mobil, Chevron, Gulf, Texaco, Hollanda-İngiltere merkezli Royal Dutch-Shell ve İngiltere merkezli British Petroleum vb çokuluslu petrol şirketleriydi.
Ekonomik Düzelmenin Görülmesi
İngiltere ekonomisi; 1983’ten itibaren, bir büyüme sürecine girdi. Bunun nedeni ise; İngiliz elit sermayesi ile küresel sermayenin ülkeye yönelmesi, başta bankacılık olmak üzere hizmetler sektöründe görülen gelişme, bilgi yoğun üretime yönelme ve küresel ekonomideki canlanmaydı.
Mali ve Ekonomik Yapının Değişmesi
Margaret Thatcher; emek yoğun üretime dayalı işletmeleri sübvanse etmeyerek birer, birer kapanmasına göz yumarken, bilgi yoğun üretime yönelik yatırımları destekledi. İmalat sektörü gerilerken, başta bankacılık olmak üzere hizmetler sektörü öne çıktı. Bu da; Londra’yı, New York’tan sonra uluslararası sermaye piyasasının ikinci adresi yaptı.
İşçi Ücretlerini Kontrol Altına Almaya Çalışması
Margaret Thatcher’in; emek yoğun üretime dayalı işletmeleri sübvanse etmeyerek birer, birer kapanmasına göz yumması; işçi ücretlerinin, rekabetçi ülkelerdeki işçi ücretlerine oranla yüksek olmasıydı. Bu sektörlerdeki işçi ücretlerini dondurmayı bile düşündü, ancak; var olan güçlü sendikal yapı ise önünde duran en önemli engeldi.
-Devam edecek –