Ergun KAFTANCI
ŞU Charlie Hebdo’nun yaptığına bakın; sözde mizah diye Fahr-i Kâinat efendimizin yani sevgili Peygamberimiz’in karikatürünü yayınladı. Sonra da olanlar oldu, Fransa’da yaşayan Kuzey Afrikalı iki Müslüman dergiyi bastı, 12 kişiyi katletti.
Bu baskına destek vermek için bir Musevi marketini basan üçüncü eli silahlı şahıs dahil, hepsi operasyon yapan Fransız güvenlik güçleri tarafından öldürüldü.
……………………….
Demokratik haklar elbet de sınırsız değildir. Bir sınırı vardır. Bu sınırlar kimi ülkede yasaya gerek kalmadan sağduyuyla, kimi ülkede de yasalarla çizilir.
Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen laik Fransa gibi ülkelerde de demokratik hak ve özgürlükler sınırlıdır.
Ancak bu son olaydan da anlaşılacağı gibi ülkede, bir dinin kutsallarıyla dalga geçmek, yasayla sınırlandırılmamıştır. Charlie Hebdo‘nun yayın kurulu da Müslüman’ın kutsallarından olan sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed‘i (SAV) resmetmek ve ironik bir tipleme haline getirmekten perva etmemiştir.
Aynı dergi bir gün, öteki peygamberleri de diline dolayabilir ve yeni tepkilere neden olabilir.
Fransa’da hükûmetin yapacağı ilk iş, dinlerin kutsallarına dokunulmasını yasalarla engellemektir. Bu yönde alınacak bir karar antidemokratik olmaz, sadece hak ve özgürlüklerin toplumu rahatsız etmeyecek hale getirilmesini sağlar.
……………………….
Diyanet İşleri Başkanımız olayı yorumlarken, insanların kutsallarına hangi dinden olursa olsun herkesin saygılı olması gerektiğini vurgulayarak “İslam Dünyası’nın muhtelif bölgelerinde anormallikler var. Âdeta cinnet ortamları oluştu. Onun için bu konularda çok sağduyu ve teenniyle hareket edelim” uyarısında bulunmaktan kendisini alamıyor.
Başkan Görmez‘in işaret ettiği anormalliklerin demokrasinin olmadığı, kültürel ve uygarlaşma sürecine girmemiş, radikal dinci anlayışın egemen olduğu İslâm coğrafyasının bir kısmında, fanatik saldırganlık halinde tezahür ettiği inkâr edilemez.
Laik İslâm ülkesi olarak Türkiye de, fanatik dincilik ve saldırganlık konusunda tepkilidir. Dinciliği ve saldırganlığı kabul etmemiz mümkün değildir. Bir yabancı derginin İslâm’ın kutsallarına saldırmasını ya da onlarla alay etmesini bir küstahlık sayar ve elbet de diplomatik yollardan, uygar biçimde göğüsleyip cevaplarız.
Ancak Türkiye henüz bunu yapmamıştır.
Diyanet İşleri Başkanı’mız da herhalde bunu söylemek istemiştir.
Bu arada Hıristiyanların kulağı Papa’da. Çünkü Papa, Charlie Hebdo‘nun yayını nedeniyle saldırıya uğramasına beklenmedik bir tepki koydu ve bir de örnek verdi:
-Anneme küfreden yumruğumu yemeli…
Bu hem dergi çalışanı 12 kişinin işledikleri suçun cezasını hayatlarıyla ödediklerini normal sayan, hem de üç saldırganın güvenlik güçleri tarafından öldürülmesini cezalandırma kabul eden bir ifade sayılabilir.
Bu değerlendirmeyi nasıl yorumlayacağınızı bilemem ama siz de Allah’ın (CC) verdiği canı kulun almasına ve dinlerin kutsallarının aşağılanmasına karşı çıkar ve herhalde bu tür bir yayını, uygar insana yakışır biçimde protesto edersiniz…
………………………..
Gelelim Cumhuriyet gazetesinin Charlie Hebdo‘nun dört sayfasını Türkçe yayınlamasına…
Gazetenin basım ve dağıtımının, verilmiş herhangi bir yargı kararı olmaksızın bir savcı tarafından ve alelacele engellenmesi, demokratik bir tasarruf olmadı…
Gazetenin dağıtımı yapılır, içerisinde suç teşkil edecek yazı, fotoğraf ve başka malzeme varsa, mahkeme kararıyla toplatılmak suretiyle engellenebilirdi.
Bu yol seçilmedi; polis baskınıyla dağıtım durduruldu. Ancak ilerleyen saatlerde gazetenin dağıtımına izin verildi.
………………………..
Değerli okurlar; ülkemizde kağıt üzerinde kalan birçok özgürlük gibi basın özgürlüğü de var. Bu özgürlük de siyasal erk tarafından insanlara türlü yollarla kullandırılmıyor.
Yayın organlarımız yasaların koruması altındadır ama bir gece ya da sabaha karşı mahkeme kararı olmaksızın basılır, yayını durdurulur, dağıtımı engellenir. Cumhuriyet gazetemiz iki gün önce bu muameleye maruz kaldı.
Halen kaç meslektaşımız işsiz bilemiyorum; işsiz arkadaşlarımızın kayıtları mutlaka meslek kuruluşlarımızda vardır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti‘mizle sendikamız, işsiz gazeteci sayısını açıklamalıdır.
Tahminimi söyleyim; en az iki bin gazeteci işsizdir ve başka işler yaparak geçinmeye çalışmaktadır.
İktidar tarafından metazori yollarla bir havuz basını oluşturulduktan sonra, sapır sapır dökülmeler de başladı; gazeteler yandaş oldu, kadroları yandaş müptedilerle dolduruldu, gerçek gazeteciler ise yandaş olmayı reddedince işsiz bırakıldı…
Geçen yıl muhtelif olaylarda 217 gazeteci güvenlik güçleri tarafından darb edildi. Bin kadar gazetecinin işine son verildi. 83 gazeteci istifaya zorlandı, 21 gazeteci halen cezaevinde. 101 gazeteci mahkemelerde sürünüyor.
Unutmadan, 30 ayrı habere de yayın yasağı koydular.
Basın özgürlüğü konusunda 180 ülke arasında 154. sıradayız. Etrafımızdaki ülkeler demokratik ülkeler değil, bir tek biz demokrasiye sahibiz… Diğerleri krallık, prenslik, emirlik, diktatörlük ya da muz cumhuriyeti filan…
154’üncü olmak ne utanç verici şey…
Uganda, Habeşistan -Etiyopya– Çad, Kamerun, Güney Afrika gibi ülkelerde bile basın bizden daha özgür…
Garabete bakınız; yukarıda sıraladığım gerçeklere rağmen Tayyip Bey de, Ahmet Bey de hiç sıkılmadan “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutladılar.
Herhalde bundan sonra 10 Ocak tarihi “Çalışan Havuz Gazetecileri günü” olur. Yandaş gazeteciler günü de diyebilirler, bizce sakıncası yok!!