Ergun KAFTANCI
OSMANLICA tartışmasından sonra şimdi de “Üniversite alanlarına kampüs mü diyelim, külliye mi” tartışması başladı…
Külliye denilmesini ayaküstü kararlaştırmışlar…
Kapı aralığında; sahneye çıkıp konuşmadan birkaç dakika önce…
Yalakaları “Münasiptir padişahım” demediyse ebem hortlasın…
………………………..
Türk Dil Kurumu külliyeyi şöyle tarif ediyor:
– Bir caminin çevresinde camiyle birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane ve benzeri yapıların bütünü…
Şimdi alelâcele Yıldırım Beyazıt Üniversitesi‘nin yanına bir de cami yaparlarsa şaşırmam. Bu konuda da Osmanlı ile aşık atıyorlar ya…
İş olacağına varır; ülkemizde 196 üniversite var; kampüslerine külliye demek için her birine bir cami yapmak gerekecek.
İnanıyorum, yaparlar vallahi…
Hey gençler, duyduk duymadık demeyin; o güne kadar kampüs lafı geçerlidir!
………………………..
İlk itiraz bir profesörden geldi…
Ötekiler itiraz etmekten korktu.
Halimize bakın değerli okurlar; bilim adamlarını bile baskıyla sindirdiler, profesör Bülent Arı‘dan başka ağzını açan olmadı. Oysa bilim adamı, toplum mühendisidir, toplumu yönlendirir. Basitçe ifade edersek zihinlerin mimarıdır. Bunu, “toplumsal psikolojik bilinç mimarlığı” diye de tarif etmek mümkündür…
Ne acı değil mi, böyle bilim adamı kalmadı gibi, sayıları çok azaldı.
El öpmeye kalkan bilim adamından toplum mühendisi olur mu?
Gördük, birinci kalite yalaka oluyor!
……………………….
Osmanlı’yı hortlatmaya çalışıyorlar. Köhne ve siyasal iflas sonucu yabancılara teslim olmuş ve çökmüş bir yapıyı, akılları sıra ayağa kaldırmaya çalışıyorlar. Milletimiz bu haris siyasal yapıya herhalde izin vermeyecektir.
* * *
MİLLETLER arası hukuka katkıda bulunan diye taçlandırılan insanlara da “Fahri doktorluk” ünvanı veriliyor; her şey gibi artık o da ayağa düştü…
Adamın ulusal hukuka katkısı var mı, yok mu ona bakan yok. “Fahri doktorumuz, evrensel hukukun yerine kendi hukukunu ikame etmiş biriyse” diye düşünen de çıkmıyor…
Sıfatı ver gitsin, herkesin başı göğe ersin!
Bırakın, hukuk da yerlerde sürünsün!
* * *
ALLAH söyletiyor işte…
“Bu tür hırsızlar bizi mal sahibi yaptı” cümlesi de Meclis Araştırma Komisyonu tarafından kısa metrajlı aklanmaya maruz kalan dört bakanı herhalde rahatlatmış olmalı.
Bu arada herkes, ortaya çıkan bir başka gerçeği görsün…
Dikkatli bakarsanız siz de görebilirsiniz…
……………………….
Yüksek sesle düşünmeme izin verir misiniz; “Bu tür hırsızlar bizi mal sahibi yaptı” cümlesinin sahibi bu dört bakanı işaret etmiş olamaz mı?
Bilmiyorum, soruyorum…
Cümlede bir başka ikrar daha var; o da cümlenin sahibinin birilerinin sayesinde ve cumhur cemaat hatırı sayılır mal varlığı edinmiş olması. Ben demiyorum, kendi ima ediyor…
Lütfen Biz zamirine dikkat!
O “Biz” de kimler yok ki!
* * *
MASAK‘ın saptadığı deliller, uzman bilirkişi Ali Demir‘in olumsuz görüşlerini içeren raporlar, dört bakanın tutarsız ifadeleri, inandırıcı olmayan savunmalar ve bunlara ilişkin bilgi içeren belgeler, Komisyon tarafından imha edilmiş…
Muhalefet, bunun suç olduğunu, bilgilerin, belgelerin, raporların, savunmaların muhafaza edilmesinin gerektiğini açıkladı; yapılan suç duyurusunu Meclis Başkanı dahi önemsemedi.
Ama Adalet Bakanı çok önemsemiş olmalı ki hemen lâfa girdi:
-Asıl, belgeler imha edilmezse suç olur…
Hoppala…
Yargı neden çıkmazda, bakanlık neden başarısız, adalet neden yerini bulmuyor, hukuk neden yerlerde sürünüyor anlayın artık.
Bilgi ve belgelerle onlara ilişkin delil mahiyetindeki evrakın imha edilmesine şapka çıkaran bir bakanın varlığı, hem iktidar, hem ülke için büyük talihsizliktir…