H.Nurcan YAZICI
“Trabzon çok önemli yatırımlar aldı ve almaya devam ediyor.”
Bunu ben söylemedim. Başbakan Davutoğlu söyledi… Geçenlerde Rize’ye geçerken AKP il kongresi için Trabzon’a şöyle bir uğradı ya… işte o hızlı geçişte, böyle çok önemli sözler sarf etmiş.
Basının, “Başbakan Davutoğlu Trabzon’da Önemli Mesajlar Verdi” şeklinde ki başlıklarını görünce, bende şu önemli mesajları bir göreyim istedim. Bakar bakmaz da gözüme ilk çarpan; “Trabzon’un dağları ve dalgası” oldu.
Başbakan Davutoğlu, “Trabzon’un iki özelliği, birisi Karadeniz’in coşkulu dalgaları, diğeri de Trabzon’un sırtını verdiği Zigana başta olmak üzere dağları, insanlarının karakterlerini (mekan)şekillendirir” diyor.
Bilse ki, bizlere şekil verecek denizimizin dalgası artık ne Trabzon’a, ne de Trabzonluya ulaşamıyor… Ya yollarla ya da büyük beton yığınlarıyla, (statla) önleri kesilmiş. Dağlar derseniz, delik deşik, taşları da, suları da zapt edilmiş.
Başbakanımızın hangi mekândan bahsettiğini bilmiyorum; ama TOKİ ve kentsel dönüşüm adı altındaki yapılaşmayla birlikte bitirilen mahalle kültürlerinin sonucunda; insanlarımızın nasıl kimliksizleştirdiğini, kentine nasıl yabancılaştırdığını, yoksullukla cebelleşen insanlarımızın da un, şeker ve kömür torbalarıyla nasıl şekillendirildiğini(!) çok iyi bilmesi gerek.
Coşku yok. Enerji yok. Umut yok. Hedef yok! Peki bizim hiç mi suçumuz yok?
“Trabzon’da en çok konuşulan konu nedir” diye sorarsanız, “Trabzonspor” derim. “En çok hangi konu dert edinilmiş?” derseniz, yine “Trabzonspor” derim. “Trabzon’lu en çok neye heyecanlanır?” derseniz, “Trabzonspor’a” derim. Öyle ki, “Çoluğunuza çocuğunuza dahi gösteremediğiniz hoşgörüyü en çok kime gösteriyorsunuz?” diye bir soru sorsam, yine hep bir ağızdan “Trabzonspor” cevabı gelir.
Trabzonspor en büyük aşkımız… Bu aşk aynı zamanda en büyük derdimiz oluyor. Trabzonspor konuşuluyorsa, herkes ve de her şeye susuluyor. Bu suskunluk birilerinin işine geliyor ki, bu aşkımızı bilenler de, “dalga, deniz” diyerek aklımızı oyalıyor.
Hâlbuki ortada onların bilmezden geldiği apaçık bir hakikat var: Trabzon insanı mutsuz, sıkıntılı ve gittikçe yoksullaşıyor. Trabzon’da sıcak para yok. Esnaf kepenk indirmemek için var gücüyle uğraş veriyor.Gençler, meşguliyetleri olmadığı için her türlü tehlikeye açıklar. Uyuşturucu, hırsızlık, berduşluk, vb. sokaklarda rahatça kol geziyor. Toprağından uzaklaştırılan köylü, kentlere göç ediyor…
Dolayısıyla köylerimiz insansızlaştırılmakla kalmıyor, aynı zamanda yerli tarım bitiriliyor.
Daha ne kadar, “Fatih’in fethettiği, Yavuz’un yönettiği, Kanuni’nin doğup büyüdüğü şehzadeler kenti Trabzon” diyerek, tarihten aldığımız kopya ile sınıfı geçmeye kendimizi mutlu etmeye çalışacağız?
Trabzon markasına yeni güzellikler eklemek, bu toprakların ekmeğini yiyen herkesin kentine olan borcudur. Ne zaman ki Trabzon’un köylüsü toprağıyla zengin, kentlisi kültürlü, gençliği umutlu, kadını güvenli, esnafı dik başlı, siyasetçisi onurlu, basını duyarlı, zengini sorumlu olur; işte o gün yeniden Trabzon tarihine bir altın sayfa daha eklenir.
Diyeceğim o ki, insanına şekil veren o mekân çoktan talan olmuş… Hiç olmazsa bundan sonrası için ne yapılabilir konusunda, samimi atılımlar ve yatırımlar içinde olalım…
2015, hayırlarla gelsin inşallah!