Ergun Kaftancı
TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Niyetleri meydanda; yerine Osmanlı Devleti‘ni hortlatacaklar…
Aslında Osmanlı Milleti hiçbir zaman olmadı.
Milletsiz Osmanlı Devleti de, hanedanın boyunduruğu altına alınarak saraylara hapsedildi.
Batılı kadınlar yüzünden o yöne açık fakat toprakları üzerindeki topluma ve kendi kadınlarına kapalı zihniyet, hanedanın egemenlik anlayışı olarak altı yüz yıl devam etti…
Yanlışlarla, ihanetlerle, ahmaklık ve hainlikle dolu yıllar Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi döneminden hemen sonra belirgin bir hal aldı. Orhan Gazi, Türk olmayan bir kadınla evlenince Kayı Aşireti‘ne mensup kan bütünlüğü ve karakter yapısı da bozulma sürecine girdi.
Orhan Gazi 1346’da Bizans İmparatoru 6.Yoannis Kantakuzinos‘un kızı Teodora ile evlendi. Bu evlilik yetmemiş olmalı ki, Yarhisar Tekfur’unun kızı Holofira‘nın düğününü bastı, damat adayı Bilecik Tekfuru’nu öldürdü ve Holofira’yı kaçırarak onunla da evlendi…
Devşirmeci hanedan anlayışı böyle başladı ve 574 yıl sürdü…
Bu süreçte halka daima yabancı gibi bakıldı. Kırma bir hanedan halini alan Osmanlı anlayışı, tebasını aşağılayarak saltanat sürdü.
Yanılmıyorsam sadece Yavuz Sultan Selim ile Genç Osman Türk kızlarıyla evlendi. Kimi tarihçiler, Türk kızı alan padişah sayısının dört olduğunu söyler. Öyle de olsa 32 padişah hem devşirme anadan dünyaya geldi, hem de yabancı kadınla evlenerek kırma çoluk çocuk sahibi oldu.
Gerisi, Türk kızı yerine Sırp, Rum, Bulgar, Hırvat, Rus kızı almayı seçti… Sadece hanedan yani saray değil, sadrazamlar da kırma tiplerden seçilirdi. Aralarında Yemen Fatihi Özdemiroğlu Osman Paşa gibi Türk olan sadrazamlar vardı ama 40’a yakını -33 ya da 35- devşirmeydi. Devşirme sadrazamlık kurumunu ihdas eden de Fatih Sultan Mehmet‘tir. Ona gelene kadar, sadrazamlar hep Türk’tü, İstanbul’un fethinden sonra bu gelenek de yerini kırma sadrazamlığa bıraktı…
Hanedanın, evlilikler sonucu nasıl bir devşirme ağırlık kazandığını ve daha fazlasını merak eden okurlarım, tarihe göz atabilir…
……………………….
Başımıza Osmanlıcı kesilenler dedeleri (!) Osmanlı gibi yamuk ve gayrımilli bir hevesin peşine takılmış durumdalar. Hanedan gibi devşirme bir siyasal iradeyi, cumhuriyetimizin yerine ikame etmeye çalışıyorlar…
Cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin, Atatürk’ün, Ulu Önder’in yaptığı devrimlerin, özgürlüklerin bu amaçla karşısına dikiliyorlar.
Batılı kadınlar yüzünden o yöne açık fakat toprakları üzerindeki topluma ve kendi kadınlarına kapalı zihniyet, hanedanın egemenlik anlayışı olarak altı yüz yıl devam etti…
Yanlışlarla, ihanetlerle, ahmaklık ve hainlikle dolu yıllar Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi döneminden hemen sonra belirgin bir hal aldı. Orhan Gazi, Türk olmayan bir kadınla evlenince Kayı Aşireti‘ne mensup kan bütünlüğü ve karakter yapısı da bozulma sürecine girdi.
Orhan Gazi 1346’da Bizans İmparatoru 6.Yoannis Kantakuzinos‘un kızı Teodora ile evlendi. Bu evlilik yetmemiş olmalı ki, Yarhisar Tekfur’unun kızı Holofira‘nın düğününü bastı, damat adayı Bilecik Tekfuru’nu öldürdü ve Holofira’yı kaçırarak onunla da evlendi…
Devşirmeci hanedan anlayışı böyle başladı ve 574 yıl sürdü…
Bu süreçte halka daima yabancı gibi bakıldı. Kırma bir hanedan halini alan Osmanlı anlayışı, tebasını aşağılayarak saltanat sürdü.
