H. Nurcan YAZICI
“Frenklere bakın! Dinleri için nasıl gözleri dönmüşçesine savaşıyorlar; oysa ki biz Müslümanlar cihad yolunda hiç de ateşli değiliz.” Selahaddin Eyyubi
Kıymetli okurlarım, her şeyden evvel, mutlu bir hafta sonu geçirmenizi dilerim. Biliyorum, belki birçokları için alışılagelmiş bir söylem olacak ama bugünler gerçekten de zor günler; ülke gündemi o kadar iç acıtıcı gelişmelere sahne oluyor ki hem hızına yetişebilmekte hem de anlamak noktasında doğrusu ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
Sonunda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Hayr’olsun inşaAllah…
Bu arada, yazımın başında büyük Kumandan Selahaddin Eyyubi’nin anlamlı bir sözünü paylaştım; Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın vefatı üzerine, dün aklıma bu söz geldi.
Kralın doksan bir yıllık yaşamı merak değil, ciddi bir eleştiri konusudur. Fakat ne çare, artık o yok; her fani gibi öldü ve hesabı ise yalnızca yüce Allah’a verecek.
Suud Kralı Abdullah, Müslüman coğrafyası hatta Arap dünyası için bile maalesef hatırlanası güzel hayırların altına imza atamamıştır. Bir ülke düşünün ki petrol ve altın zengini olsun ama yapılabilenler, sadece ‘görkemli saraylar’, altın kubbeli camiiler ve o camilere giden yolların kenarlarında koruyucu panellere varana kadar altınla kaplansın. Bu mudur büyük bir ülkenin yapabilecekleri?..
Suudi Arabistan’a dikkatli bakıldığında, resim yok, heykel yok, şiir yok, estetik yok, sinema yok, dudak uçuklatan bir milli gelir var, ancak sanata dair hiçbir öncü hamle yok. O zaman insan soruyor, ‘neye yarar o zenginlik?’
Şehirler de tıpkı insanlar gibi yaşar. Şehirlerin de dünü, bugünü ve yarını vardır. Marifet, kapitalist düzende ‘ben de yerimi almalıyım’ demek değil, şehirlere, topluma ve medeniyete dair ‘nasıl katkı sağlayabilirim’ diyebilmek ve onun gereğini yapabilmektir. Ben bu sözü söyleyince, tabi eminim, birçoğunuzun aklına tarihi Ecyad Kalesi gelmiştir; ne kadar üzüntü verici değil mi, değerli dostlarım? Oysa Suudi Arabistan Ecyad Kalesi’ni, büyük bir miras ve emanet olarak kabul etmesi gerekirdi ama olmadı; Ecyad Kalesi’ni yıktılar ve o şanlı şehrin tepelerine estetikten uzak, çirkin ve devasa oteller yaptılar.
Peki, ne için dersiniz? İtibar için…
Yazıklar olsun sağlanacak öyle itibara!..
Evet, aslında Suud Kralı tek başına geldiği dünyadan yine tek başına çekip gitti. Kefenin cebi yok malum, hiç kimse, ne kadar zengin olursa olsun, bu yalan dünyadan bir şey götüremiyor. Geldiği gibi yapayalnız gidiyor. Umarım geride kalan insanlar ve Krallar gerekli dersi almışlardır.
Yeri gelmişken söyleyelim; Türkiye ve Türk Dünyası için ne anlam ifade eder Kral Abdullah?
Cevap belli: Hiç!..
Türk’ün Müslümanlığı Arap Dünyasının birçok ülkesinde olduğu gibi Suudi Arabistan’da da pek anlamlı değildir. Gerçi bu kanaatin oluşmasında Suudi Arabistan’ın rolünü de bilmeyen yok. Neden diye soracak olursanız, ‘Türk Milletinin samimi Müslümanlığı’ bu sorunun tek cevabı olur. Bir kuyruk acısı var ki tarihin derinliklerinden gelen, nasıl diyeyim size, böyle kindarlık ya da nefret de değil de, tam olarak sanki bir kıskançlık olsa gerek, bu önüne geçilemez duygunun karşılığı. Ahh ah!.. Bu hususta kalem mürekkebe daldıkça neler yazmak istiyor da, ‘neyse’ diyerek geçiştiriyoruz.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah… Acaba Tunus’ta, Libya’da ve Mısır’da ne anlam ifade eder? Emperyalistler bu ülkelerde “Arap Baharı” adı altında emellerine ulaşırlarken Suudi Arabistan’a neden dokunmamışlardır? Suudi Arabistan çok güçlü bir ülke olduğu için mi yoksa ‘bir ben olayım İslam Dünyasında ağababa’ düşüncesiyle yapılan gizli bir anlaşma mı vardır? Bu böyle midir bilmiyoruz, fakat netice ortadadır; İslam Dünyasında kan ve gözyaşı vardır.
…
Gelelim bizim ‘saraylılara’. Erdoğan Kral için, “Kral Abdullah’ın İslam âlemi ve bilhassa Filistin konusundaki çabaları unutulmayacaktır.” demiştir. Şaka gibi… Filistin’in hal-i ahvali gözümün önüne geliyor; işgal edilmiş topraklar, harabeye dönmüş şehirler, gün be gün ölüm ve hastalıklar sonucunda azalan nüfus, tecavüze uğrayan kadınlar ve göz bebeklerinden tek kurşunla öldürülen sayısız masum çocuklar…
Sayın Erdoğan’ın Türkiye ile ilgili konuşmalarında, mesela artan özgürlükler, ileri demokrasi, çağdaş hukuk, yükselen ekonomi gibi kelimeler sarf ettiğinde birçoğumuz gibi ben de ‘acaba bu ülke Türkiye’mi?’ diye şaşırmıyor değilim. Şimdi anlıyoruz ki Sayın Erdoğan, Türkiye’den başka diğer ülkeleri de pek tanımıyor ve işine geldiği gibi öylece konuşuyor.
Ne diyelim, Filistinli kadınlar, babalar ve özellikle çocuklar Erdoğan’ın bu sözlerini duymasın; yoksa Filistinliler, geçen sene Nisan ayından beri gideceğim deyip de bir türlü Filistin’e gidemeyen Erdoğan’ı, bu sefer gitmeye kalksa da topraklarına almayacaklar.
Riyakarlığında bir sonu olmalı ama, değil mi?!