Yanılmıyorsam sadece Yavuz Sultan Selim ile Genç Osman Türk kızlarıyla evlendi. Kimi tarihçiler, Türk kızı alan padişah sayısının dört olduğunu söyler. Öyle de olsa 32 padişah hem devşirme anadan dünyaya geldi, hem de yabancı kadınla evlenerek kırma çoluk çocuk sahibi oldu.
Gerisi, Türk kızı yerine Sırp, Rum, Bulgar, Hırvat, Rus kızı almayı seçti… Sadece hanedan yani saray değil, sadrazamlar da kırma tiplerden seçilirdi. Aralarında Yemen Fatihi Özdemiroğlu Osman Paşa gibi Türk olan sadrazamlar vardı ama 40’a yakını -33 ya da 35- devşirmeydi. Devşirme sadrazamlık kurumunu ihdas eden de Fatih Sultan Mehmet‘tir. Ona gelene kadar, sadrazamlar hep Türk’tü, İstanbul’un fethinden sonra bu gelenek de yerini kırma sadrazamlığa bıraktı…
Hanedanın, evlilikler sonucu nasıl bir devşirme ağırlık kazandığını ve daha fazlasını merak eden okurlarım, tarihe göz atabilir…
……………………….
Başımıza Osmanlıcı kesilenler dedeleri (!) Osmanlı gibi yamuk ve gayrımilli bir hevesin peşine takılmış durumdalar. Hanedan gibi devşirme bir siyasal iradeyi, cumhuriyetimizin yerine ikame etmeye çalışıyorlar…
Cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin, Atatürk’ün, Ulu Önder’in yaptığı devrimlerin, özgürlüklerin bu amaçla karşısına dikiliyorlar.
Sosyal hayattan, eğitimden, yargıdan, emniyetten, devlet yönetiminden, spordan, bütün kurum ve kuruluşlardan Atatürk”ün varlığını ve cumhuriyetin kazanımlarını kazımaya çalışıyorlar.
Beştepe’deki kâşaneyi seyredenler Atatürk karşıtlığının hangi noktaya geldiğini herhalde görmektedir. Siyasal iktidarın tavrına, kararlarına, Atatürk’e, laik cumhuriyete ve çağdaşlığa düşmanlık beslenmesine kimin destek verdiği net ve açık değil mi?
Beştepe’deki kâşaneyi seyredenler Atatürk karşıtlığının hangi noktaya geldiğini herhalde görmektedir. Siyasal iktidarın tavrına, kararlarına, Atatürk’e, laik cumhuriyete ve çağdaşlığa düşmanlık beslenmesine kimin destek verdiği net ve açık değil mi?
Hele de başkanlık hevesi…
Hanedana giden yol oradan mı geçecek dersiniz…
Konuyu daha fazla deşmeye gerek görmüyorum…
………………………… …
Atamız’ın fotoğrafları kaldırılıyor, heykelleri “Yenileyeceğiz” bahanesiyle oldukları yerlerden sökülüyor. Ders kitaplarındaki, Atatürk ve Cumhuriyet fasılları kısa ve yanlı ifadelerle yenileniyor…
Harf devrimi hiçe sayılıyor ve Latin harfleri yerine her alanda Arap harfleri kullanılıyor; Osmanlıca’nın da eli kulağında…
Şu tabloya baakınız…
Ülkemizde 85 bin cami var; bunların personel sayısı toplan 425 bin. Oysa ülkede o kadar çok imam hatip okulu açıldı ki işsiz imam hatip sayısı 200 binin üzerine çıktı. Önümüzdeki on yıl içerisinde bu sayı 500 küsur bini bulacak…
Osmanlı’ya özenen siyasal iktidar okuldan, sağlık ocağından ve hastaneden çok cami yaptı ve açtı. Toplu açılışların (!) her birinde bir cami ya da mescit vardır. Hâlâ cami inşa ediyorlar ve bunu imam hatiplerin işsiz kalmaması için yapıyorlar…
Ayrıca nasıl bir devlet düşlediklerini de böylece gösteriyorlar
Okullardan andımızı kaldırdılar; Atatürk’ün veciz sözlerini duvarlardan indirdiler. O’nun hayatını yeni nesillere çarpıtarak anlatmak suretiyle beslenen sevgi ve saygının ortadan kalkmasını sağlamaya çalıştılar. Bugün hâlâ yaptıkları bunlar. Toplumu yönlendirmeye kalkarken komik duruma düşüyorlar……
Çankaya Köşkü‘nün her santimetrekaresini sarmış olan Atatürk’ün manevi ağırlığından ürkerek bir tarihe tanıklık eden o köşkü terk etmeyi yeğlediler... Atamızdan milletimize miras olarak bırakılan Atatürk Orman Çiftliği arazisine el koydular, üzerindeki ağaçları kestiler, kaçak bina yaptılar. Bıkmadılar ve utanmadılar, arazinin bir bölümüne bu defa 250 odalı mini saray yapmak üzere harekete geçtiler…
Bütün bunları ve benzer işleri intikam duygusuyla üstleniyorlar. Osmanlı’nın intikamını ancak cumhuriyeti yıkmak suretiyle alacaklarını düşünüyorlar. Cumhuriyeti yıkabilirlerse yeniden köhne, çağdışı ve zifiri karanlıktan ibaret Osmanlı dönemini getirecekler. Hanedanın adı Osmanlı olmayacak ama mutlaka, muktedir olan birinin adını taşıyacak…
Çoluk çocuk, torun torba, dünür kardeş birlikte hanedanı oluşturacak…
……………………. ….
Şer güçler cumhuriyeti yıkabilir mi?
Asla ve Kat’a!
Aziz Milletimiz, milli nitelikli toplumsal bilincini yitirmiş değil. Hepimiz hayattayız, dimdik duruyoruz. Emri hak gelene kadar ne Atamızı, ne cumhuriyetimizi, ne kazanımlarını, ne demokrasimizi, ne özgürlüklerimizi, ne de bağımsızlığımızı çakallara, içten pazarlıklı tilkilere, kara suratlı domuzlara ve ak itlere yediririz!
Bu millet, Ergenekon’dan çıkmıştır; bu çıkış sırasında ona yol gösteren Boz Kurtlar‘a sahipiz. Onlar var oldukça millet de var olacaktır!
* * *
TAYYİP Bey, Beştepe’deki saraya artık külliye diyeceklerini açıkladı.
Saray başka, külliye başka…
Beştepedeki “Saray” işte…
Mesaneden gelen zorlamayla külliye demek külliyen yanlış…
Bari bir kerecik de doğru dürüst bir lâf etseler…
………………………… .
Saray’ın maliyetinin de söylendiği kadar olmadığını ileri sürdü muhterem; ama ne kadar harcandığını söyleyemedi…
Ben olsaydım, hangi iş için ne tür malzemenin kaça alındığını kalem kalem açıklardım. Böylece ağızları tıkardım…
Bu yapılmadı; demek ki gerçek rakamlar halktan saklanacak kadar astronomik…
Harcanan milyonların içerisinde işsizlik fonunda biriken, örtülü ödenekten çekilen, paralı askerlikten sağlanan, belediye kasalarından sızdırılan paralar var mı yok mu onu da ortaya çıkarırdım. Sonra da paşa paşa gider yargıya“Ben keyfim için devletin ve halkı parasını yedim; ona diye kendime saray yaptım, cezam neyse verin”derdim…
Bunu yapmadım diyelim; o zaman da yargı kendiliğinden yakama yapışırdı. Ben de yalana dolana sarılmazdım, yemin ediyorum gıkım çıkmazdı!
TAYYİP Bey, Beştepe’deki saraya artık külliye diyeceklerini açıkladı.
Saray başka, külliye başka…
Beştepedeki “Saray” işte…
Mesaneden gelen zorlamayla külliye demek külliyen yanlış…
Bari bir kerecik de doğru dürüst bir lâf etseler…
…………………………
Saray’ın maliyetinin de söylendiği kadar olmadığını ileri sürdü muhterem; ama ne kadar harcandığını söyleyemedi…
Ben olsaydım, hangi iş için ne tür malzemenin kaça alındığını kalem kalem açıklardım. Böylece ağızları tıkardım…
Bu yapılmadı; demek ki gerçek rakamlar halktan saklanacak kadar astronomik…
Harcanan milyonların içerisinde işsizlik fonunda biriken, örtülü ödenekten çekilen, paralı askerlikten sağlanan, belediye kasalarından sızdırılan paralar var mı yok mu onu da ortaya çıkarırdım. Sonra da paşa paşa gider yargıya“Ben keyfim için devletin ve halkı parasını yedim; ona diye kendime saray yaptım, cezam neyse verin”derdim…
Bunu yapmadım diyelim; o zaman da yargı kendiliğinden yakama yapışırdı. Ben de yalana dolana sarılmazdım, yemin ediyorum gıkım çıkmazdı!
Verebilirsem hesap da verirdim…
Bu beylerde nerede o yürek!
Bu beylerde nerede o yürek!